Bölüm 8: Gizli Aşıklar

42 2 2
                                    

"Günaydın Duy-gu-can!" Eren tüm enerjisiyle sırasına oturdu. Bana dönüp "Acaba beden sözlüsünde ne yapacaksın? Gerçekten merak ediyorum." Iki kalemimi alıp önüne döndü.

"Çok hoşuna gidiyor değil mi? Beni böyle görmek?" Gülümsememi bastıramadım.

O çok çok çok ama çok tatlıydı.

'Allah'ım onun bana ait olmasını istiyorum! Bunu çok istiyorum!'

Öğle teneffüsünde Işın'la hamburgerlerimizi alıp sınıfa doğru yürürken Eren'i koridorda bir kızla konuşurken gördüm.

Acıyı hissettim.

Yanlarından geçerken konuşmalarının bir kısmını duydum.

"Cidden argan yağı bu kadar güzel mi yapıyor saçı?"

"Evet, istersen sana da alabilirim Eren ama saçların gerçekten çok güzel buna gerek yok."

Eren güldü. "Teşekkür ederim dediğin gibi ihtiyacım yok."

Sinirden köpürüyordum. Işın'ın sırasına öfkeyle oturdum.

"Duygu?"

"Hı?"

Işın dudağını ısırdı. Konuşup konuşmama konusunda emin değildi.

"A!"

"Noldu?" Dedim.

"Senin ne zaman sevgilin olacak Duygu? Bak Arda'nın süper yakışıklı arkadaşlarından birisini sana ayarlayabiliriz. Top20'den." Işın heyecanlı heyecanlı bana baktı.

"Üzgünüm ama kendime o kadar güvenmiyorum." Hamburgerimden bir ısırık alırken Erenin kolunu gördüm. Kapıya yaslanmıştı yanında birisi varmıydı göremiyordum ama o kesinlikle Erendi. Ve bizi duyabilecek kadar yakındı.

"Şey aslında.. Bir sevgilimin olmasını isterdim Işın ama... Bilmem ilerleyen zamanda sana söylerim sende bulursun birisini..."

Işın daha heycanlı bir halde "değil mi? Sana uygun birisini! Hem o Eren'i de u-" ona öyle kötü bakmış olacağım ki konuşmasını kesti. "Senin gibi iyi kalpli birisini buluruz Arda ile."

Son ders şansıma beden hocamız gelmemiş, nöbetçi öğretmen başımızda duruyordu. Artık tüm enerjim kesilmiş, sıramda uzanıp camdan dışarıyı izliyordum.

Arkaya doğru yaslandığı için sağ kolum Erenin sırtına değiyordu. Böyle küçük birşey bile beni çok huzurlu hissettiriyordu.

'Aptalım ben.' Diye düşündüm.

Zil çaldığı zaman Işın beni öpüp Arda'nın yanına gideceğini söyledi. Eşyalarımı toplarken bana bakan bir çift göz vardı.

"Ne var?" Dedim ona bakmadan.

"Duy-gu-can, seni resim odasının önünde bekliyorum, çabuk ol." Tempolu adımlarla giderken arkasından seslendim.

"Hemen eve gitmem lazım annem artı-" iç geçirdim. Bir kelimeyi bile duymadığına eminim. "Annem öldürecek beni."

Evet, annem o günden sonra her saat başı evden beni arayıp komşuları gardiyan muamelesi yapıyordu. "Sınavın bitene kadar öyle." Dediği halde. "Kötü birşey yapmandan korkuyorum." Demek istiyordu.

Öğrenciler yavaş yavaş azalırken etrafa baktım. O sırada Eren kolumdan çekip beni bölmeye soktu. "Merhaba."

"Merhaba."

Elimden tutup beni çekti. "Hadi gidelim, daha işimiz çok."

"Nereye?"

"Kütüphaneye!"

Ne?!? "Dur.. Şey.. Hayır yani.."

Kütüphaneye girdiğimizde kapıyı kapattı. Gözlerimin içine bakarak üzerindekileri çıkardı.

"Aa.." Ne diyeceğimi bilemiyordum.

"Biliyorsun Duy-gu-can artık bir ilişkimiz var ve benim senden bazı beklentilerim var." Çantasının fermuarını açtı. "Beni mutlu etmek istiyorsan bazı ihtiyaçlarımı karşılamalısın."

Nefesimi tuttum.

Çantasını ters çevirip içindekilerin masaya dökülmesini bekledi.

"Ne?!" Dedim ona şok içinde bakarak.

O yine en sevimli gülümsemesini takınarak "biliyorsun bekar hayatım var ve bazı ihtiyaçlarımı karşılayamıyorum. Lütfen gömleklerimin düğmelerini dik." 6-7 düğme olan avcunu bana doğru uzattı.

Gülmemi bastıramadım. "Sen gerçekten ilginçsin Eren.. İğne nerede?"

Diğer elindeki iğneyi bana doğru uzattı. Alıp ona baktım. "Ben çalışacağım peki sen ne yapacaksın?"

"İşte en güzel kısım burası." Beni sandalyeye oturtup masaya çıktı. Tam arkamdan saçımı açtı. "Bende senin saçınla oynayacağım."

Gülümsedim. "Sen gerçekten çok tuhafsın."

Ben düğmeleri dikerken o da saçımı acıtmadan birşeyler yapıyordu. Ama kötü birşeyler olduğunu hissediyordum.

"Eren eğer saçımı düzeltemeyeceğim tarzda birşey yapıyorsan seni öldürürüm."

"Merak etme.." Dedi dalgın bir şekilde "beni öldürmene izin vermem."

Son düğmeyide diktikten sonra hızla kalktım. Az kalsın düşüyordu.

"Hey!"

Koşarak bir aynanın karşısına geçtim.

"Saçıma ne yaptın!?!" Dedim dehşet içinde çünkü saçımı karman çorman bir şekilde minik minik diklemesine örüp uzaylı bir imajı vermişti. Düzeltmeye çalışırken bağırdım. "Ah! Acıyor!"

"Bence çok şeker oldun Duygucan. Bakayım." Çenemi tutup beni kendisine doğru çevirdi. "Çok şeker olmuşsun." Gülmesini bastırıyordu. "5 yaşındaki kız çocukları gibi oldun. Sana barbie alayım mı?"

"Dalga geçme." Diye azarladım. Biraz açılmıştı saçım.

"Teşekkürler Duygu. Hamaratlığını bana ispat ettin." Gömleklerini çantasına koyarken.

"Rica ederim. Yine koparsa getir ama bu sefer saçıma dokunamazsın bile!"

Güldü. "Tamam, tamam." Çantasını eline aldı. "Yalnız.." Bana yaklaştı. "Sana kütüphaneye gidelim dediğimde bana çok tuhaf baktın.. Yoksa başka birşey mi düşünüyordun?" Sırıttı.

"Tabi ki! Sonuçta seni burada nasıl bastığımı hatırlıyorsun değil mi?"

Güldü. "Hala ahlaksız teklifim geçerli."

"Kalsın." Çantamı aldım. "Benimle işin bittiyse gidiyorum."

"Dur, bir işim daha var." Beni tuttuğu gibi kendisine çekti. Boynumda nefesini hissediyordum. "Teşekkürler... Herşey için."

Elim yavaşça sırtına dokundu. Keşke sonsuza dek kollarımın arasında kalsa..

"Aa.." Ayrıldık. "10. Sınıflardan bir kız evime gelmek çok istiyor ama ne yapacağımı bilemiyorum." Bana muzipce baktı. "Sence ne yapmalıyım?"

O kadar sinirlendim ki öfkemi kontrol edemeden bağırdım "Bana neden soruyorsun ki? Onu çağıracağını biliyorum!" Gözlerimi kıstım.

O ise benim öfkemle eğleniyordu. "Sen istemezsen çağırmayacağım."

Duraksadım. Yalan mı söylüyordu?

"Yemin ediyorum."

"Tamam o zaman, istemiyorum."

Bu sanki biraz gurur kırıcıydı ama kıskançlığım ağır basmıştı.

O ise hala gülüyordu. "Tamam o zaman."

Kırık TaşlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin