Hafifçe üzerine uzandığım Arın'ın omzundan, köprücük kemiğinin az bir mesafe altındaki yere yani teninde parmaklarımı gezdirip, geometri konularında geçen birbirine parelel doğrular çiziyordum. Tırnaklarımı pürüzsüz teninde gezdirirken, diğer tarafina doğru aynı şeyleri yapmaya başladım.
Mayışan bir Arın ile karşı karşıyaydım. Onun bu haline gülerken, uzandığımız yataktan kalktım. Üzerimin çıplaklığı sebebiyle, aralık pencereden içeriyi talan eden soğuk esintiyle, hızlıca yeni iç çamaşırları çıkardım. Kenarda duran Arın'ın baskısız lacivert tişörtünü üzerime geçirdim.
Salona bağlı olan balkonda oturmayı düşünürken, buzdolabından soğuk kahveyi çıkardım. Bimden aldığımız bu soğuk kahvelere uzunca zamandır bayılıyorduk. Geceleri serindi fakat öğlenleri tam anlamıyla kavruluyorduk.
Bambu sandalyeye rahat bir biçimde bedenimi atarken, yorgun bacaklarımı masanın üzerine uzattım. Zihnimi düğün meselesi kurcalıyordu. Gidip, gitmemek arasında sıkışıp kalmıştım. Bu durum sanki yelkovan ve akrebin arasında sıkışıp kalmış zaman gibiydi.
Arkadaşımdı fakat içimdeki Arın'a karşı yaptığı şeyi kine dönüştürmüş küçük kız, zihnimi zorluyordu. Düğüne gittiğimde onunla gidicektik ve sanırım bu onun için sorun teşkil etmiyordu fakat içimdeki küçük kız Arın'ın o hallere düşmesini ve o hallerini unutturmuyordu.
Başımı geriye yaslayıp, nefesimi dışarı verdim. Kapağını açtığım karton kutuda ki kahveyi yudumladım ve gecenin uzunca bir süresini karar vermek için harcadım.
Kararımı vermiştim ve bunu bu sabah Arın'a söyleyecektim. Onun benden bir cevap beklediğini düşünüyordum açıkçası. Yorgun bedenimi zorluklarla kaldırıp, masanın üzerindeki bitmiş soğuk kahve kutusunu umursamadım.
Odamıza gelip, gecenin karanlığını içinde süsleyen siyah yatak örtüsünü üzerimize çektim ve beline kollarımı sararak, zihnimi uykunun sabırsız kollarına bıraktım.