the and

863 33 186
                                    

  Gülümsedim, gözlerinin içindeki o ışığa! Ne güzeldi şimdi onunla sessizce bir masada oturmak. Kucağım da tüyleriyle oynadığım için mayışmış Kül, boş olan elimde de elleri. Ellerimi çekti kendine doğru, önce parmak uçlarıma, ardından da avuç içimin her santimine minik minik öpücükler sıraladı. Ne güzel, şeydi onunla böyle mutlu olmak. İçim kıpır kıpırdı. Aklımda da, düşünceler değil sadece onun ve bu anın güzelliği vardı. 

  Ağladım, yine ağladım ama bu sefer mutluluktan. Kanada'ya ilk gittiğim kaç gece, onun halüsinasyonları ile gecemi süslerdi! Sayamadım ya da bitkinlikten saymamıştım. Kullanmaya başladığım sakinleştiricilerin yan etkisiydi belki de ama kesintisiz her gece gelirdi, sarhoş halde kapıma. Bilirdim, onun sadece bir hayal olduğunu. Dokunmazdım, kaybolmasın diye. Alırdım içeri, öylece ayakta birbirimize bakardık. Zihnimdeki iblisler ne zaman benimle oyun oynamaya kalksa belki de bir umut diyip, onların oyununa düşerdim. Sarılmaya çalıştığım da kaybolurdu. Şimdi ise bu anların değeri benim için çok fazlaydı. Beni kollarımdan tutup, gelmem için çektiğinde gülümsedim. Kül'ü yanımdaki sandalyeye koydum. 

  Arın'ın kucağına otururken, tek yaptığım ona sarılmak ve minik öpücükler ile ruhunun özlemini karşılamaktı. Gözyaşlarımı sildi, gözyaşlarımın aktığı gözlerimden öptü. "Yeter artık, ağlama." dediğinde, gülümsedim. Mutluyum dedim, çok mutluyum. Bu büyünün bozulmasından korkuyordum ama artık korkuma yenik düşmemem gerektiğini anladım. Beni kollarıyla hava kaldırırken, oturduğumuz sandalyeden kalktık. 

  Ruhunun ruhuma uyguladığı çekim, benim kasıklarımda garip bir sızı oluşturdu. Tenime değen teni, içimi yakıyordu. Dudaklarım, yanıyordu. Kalbim ise cayır cayır yanmaya hazırdı. 


***

  Mutlulukla çıplak bedenimi yataktan çıkardım ve banyoya girdim. Duş aldığımda, duştan yeni çıkmış ve arsız arsız beni süzen Arın'a güldüm. Yerdeki elime geçen ilk şey olan, iç çamaşırını suratına attığım da, "Bunu bir çağırış olarak var saymalı mıyım?" dedi. Güldüm ve başımı hayır anlamında salladım. Havluya kurulanıp, üzerime iç çamaşırlarımı geçirdim. Ardından Arın'ın üzerinden çıkardığı tişörtü aldım. "Kirli o! Dolaptan alsana." dediğinde, kaşlarımı çattım. "Kirli değil işte!" dedim ve o benimle dalga geçmesin diye kirli olup, olmadığına bakmak için kokluyor gibi yaptım. Çok güzel kokuyordu. Hızlıca üzerime tişörtünü geçirdim. Gülümsedim ve hemen yanına atladım. Yatakta zıplamak içimden gelirken dizlerimin üzerinde zıplayıp, duruyordum. Arın ise sadece bana gülümseyerek bakıyordu. Eğildim ona doğru ve dudaklarına minik bir öpücük bıraktım.

  "Yeter! Kalkalım artık! Bugün gezelim mi?" dediğimde, "Gezelim." dedi. Kül'ün yemeğini verip, dışarı çıkmak için hazırlandık. İlk önce İstiklal'e gelmiştik. İndila'nın şarkısını söyleyen bir gruba denk geldiğimiz de, dans etmiştik. Sonra sanki bize Türk olduğumuzu hatırlatmak ister gibi bir oyun havası çalmaya çalışmışlardı. Onlarla olan sohbetlerimize gülüp, durmuştuk. Sonra Bekle Dedi Gitti şarkısını çaldılar, eşlik ettik. O sırada tam tramvayı kaçıracakken, tramvayın ardından koşturduk. O hızlıca binerken, beni tutup, çekti. Kenardan tutunurken, saçlarımı rüzgar uçurdu. Rüzgarın uçurduğu saçlarımdan öptü, gülümsedim.

  Diyorum ya, mutluyum. Çok mutluyum! Gitmek isteyip, durduğumuz ama asla gidemediğimiz bir kafeye gittik. Yemek yedik, sohbet ettik. Dünyadaki en güzel sohbet, benim onunla ettiğim sohbetti. En güzel seste, ona aitti. En güzel göz de! Ha bir de en güzel beden, ona aitti! Benim tenimi kavururdu! 

  Gülümseyip, dalan gözlerimi masadan çektim. Uzun uzun ona baktım. Kafeden çıktıktan sonra sokaklardaki insanlar azalmaya başladı, gülümsedim. İşten geliş saatleri de geçmişti. Tabii hala kalabalıktı! İnsanlara çarpa çarpa geçerken, zıplayarak yürümeye devam ediyordum. 

00.00 PM/ textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin