Gece diziyi bitirmiştim. Sonra ise Alp'i arayıp, beni almalarını söylemiştim. Kül'e mamalarını ve ihtiyaçlarını bırakırken, onun şirin uyuyuşu içime huzur doldurmuştu. Küçük sırt çantama kalan abur cuburları doldurdum ve telefonuma gelen arama ile Alp'in olduğunu anladım. Hızlıca binadan çıktım ve asansör ile aşağı indim. Asansörden çıkıp, hızlıca beni kapıda bekleyen koca devime koştum. Üzerine doğru atladım. O beni tutup, "Deli!" derken, güldüm. O beni yere indirince, öpmek için ona uzanmaya çalıştım. Uzanamayacağımı bildiğim için omuzlarına ufak bir güç uyguladım. Kendi isteği ile yere çökerken, yanaklarını öptüm. "Bu deli, sana deli koca devim!" dediğimde, "Bu ne enerji be! Yazık günahtır bana! Uykum var benim, haydi! Seni yarı yolda tek başına bırakırım, görürsün." dediğinde, dudaklarımı büzdüm. "Çocuk gibi davranma ayol!" dediğinde, küsmüş gibi arkamı döndüm. Yanağımı öpüp, önüne döndü ve yürümeye başladı.
Gülüp, ona yetişmek için koşturdum. O büyük adımlar ata ata yürürken, ben zıplayarak yanında yürüyordum. "Bak şimdi ben evimin reisi olacam! Karar verdim, masaya erkek elini vurur!" dediğinde, "Salak insan!" dedim. Sinirle ona bakarken, kahkaha attı ve "Erkek adam dediğin masaya elini vurur, acıdı ayol diye bağırır!" dediğinde, onun gülerek öne doğru atılan sırtına vurdum. "Bende korktum ha aptal bir cahilin içine kaçması ihtimali var diye." dediğimde, saçlarımı karıştırdı. "Salak ben feminist bir insanım, öyle diyen adamın ciğerini söker, güler dururum." dediğinde, yine salaklığına güldüm. Elini uçmaya hazırlanan Süperman gibi kaldırmıştı, ciğerini sökerim derken. Onun o halleri beni daha da güldürürken, "Gülme yav, haydi tabana kuvvet yürü. Uyumam lazım, uykum var, uykum var!" diye bana çemkirdiğinde, onun yanaklarını mıncırmak geçti içimden. Vazgeçtim, yine boyuna yetişemeyecektim sonra eve gidince, dalga geçip duracaktı.
Bizimkilerin binasının önüne geldiğimizde, gülümsedim. Evleri kocamandı, bu yüzden dört kişi rahatlıkla kalıyorlardı. Hatta bazen bizimle altıya da çıkardı bu sayı. Asansöre binip, evlerinin olduğu kata ulaşmayı sabırsızlıkla bekliyordum. Asansör durduğunda, "Oh be! Sonunda!" dediğimde, "Şş!" dedi sesim konusunda uyarmak için. Alt kat komşuları çok fenaydı, sürekli her çıkan sesten rahatsız olurdu. Gülümsediğinde, Alp yalancı bir kızgınlıkla konuştu. "Sonunda demesi gereken kişi benim, minik minik adımlar atıp, yürümeyen sensin." dediğinde, "Sus be! Hemen çemkirme!" dedim. "Sende sürekli yolda kişneyip, durdun. Ben bir şey dedim mi, cadı?" dedi ve kapıyı çaldı. Kapı açılırken, Alp'in önüne sıvışıp, onu arkaya doğru ittirdim. İçeri girerken, saçım bir el tarafından dağılmaya başladı. Sinirle arkama dönüp, bağıramadığım için sinirli sinirli baktım. Gülüp, yan tarafımdan içeri koştururken, "Seni yarın elime bir yakalayayım, bak görürsün!" dediğimde, "O boyla mı? Haydi, canım o rüyalardan bi' an önce çık da sen!" dedi. Naz gülerek, Alp'e bir tane geçirdi. "Uğraşmasanıza lan, benim kuşumla!" dediğinde, güldüm ve Alp'e çatla işareti yaptım.
Doğuş normal insanlar gibi tekli koltukta oturup, gülüyordu. Çağrı ise yere yatmış, kafasın bir öne bir geriye oynatıp, kahkaha atıyordu. O sırada gülmekten minik göbüşü hareket ediyordu. Onun o haline gülerken, Alp kahkaha attı. "Neresi kuş lan bunun? Tamam boyu ve beyni ile benziyor ama ben Eflal'in kollarından mavi tüy çıktığını görmedim! Şimdi doğru otur, eğri konuş!" dedi ve sonra düzeltti hemen! "Ay, eğri otur, doğru konuş!" dediğinde, sinirle ona bakmaya devam ettim. Onun oturduğu koltuk kenarından, koltuğun başına geçtim. Boylu boyunca yatıp, ayağımı poposuna ve bacaklarına koydum. Sanki koltuğu delip, onu dışarı ittirecekmiş gibi davranıp, ittirmeye devam ettim. O sırada koltuğun üzerindeki yastığı alıp, uzun kolları ile saçlarımda gezdirmiş sonra da yastık ile vurmuştu. "Doğuş ya, bu beni dövüyor!" dediğimde, Doğuş güldü. "Şerefsiz! Öyle mi vurulur, kıza?" dedi ve bana doğru geldi. Gülmeye devam ederken, Alp'e yine aynı çatla işaretimden yaptım. Çağrı ise arkası dönük bir şekilde, bizi izlerken, aynı şekilde gülmeye devam ediyordu.
Çıldırmak üzereydim, şu salakların elinde! Doğuş yanımda durduğunda, sinsi bir gülüş attım. Alp'de karşılık olarak kahkaha attığında, şaşırdım. Şu an çıldırmasa bile çıldırıyor gibi yapması lazımdı. Keçileri kaçırdı herhalde! Dur la benim keçilerim kaçıyor! Başımdaki saçların yukarı doğru fırlatılıp, durduğunu görünce, "Doğuş ya şerefsiz misin?" dediğimde, Çağrı yerden kafasını guguk kuşu gibi kaldırdı ve "Şeref dediyseniz, ben bu masadan kalkarım arkadaş!" dedi. Naz bizim halimize kahkaha atarken, kahkaha atarken bile Çağrı'ya laf yetiştiriyordu. "Salak masa da değil, halının üzerindesin!" dediğinde, güldüm ve sinirimi bozan Doğuş'la uğraşmaya başladım.
Bir anda ileri doğru çekildiğimde, Alp beni bacaklarımdan kendine doğru çekmişti. Doğuş hangi ara yastık aldıysa, yüzüme vurup duruyordu. Sanki suya sokulup, çıkan filmdeki o zor durumdaki adam gibi, başımdan yastık her çekildiğinde -parça parça- konuştum. "Ya! Biriniz! Bana! Yardım! Etsin!" dediğim sırada, ayaklarımda ve karnımda eller hissettim. Beni gıdıklamaya başlarlarken, Alp "Gıdı, gıdı!" diyip, duruyordu. Ayaklarım ve ellerim ile onlara vurmaya çalışırken, bir türlü ellerinden kurtulamıyordum. "Kötü arkadaşlar!" diye onlara bağırdım. Alp, ayaklarımı elleri ile resmen kelepçelemişti. Vurmaya çalışıyordum ama hareket bile etmiyordu. Bunları düşünmekle meşgulken tek yaptığım şey aslında sadece kahkaha atmaktı.
O sırada yerden gelen büyük bir sesle, çığlık atarken, üzerimdeki eller yok oldu. "Aa! O neydi lan öyle? Yuh! Allah, cin mi bastı, n'aptı? O ses neydi?" dediğim, sırada Çağrı hala gülüyordu. Kahkahaları arasından, "La götüm yerle birdi bi' anda kendimi hava da buldum! Zıplattın bizi Osman Amciş!" dediğinde, ister istemez hepimiz ona gülmüştük. "O neydi ya?" dediğimde, Naz gülmeyi bıraktı ve "Alt komşu ya! Takık bize!" dediğinde, sinirlendim ve ayağım ile yere bir tane geçirdim. Ayağım ağrıyınca, ofladım ve ayağımı ovaladım. Çağrı olduğu yerde doğrulup, koltuğa yaslandı. Hala gülmeye devam ederken, garip sesler çıkararak, "Peki ya Alp'in Eflal'i gıdıklarken, gıdı gıdı demesi, neydi ya öyle?" dedi ve gülmeye devam etti. Doğuş, "Harbi lan salak mısın?" dediğinde, "Bu da soru mu?" dedim. Alp sinirle bana bakarken, derin bir nefes aldı ve komik olsun diye burun deliklerini büyüttü. Güldüm. Hepsini çok seviyordum, be! Naz bir anda arkasında gördüğü böcekten korkarken, "Böcek!" diye bağırdı. Doğuş sinirlenip, peçete ile örümceği öldürdü ve çöpe atmaya gitti.
Çağrı ise böceği öldürdüğü yere duygusal bir yüzle bakıp, "Yazık lan hayvana!" dedi. Sonra ise, "Bak bir daha bize böcek öldürttürürsen, yeminle üzerine hayvan severleri atarım! Görürsün, gününü!" dedi. Onun bu sinirli haline dayanamayıp, güldüm. Doğuş içeri girerken, "Bi' zahmet yen artık şu korkunu ha." dedi. Tam yerine oturduğu ve bizim dörtlünün de aynı anda bir şey söylemek için dudaklarını araladıkları sırada, "Ben bir şans vermeye karar verdim." dedim. Hepsinin açık ağızları, açık kaldı. Hatta daha da açıldı. İlk önce Naz kendine gelirken, üzerime doğru geldi. Hemde dudağı yana doğru kıvrılmıştı. Korku ile Alp'e yanaştım. Harbi döverdi, beni.
Dövmüşlüğü vardı. "Hani bana onu anmayın, diyordun! Hani olmaz artık, diyordun! Hani kırgındın! Hani özleminden ağlıyordun ama olamıyoruz işte, diyordun! Ne oldu? Geldin mi lafıma? Salak insan! Bak şimdi bizim ağzımıza ay pardon sadece benim ağzıma sıçtığın gibi bende senin ağzına sıçayım mı?" dediğinde, yüzüm düştü. Dudaklarımı büzdüm, buna dayanamazdı. Bazen aralarındaki en kısa kişi olduğum için de, olabilir bilemiyorum ama bana çocukmuşum gibi davranırlardı ve bunu severdim. Sevildiğimi hissederdim. Sevildiğimi hissettiğim anlar bir elin parmağını geçmeyecek sayıdaydı. "Özür dilerim, seni kırdığım için ve ağzına sıçtığım için." dediğimde, geldi ve bana sarıldı. Onu vıcık vıcık, hatta sulu sulu öpüp, Çağrı'nın yanına oturmaya indim.
Hepsi aynı anda, "Anlatmaya başla!" dediğinde, onlar o gece gittikten sonra olanlardan anlatmaya başladım.
