Ödevler, ödevler.. Derin bir nefes aldım. 11. Sınıfın bitmesi için daha bir dönem vardı. Ve ödevler, sınavlar, proje, aile sorunları beni şimdiden bunaltmaya başladı.
"Agr.. Yine fizik ödevini unuttum." Sırama başımı koydum. "Ne zaman bitecek bu ya?"
"Az kaldı az.." Sıra arkadaşım defterini çıkarıp kafamın üzerine koydu. "Hoca gelmeden hemen yaz da azar işitme."
Defteri alıp açtım. "Hocaların beni azarlamasından nefret ediyorum." Kalemimi alıp yazmaya başladım.
Dipnot: Okuldaki en yakın arkadaşım, sıra arkadaşım Işın. Sarımsı kestane düz uzun saçları, iri kahverengi gözleri olan çekingen arkadaşım.
"Duygu?"
"Hı?" Yazmaya devam ediyordum.
"Ne oldu Işın?" Kalemi bırakıp ona döndüm. "Söyle."
İç geçirip tahtaya doğru baktı. "Ben.. " şimdide dudağını ısırdı.
"Çıldırtma beni söyle." O sırada sınıfa giren Eren'e gözüm kaydı.
Dipnot: Eren Derlen. Sınıf arkadaşım. Ama onun hakkında en az sınıfın yarısıyla olduğu kadar hiç birşey bilmiyorum. Sanırım popüler birisi. Dış görüşü hakkında dikkat çeken şeyler fazlasıyla düzgün burnu, parlak kahverengi saçları -cidden çok parlak- ve uzun boyu. Onun dışında her erkekte olabilecek kahverengi gözler ve düzgün bir fizik. Böyle sıradan bir çocuğun peşinde neden bu kadar kızın olduguna anlam veremiyorum.
"Tamam kızma." Derin bir nefes alıp konuştu. "Ben akşam Arda'lara gidiyorum."
O kadar hızlı söylemişti ki sadece gözlerimi kırpıştırabildim.
"Ne?"
"Duydun işte!" Yüzünü elleriyle örtüp yüzünü sıraya koydu. "Utandırma beni."
"Madem utanılacak birşey yaptığının farkındasın neden yapıyorsun?!" Elime kalemi alıp yazmaya devam ettim.
"Ya sevgilin olmadığı için anlamıyorsun beni. Duygu.. Onu seviyorum, gerçekten. Ve.. Hem böyle şeyler artık normal karşılanıyor."
"Üzgünüm ama ben normal karşılayamadım. Belki sevgilim olmadığındandır." Defterimi sertçe kapattım. "Ayrıca bunu yapmak istediğine emin misin? Yani onunla? Ona güveniyor musun?"
"Bence sevgilinin mutlu olmasını istiyorsan yapmalısın." Ikimiz aniden sıçradık. Orta sıranın bize yakın olan kısmında oturan Eren'e döndük ikimizde.
Dipnot: ben cam kenarı, en arka sırada otuyorum, Eren ise orta sol tarafta. En arka sıra.
"Sen bizi mi dinliyorsun?!" Dedim bağırarak. Bu seste nasıl bizi duymuştu? Herkes hayvanat bahçesindeymiş gibi bağırışıp, bazıları sıra filan tekmeliyordu.
Gülümsedi. "Dudaklarını okuyarak. Sevgilinle yatmak istiyorsan yat. O buna çok sevinecektir." Sıraya yasladığı başını diğer tarafa çevirdi.
Işın ve ben utancımızdan kıpkırmızı olmuştuk. Bunu başka birisinin hele bir erkeğin dile getirmesi yerin dibine sokmuştu bizi. Ikimizde hiç konuşmadan önümüze dönüp hocayı bekledik.
Bir süre sonra Eren'in yaptığını çok terbiyesizce bulmaya başladım. Biz değilde o utanılacak birşey yapmıştı, evet.
Fizik dersi bitti, okul bitti. Durağa doğru yürürken Işın konuşmaya başladı.
"Çok utandım Duygu." Eliyle yüzünü kapattı. "Eren okula duyurur mu bunu?"
"Duyurursa onu öldürürüm. Sende utanma! Olan oldu zaten!"
Işın yürümeye başladı. "Yarın görüşürüz Duygu." Sesi çatallaşmıştı.
"Görüşürüz arkadaşım." Dedim. Sanki onun duygularını yaşıyor gibiydim.
Iki adım attıktan sonra aklıma geldi. "Aa! Kitap alıcaktım kütüphaneden!" Hızlı adımlarla kütüphaneye doğru yürüdüm.
Genellikle kütüphaneye bakan amca orada olmazdı. Biz itaatkar ve edepli öğrenciler aldığımız kitapları masanın üzerinde açık bir şekilde duran deftere yazar, kitabı bir hafta sonra getiririz. Amcanın bu rahatlığı heralde benim dışımda sadece 3 kişi daha kitap aldığı içindir.
Kütüphaneye girip hızlıca işime yarayan tarafa doğru ilerlerken çığlık attım.
"Ne yapıyorsunuz burada? "Hayretle onlara baktım. 12. Sınıfın popüler kızlarından Ayça ve Eren'e. Eren?!
"Senin ne işin var burada?" Işi pişirmekte olan şahışlardan Ayça konuştu. "Okul dağılmadı mı?"
Onlara bakmamaya çalışıyordum çünkü utanıyordum. Ikisi sadece hırkalarını çıkarmıştı-Eren kravatınıda- ve ilk gördüğüm konumda Ayça Eren'in kucağında onunla öpüşüyordu ama şimdi normallerdi. "Kamera?" Kafamı kameranın olduğu kısma çevirdim.
Üzerinde lacivert bir hırka vardı.
"Özel hayatınız için bir otele filan gidin. Okulun bilgi odasını günah yuvasına çevirmeyin!" Eren'e baktım. Tiksintiyle.
Böyle bir durumda bile alacağım kitabın olduğu rafa doğru gittim. "Hey baksana!" Eren peşimden geldi.
"Ne var?" Dedim ona bakmadan.
Güldü. "Yüzün bu gün utançtan iki kez kızardı."
Kitabımı alıp ona döndüm. "Utanılacak şeyleri sen yapıyorsun, benim yüzüm kızarıyor." Masaya doğru gidip adımı, kitabın adını vs. Yazdım.
"Utanılacak ne var? Arkadaşına tavsiye verdim ve ihtiyacımı karşıyacaktım." Bunu ciddi bir ifadeyle söylemişti. "Bana açık ol."
Ona şaşkınlıkla baktım. "Ne açıklığı?"
"Sende imrendin değil mi?" Sırıtıyordu. Gerçekten ama gerçekten sırıtıyordu.
"Sen ne saçmalıyorsun?" Kitabımı alıp yanından hızlıca geçtim.
Kütüphaneden çıktığımda peşimden koşup kolumu tuttu.
"Duy-gu." Ismimi melodiyle söylemişti. "Seni gerçekten beğendim. Güzel ve sevimli bir yüzün var." Yüzünde hem ciddi hem alaylı bir ifade vardı. "Eğer gerçekten imrendiysen sana bir şans verebilirim."
"Yok artık!" Kolumu hızlıca çektim. "Sevgilinin yanına gitsene. Sapık."
"O benim sevgilim değil."
"Ve benimde umrumda değil!"
"Bence bir düşün!" Ona dönmedim. Hızlıca oradan uzaklaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Taşlar
Romanceİçine giremediğimiz insanların kurduğu o kalın duvar.. Sırf giremeyeceğini bildiğin halde girmek için çabalamak ve acı çekmek.. Olan şeyleri olmamış gibi yapmak ne zamana kadar sürer? Lise anılarımın en farklı karakteri; Eren Derlen. Ona yaklaşmay...