*17

752 38 19
                                    

  Sinirden kudurmaktaydım. Evde ne varsa dağıtmış, yazdığı şeyleri artık harfi harfine ezberlemiştim. Bu yaptığı haksızlıktı! Ben kimsenin oyuncağı değildim. Evet, aşıktım ama başka biriyle de olabilirdim. Acımı içimde yaşayıp, başka birisiyle de arkadaşlığın ötesine geçebilirdim, o kişi benim için ne kadar arkadaştan öteye geçemeyecek olsa da, yaşayacağım şeyleri yaşar, eğlenceli zamanlar geçirebilirdim. Ben hayatımı ona göre, onun gelgitlerine göre ya da dengesizliğine göre kuramazdım. Bu yaptığı, bana ümit verdikten sonra beni terk etmek gibi bir şeydi. Hassasdım! Eğer sevemeyecekse, sevmeye çalışacağım dememeliydi. Çünkü eğer ben onu şu zamana kadar unutmak isteseydim, unutabilirdim. Her insan, kafasına koyduğu şeyi yapardı. O da eğer beni gerçekten sevmek isteseydi, severdi. 

  Beni resmen öylece bırakmıştı. Korktuğum şeyler başıma gelmişti. Telefonum bir kez daha çalarken, Naz'a da haksızlık yapmak istemedim. Büyük ihtimalle beni merak etmişti. Onu geri aradığım da, hızlıca telefonu açtı. Önce bağırdı sonra ne durumda olduğumu sordu. Neden telefonuna bakmadığımı sordu, bende Arın ile tartıştık, sinirliydim ve sinirimi sizden çıkarmak istemedim, dedim. Şimdi de baya geç oldu, ben uyuyayım diye devam ettim ve onun diyeceği şeyi beklemeden telefonu kapattım. Banyoya girdim, duşumu aldım. Tişörtümü geçirdim üzerime ve salona geçtim. 

  Uyku bir an olsun beni yoklamazken, sinirle öfledim. Ne durum da olduğunu, şuan nerede olduğunu ve nasıl olduğunu merak ediyordum ama artık daha fazla gururumu yok sayamazdım. Elimden hiçbir şey gelmezdi. Eğer o kendini kurtarmak istemiyorsa, ben onu kurtaramazdım. Ben daha kendimi kurtaramıyordum ki! Cam kırıklarına basmamak için parmak ucunda yürüyüp, odama geçtim. Örtüyü üzerime çekerken, telefonumdan şarkı açtım ve gözlerimi kapattım. Düşünmemeye çalışırken, çoktan uykuya dalmıştım.

****

  O tatlı uyku, yorgun bedenimi sarmış ve sarmalamıştı. Uykumu gün yüzüne çıkaran, avuç içimde hissettiğim öpücük ile irkildim. Hızlıca yatakta korkuyla doğrulurken, karşımdaki kişi ile gözlerimin dolduğunu hissettim. Bana bakıyordu ama aklı bende değil gibiydi. Sanki uyuşmuştu da, hala acısının sızısını hissediyordu. Sinirim gün yüzüne çıkarken, bıkkınlıkla konuştum. "Git." dediğimde, gözlerini sanki dünyaya açtı. Bana bakmaya devam ederken, artık söylediğim şeyi düşündüğünü anladım. "Eflal!" dedi, sanki bir şeyler söylemek ister gibi! Güldüm, "Git!" dedim. Hiçbir tepki vermeden, sanki pişman olduğunu gözleriyle anlatırken, sinirden biraz daha güldüm. Sonra avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım! "Git! Sana diyorum, git! Anlıyor musun? Siktir git!" dediğimde, bana ihtiyacı olduğunu anlattı gözleri ile. Benim daha on dört yaşımdayken bile sana ihtiyacım vardı ama sen yine yoktun, demedim. Diyemedim, işte! Baktı gözlerime! "Anla!" dedi bana! "Anla lütfen, katlanamıyorum bu hayata! Özür dilerim!" dedi. Kafamı olumsuz anlamda salladım, bu defa onu affetmeyecektim. Bu defa yine ben bir şeylerden ödün vermeyecektim. Yataktan ittim onu! "Git, git artık! Git!" dedim yine. O gücünü bana hiç vermezken, ayağa kalktım ve kapıya kadar onu itekledim. Ayağına giydiği terlikten dolayı onun için rahattım ama hissetmiştim, ayağımı bir kaç cam kesmişti. 

  Kapıyı açtım, "Yapma lütfen! Sende bırakma beni!" dediğinde, yine güldüm sinirle. Dolu gözlerim ile hala gülüp, duruyordum. Sanırım gerçekten keçilerimi kaçırmıştım. "İşinize gelince siz beni bırakın ama Eflal sizi bırakmasın öyle mi? Yok öyle şey tamam mı? Beni bırakmayı bir defa düşünen insan, hayatımdan siktirip, gitsin. İstemiyorum, bundan sonra istemiyorum! Şimdi git!" dedim ve son gücümle ittim onu. Kapıyı ardından kapatırken, deli gibi ağlamaya başladım. Elimi ağzıma götürdüm, bir et yığını olsa da acımı haykıran hıçkırıklarımı engelleyemedi. Bir ses duydum ya da ben kendi kendime uyduruyordum. "Ağlama! Sikeyim! Benim yüzümden ağlama! Değmez bana, ağlama!" diye duyduğum ses, ona aitti. Ya da zihnim benimle dalga geçiyordu.

  Ona söyleyecek çok şeyim vardı fakat onları tekrar hatırlamaya, şuan gücüm yeter miydi, bilmiyorum. Ona bağıra bağıra benim canımı yaktığını söylemek istiyorum, hatta yine onun için, onun yüzünden, onun göğsünde ağlamak istiyordum. Durdurmak zorundaydım! Ya takıntılı bir kadına dönüp, onu sürekli affedecektim ya da yine hiçbir şeye, kendi duygularıma bile boyun eğmeyecektim. Seçimlerin arasında sıkışıp kalmıştım ama bildiğim bir şey varsa, o da onu unutmak seçimlerimden biri değildi. Kimse kimseyi vazgeçmek için sevmiyordu. Ya şimdi vazgeçmeye çalışacaktım, ya ondan ve duygularımdan kaçacaktım ya da affedecektim. Kendimi dinlemek, beni yoruyordu. Hiçbir şeyi, hiçbir sesi, hiçbir düşünceyi dinlemek istemiyordum. Odama camların üzerine basa basa geçtim. Canımın acısını pek de hissetmedim. Zaten hissetsem de umurumda olmazdı. 

  Gözlerimi karanlığa gömmeden önce hatırladığım tek şey, ağlayışlarımdı. 

00.00 PM/ textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin