MERHABA BURAK !

44 6 0
                                    

“Enes çeksene ellerini, canım yanıyor.” Omuzlarından kendimi geri doğru itelerken göz göze geldim, hayır Enes değil bu.” Bu gözler Enes’e ait olamaz.....


“Elif!” Anımda sürtünen bir el hissediyorum, yavaşça gözlerimi araladığımda baş ucumda Enes’i gördüm. Ne oluyor, hala gitmedi mi?  Yataktan fırlayıp geri doğru kaçtım, ben ona korkuyla bakarken o bana merakla bakıyor.

“Elif, iyimisin!” Enes bu değil mi, başka bir şey değil. Korkunun etkisinden titreyen sesimle seslendim.

“Enes!”

“Efendim.!!”

“Sensin değil mi?” Elini yavaşça uzattı.

“Benim, benim evet.” Gözümün kararmasıyla hafiften dizlerim kırıldı ve burnumun ucunda Enes’in kokusu belirdi, başını başıma eğdi ve nefesimin bana geri çarpacağı kadar yakınlaştı. Bir eliyle sırtımdan diğerleriyle diz kapaklarımın altından tutup kucağına aldı, hemen boynuna sarılıp iyice sokuldum. Beni kucağından bırakmadan koltuğa oturdu, popom koltuğa değerken bacaklarımı Enes’in bacaklarının üzerinden geçirip ayaklarımı yine koltuğa bastım.

“Geçmedi Enes!”

“Hişt, geçti, sadece bir rüya gördün tamam mı! Sakın etkilenme sadece bir kabus gördün.” Elimi yanağına koyup başımı hafifçe kaldırdım, gözlerimi burnumun ucundaki yüzünden yukarı kaldırıp gözlerine baktım, alımlı ve karşı konulmaz gözüküyor. Başımı tekrar göğsüne dayayıp gözlerimi kapattım, Enes’te başını benimkinin yanına eğip fısıldadı.

“Seni Seviyorum bebeğim, yanımdasın korkma.” Yorgun zihnimi göğüs kafesine yasladığım başımla dizginleyip öylece uykuya daldım.

  Belimde ufak bir sıkışmayla uyandım, hala aynı yerdeyim, Enes’in kucağında. Uyanmamam için hiç hareket etmeden başını arkaya dayayıp öylece uyumuş, bu kadar mükemmel olup ondan vaz geçmemi bekleyemez. Yavaşça kalkıp belim kütleyene kadar esnedikten sonra üzerime düzgün bir şeyler geçirdim, çünkü Enesin yokluğunda onun tişörtlerini üzerime geçirip uyuyordum. Hava güzel görünüyor, rahat bir şeyler giyip evden çıktım Enesin en sevdiği karışık poğaçadan almak için uzak olan pastaneye yürümeye başladım. Yürürken dün gece gördüğüm rüya takıldı aklıma, Annem!! Gerçekten onu unutmuş olabilir miyim, evimi hayatımı bırakıp yeni bir düzen kurduğum için kırgın olabilir mi? Ama ben kimseyi onun yerine koymadım ki, kimseye anne demedim....   Sonunda pastaneye girip üç tane poğaça aldım, dönüşte ise restorana uğrayıp kızarmış patates paketlettim ve sonunda eve geldiğimde Enes bıraktığım gibi uyuyor.

Masaya dolaptan zeytin peynir ve diğer kahvaltılıkları çıkarttıktan sonra sallama çaylarımızı da demleyip Enes’e seslendim.

“Enes! Elimi alnına koyup yavaşça sevdim.”

“Hı!!" Mırıldanan sesiyle zorlada olsa cevap verdi.

“Kahvaltı hazırladım, kalk hadi.” Elimi tutup kendine doğru çekmesiyle dengemi kaybedip üzerine düştüm, kalkmaya çalıştığım anda belimden daha sert çekti. Eğer kafamı geri doğru kasmayı bırakırsam büyük ihtimal onu temelli uyandıracak bir öpücük gerçekleşir.

“Enes, kalk diyorum beni çekiyorsun.”

“Tercihimi sana sarılmaktan yana kullanıyorum.”

“Sana bir tercih sunmadım.” Aniden başını kaldırıp sicim kadar mesafe bıraktı.

“Öyle mi!” Alev basan yanaklarımla bakakaldım, titreyen dudaklarını gevşetip sırıtmasıyla kendime geldim, ve karnına var gücümle yumruk atıp kollarından kurtuldum.

“Pislik, bide kafa buluyorsun benle!” Karnını tutup hafifçe büküldü, aynı zamanda hem gülüp hem ah larken konuşmayı ihmal etmedi.

“Ah..ha! Ben sana sevgi gösteriyorum senin yaptığına bak.” Yatağın üzerinde ki yastığı suratına fırlattım.

“Bu mu senin sevgi anlayışın.!”

“Bu sadece göstergesiydi, gerçeğiyle tanışsan kollarımdan değil evden kaçarsan herhalde..”

“Enes, bok ye yok sana kahvaltı.” Gülerek kalkıp lavaboya girdi, derin bir iç çekip içimdeki kıpırtının verdiği heyecanla sırıtarak yatağa oturdum. Her seferinde böyle oluyor ona her yakınlaştığımda korku ve heyecan duysam da sonradan kalbim gereğinden fazla huzur doluyor. Üzerimdeki aptal heyecanı atana kadar Enes lavabodan çıkıp masaya oturdu ve poğaçaya elini uzattı, yataktan fırlayıp poğaçayı geri çektim.

“Dur ısıtacağım onları.”

“Şimdiye kadar niye ısıtmadın ki!” Poğaçaları tabağa koyup mikrodalgaya attım.

“Dengesizliğin yüzünden erken ısıtırsam soğur diye düşündüm beyefendi.”  Masadan bir şeyler atıştırmaya odaklanmış çalan telefonunu bile duymuyor.

“Enes telefon!” Koltuktan alıp ekranına bakmasıyla yüzünde ekşimiş bir ifade oluştu. Derin nefes alıp masaya oturdu ve telefonu açtı.

“Efendim Baba,... Tamam,.... Hayır unutmadım.” Telefonu sertçe masaya koyup tekrar derin nefes aldı, bir şey demeden poğaçaları çıkartıp masaya getirdim.

“Ne oldu!”  Poğaçaya uzanıp aldı.

“Bir şey yok, holdinge çağırdı.” Başımla onaylayıp konuyu değiştirdim.

“Sen ne zaman geldin buraya?”

“Seni uyandırdığımda yeni gelmiştim.”

“Annen duymasın!!” Kinayeli tavrıma tek kaşını kaldırıp ufak bir kızgınlıkla baktı.

“Annem şehir dışında.” Dudaklarımı önde büzüp başımı yana doğru büktüm.

“Peki.” Kahvaltıyı bitirdikten sonra evden birlikte çıktık, arabayla beni okulun alt sokağına bıraktı.

“Enes, müsait olunca ara merak ediyorum seni!” Sacımı sevip başını başımın hizasına eğdi.

“Sen kendini merak et, bu günü kazasız belasız bitirmeye çalış tamam mı!”  Elini kenara iteleyip ufak bir sitem ettim.

“Ne halin varsa gör Enes!” Sırıtıp yanağıma hafif bir öpücük kondurdu ve arabadan inip okula yürüdüm. Okulla aramdaki ilişki çok anlamsız bir hal aldı Enesle olduğumdan beri bir zorunluluk değil tercih olarak görüyorum.

İlk dersin ardından Damla yanımda bitti.

“Naber!”

“İyi sen?”

“İyi bende şimdiden elbise telaşına düştüm..”

“Ne elbisesi?”

“Mezuniyet, ha tabi sen okula nadiren geldiğin için haberin yok.”

“İyi, benim açımdan bilsemde pek bir şey değişmiyor.”

“Gelmeyecek misin!”

“Hayır!” Sohbeti uzatmasına fırsat kalmadan hoca sınıfa girdi. Beşinci derste cebimde titreyen telefonu gizlice çıkardım Enes’ten mesaj.

“Nasıl gidiyor?”

“Klasik senin.?” Hızla telefonumu cebime koydum, yaklaşık 10 dakika bedenim sınıfta ruhum başka yerlerde geçtikten sonra sonunda mesaj geldi. Elime cebime atıp telefonu çıkarttığım sırada tepemde dikilen birini fark ettim, başımı kaldırdığımda Hasan hocanın çatık kaşlarıyla bana baktığını gördüm.

“Derstesin, telefonla uğraşmanın sırası mı?”

“Kusura bakmayın önemli!” Ona karşı boyun eğmemi beklesede dik başlılığımdan asla ödün vermeden cevaplıyorum.

“Saygısızlık yapma, benim dersimde telefonla uğraşmayacaksın.”  Ayağa kalkıp suratına bakarak geçtim.

“Peki size iyi dersler ozaman.” Şaşkınlık ve sinirle sınıftan çıkışımı izlerken titreyen tınıyla seslendi.

“Bir daha benim dersime girmeyeceksin.!!” Umursamadan dersten çıktıktan sonra çatıya çıktım. Terasın kenarları geniş olduğundan bağdaş kurup oturdum. Ve hevesle telefonu açtım.

“ Bilmiyorum, saçma gibi!” Sürekli özlüyorum, her an yanımda olsun istiyorum.

“Ne zaman çıkacaksın!?”

“Bilmiyorum, çıkınca ararım!”

“Enes, artık orada çalışmayacaksın değil mi?”

“Saçmalama, babam projeyi kazanmak için bana katlanıyor.”

“İyi ozaman, seni seviyorum.” En önemlisine cevap vermedi, Adi!! 

  Çıkış ziliyle ardıma bile bakmadan okuldan çıktım, eve gidesim yok aslında babamı okadar çok görmek istiyorum ki acaba arasam ulaşabilir miyim?”  Kaldırıma oturup babamı aradım yaklaşık iki kez çaldıktan sonra açıldı.

“Alo, Elif!” içimdeki rahatlama tarif edilemez.

“Baba, ulaşamam sanıyordum.”

“AA bana her zaman ulaşabilirsin.”

“Özledim seni, görmem mümkün mü?”

“Anıl şimdi toplantıda çıksın seni getirir!”

“Ben tek gelsem olmaz mı, nasıl geleceğimi söyle.”

“Neredesin sen?”

“Okuldan çıktım.”

“Bekle seni aldırayım.” Mutlulukla telefonu kapattım, en çokta hiç ikiletmeden beni mutlu etmesini özlemişim. Dediği gibi okulun önünde beklemem le yaklaşık 15 dakika sonra siyah bir araba önümde durdu, şoförü tanımıyorum, ön koltuğa kurulup keyifle yolu seyretmeye başladım.

“Sen yenimi başladın daha önce hiç karşılaşmadık.” Açık kumral yukarıya doğru kıvrık saçları, beyaza çalan ten rengi, açık kahve gözleri ve keslin yüz hatları olan 25 lerinde bir genç.

“Yaklaşık 1 ay oldu!”

“Babamın yeni şoförümüsün?”

“Babanızın özel şoförü değilim, daha çok  Sema hanıma şoförlük yapıyorum.”

“Iyyy geçmiş olsun!” Başını anlık bana çevirdi ve hafif tebessüm etti.

“Pardon anlayamadım.”

“Boş ver, sakın Semaya beni aldığını söyleme tamam mı?”

“Sinan beyde tembihledi zaten endişelenmeyin.” Başımla onaylayıp dışarıyı seyretmeye devam ettim, sonunda evin bahçesine girerken heyecanla elimi kapının kulpuna attım ve durduğu gibi indim. Koşar adım eve ilerlerken Yan taraftaki irice ağacın topraktan taşan kalın kökün takılıp tökezledim. Ne olduğunu kavrayıp kalkmaya yeltendiğimde kolumu bir el tuttu, başımı çevirdiğimde şoförü gördüm.

“İyimisiniz?” Kolundan destek alıp kalktım.

“İyiyim teşekkürler, adın neydi bu arada?”

“Burak.!”

“Memnun oldum, neyse ben babama gideyim artık.” Gözlerini bana kenetlemesine anlam veremeden arkamı dönüp eve girdim. Hiç sağa sola yeltenmeden direk babamın odasına indim ve kapıyı açtım.

“Baba!” Arkası dönük leptopa bakarken bana dönüp ayaga kalktı.

“Hoş geldin prensesim!” Koşar adım yaklaşıp boynuna sarıldım.

“Daha iyi görünüyorsun..”

“İyiyim tabiki, bakma bunlar zorla tutuyor beni burada.”

“Dışarı çıkamıyormusun hiç!”

“Yarın onada başlıyorum birtanem birlikte kahvaltıya gideceğiz hazır sende gelmişken burada kal sende gelirsin bizimle!” gülümseyen dudaklarımı gerip başımı yana büktüm.

“Size afiyet olsun biz sonra ikimiz yalnız gidelim.”

“Annen yüzünden mi?”

“Baba o kadın için annen sıfatını kullanmasan, benim bir tane annem vardı ve öldü!”

“Peki birtanem, özür dilerim.” Beline iyice sarılıp başımı göğsüne dayadım. Uzun süre beraber oturduktan donra kapının açılmasıyla kapıyı döndük, Anıl elinde bir kutu ile içeri girdi.

“Babacım!!” beni görür görmez güzündeki huzurlu ifade toz buhar oldu.

“Elif, senin ne işin var burada! Neden geleceğine haber vermedin.”  Benden önce babam lafa girdi.

“O ne demek Anıl, beni görmek için senden izin mi alacak, ayrıca gerek bile olmadı halde bana haber verdi!”

“Yok baba, annemle karşılaşmaması için bir anlaşma yapmıştık o yüzden”

“Ozaman bir daha böyle saçma sapan anlaşmalar yapmayın, annende görürse görsün o benim kızım, benim kızımı kabul etmeyen benide kabul etmiyor demek tir tamam mı!” Anıl sinirle iç çekip elindeki kutuyu masaya bıraktı.

“Afiyet olsun!” ardını döndüğü anda babam seslendi.

“Nereye otursana biraz.”

“Yine gelirim, siz takılın baba kız.”

“Anıl saçmalama oğlum gel şöyle, hem anlat bakalım neler oldu toplantıda.”  İç çekip karşıda ki tekli koltuğa oturdu.

“Kuran Holdung dışında bizi geçebilecek bir proje sunulmadı, ama sezgin bey yine hırsıdan projeye servet dökmüş.”

“Sezgin! Hisse değerleri ne durumda?”

“Yükseliyor.” Babam başıyla onaylayıp önüne baktı.

“ Ha baba, ortak bağış gecesi yapılacak katılmayı kabul ettim.”

“İyi yapmışsın, ne zaman?”

“Haftaya porfect otelde gece düzenlenecek.”

“Tamam gidelim bakalım, hem işe dönmek için güzel bir fırsat.”  Sessizce dinlerken babam bana döndü.

“Sende elbiseni seçmeye başla, şöyle iki evkadımı alıp gideyim.”

“Ben gelmesem olmaz mı!”

“Olmaz kızım, zaten projenin konsepti bu her baba çocuklarıyla gelecek, bende iki çocuğumla bir boy göstereyim izin verinde.”

“Gülümseyip boynuna sarıldım, tamam babacım seçerim.”  Bir an Anıl’la göz göze geldim ne kadar belli etmese de hala babasını benimle paylaşmayı hazmediyor. Neredeyse yarım saat daha konuşup gitmek için ayağa kalktım.

“Ben gideyim artık baba!”

“Tamam prensesim.” Anıl başını kaldırıp gergin bir ifedeyle sordu.

“Bırakayım mı!” Gerginliğine aynı tonda cevap verdim.

“Gerek yok!”  Babam devreye girdi.

“Söyle Burağa bıraksın seni!”  başımla onaylayıp evden çıktım, etrafıma bakındım ama Burağı göremedim, üstüne düşmeden caddeye doğru yürümeye başlamışken arkamdan ses duydum.

“Elif hanım.” Burak hızlı adımlarla bana geliyor, üzerinde siyah tişört siyah pantolon ve beyaz spor ayakkabısıyla sade ve şık.

“Burak! Neredeydin?”

“Arka taraftaydım, kusura bakmayın.”

“Eve bırakabilir misin beni?”

“Tabiyki, bekleyin isterseniz hemen arabayı getiriyorum.” Dediği gibi arabayı getirdi ve bindim.  İlerlemeye devam ettik.

“Burak ben babamlarla aynı evde yaşamıyorum.”

“Öylemi, ozaman tarif ederseniz....”

“Navigasyondan ayarlayalım, çünkü buradan yolu bilmiyorum.” Adresi bulup Navigasyonun yönüne teslim olduk.

“Burak, yolda bir marketin önünde durabilirimiyiz.”

“Tabiyki Elif hanım.”  Uzun zamandır babamın adamlarıyla görüşmediğim için tamamen ortadan kaldırdığım hanım kelimesi yine yerini almış.

“Bide ben Hanım dendiği zaman rahatsız oluyorum, direk ismimle hitap edersen daha iyi olacak. Tabi sizi bizide kaldıralım.”  Başıyla onaylayıp yola kilitlendi. Sonunda bir marketin önünde durdu, kapımı açmak için hızlı davranacağı sırada kolunu tuttum,

“Kendi kapımı açabilirim.”

“Peki, gelmeme gerek varmı?”

“Yani gerek yok ama yanımda arkadaş olmak istersen gelebilirsin.” Birlikte arabadan inip markete girdik, çay aburcubur vs. Şeyler alıp arabaya geri döndük.

“Sema kızmasın sana, uzun süredir yanında değilsin.”

“Sema hanım şehir dışında.”

“Desene kafamı dinliyorum.”

“Estağfurullah.” Omzuna dokunup hafiften gülümsedim.

“Merak etme kendisini pek sevmem yanı yanımda onunla ilgili söylediğin her kötü şey bana huzur veriyor.”  Kaşlarını çatıp yüzüme baktı.

“Sema hanım annen değil mi?”

“Hayır anneliğim, ama çokta önemli bir unsur değil yani ikimizi aynı anda kafanın içinde tutmana gerek yok.” Gülümseyerek başını salladı. Sonunda evin önüne geldiğimizde yüzüme baktı.

“Burası mı?”

“Evet teşekkürler.”

“Rica ederim.” Son kez elimi uzattım ve hemen karşılığı geldi.

“Bu arada tekrardan memnun oldum görüşürüz.”

“Bende görüşürüz.” Arabadan inip eve yürüdüm, normalde babamın çalışanlarına karşı fazla mesafe koyarım ama bu çocuğa karşı içimde büyük bir sempati oluştu. Merdivenlerden çıktığım sırada kapımın açık olduğunu fark ettim, Enes gelmiş olmalı. Koşarak daireye girdim.

“Enes!” ama gördüğüm karşısında şaşkınlıkla bakakaldım, Emel hanım oturmuş bana bakıyor.

“Enes’imi bekliyordun tatlım.  Neden burada......

AYNADAKİ KİMLİĞİM.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin