"noona, neden böyle duruyorsun?" jaemin'in endişeli ses tonuna karşı derin bir iç çektim.
"nasıl duruyorum jaemin-ah?"
"üzgün gözüküyorsun.."
"belki de öyleyimdir." omuz silkerek konuştuğumda, jaemin anlamadığını belli eden bakışlarıyla bana bakıyordu. bu haline gülmek istesemde o an ki ruh halim buna müsaade etmemişti.
"polis olmak zor mu noona?" kıstığım gözlerimle bir süre ona baktım.
"niye, polis mi olacaksın?"
"hayır." ani cevabına karşı güldüm. ödlek şey.
"biliyor musun jaemin, polis olsan sana üniforma çok yakışırdı." ancak ne olursa olsun jaemin'i gaza getirmek aşırı keyifliydi.
ㅡ
"onunla aranda ne tarz bir bağ kurdun bilmiyorum ama benimle tek bir kelime dahi konuşmuyor." canım sıkıldığı için açtığım mayın tarlasını oynarken, yanlış yere basmam sonucu yanmıştım. malum artık tüm vaktimi verebileceğim bir vakam yoktu. haliyle günüm de tamamen bomboş geçiyordu.
odanın ortasında dikilen ji heon, umurumda değildi lakin benden cevap bekliyor oluşu yüzünden konuştum. zaten bir an önce de gitsin istiyordum.
"onunla aramda herhangi bir bağ kurmadım, suçlularla aranda duygusal bağ kuramazsın zaten. eğer ki sen onu konuşturmayı beceremiyorsan bu senin sorunun demektir. ayrıca beni bu vakayla alakalı rahatsız etmezsen sevinirim, bildiğin gibi vakadan çekildim çünkü." dün jaemin'le birlikte öğle yemeğini dışarıda yemiş ve bir daha karakola uğramamıştık. baş komiser baekhyun ve ji heon aramıştı ama ne aramalarına geri dönmüştüm, ne de cevaplamıştım.
"anladım, öyleyse ben baş komiser baekhyun'la konuşayım."
"iyi olur." elimle kapıyı işaet etmiş oyunuma geri dönmüştüm ki, tam odadan çıkacakken seslenmiştim ona.
"bu arada ji heon," bedenini bana doğru döndürdüğünde, laptopun ekranını kapatarak ayağa kalktım. "benimle konuşurken aramızdaki rütbe farkını unutarak saygıyı bir kenara atma."
"t-tabi komiserim.." şaşkınlıkla bana bakarken, tebessüm etmiştim sadece. nihayetinde odamdan çıktığında derin bir nefes alıp, masanın üstündeki su dolu bardağımı kafaya dikmiştim. canım o kadar çok sıkılıyordu ki, koca karakolda da bir benim yapılacak işim yoktu sanki.
sıkıntıyla odadan çıkmış, karakolun toplu ofis kısmına geçmiştim. benim odamın olduğu katın hemen altındaydı. herkes harıl harıl çalışırken başlarında öylece dikilerek rahatsız hissetmemeleri için min ah'ın yanına geçmiştim.
"komiserim." min ah şaşkın bir sesle konuşurken başıyla da selam vermeyi ihmal etmemişti.
"devam et işine, giderim ben birazdan. önemli bir şey yok." min ah çekingen bir ifadeyle önündeki bilgisayara döndüğünde, hafiften eğilerek ne yaptığına baktım. bu min ah'ın gergin bakışlarıyla karşılaşmama neden olurken, çekingence gülmüştüm.
"pardon ben bir an me-"
"tutun onu! kaçmasına izin vermeyin!" bir kargaşamız eksikti.
büyük ihtimalle nezaretteki göz altına alınan tutuklulardan biri kaçmıştı. katta koşturup koridora doğru ilerleyen birkaç polisle ben de ayaklandım. tam girdikleri koridora girmek üzereydim ki, bana çarpan kişiyle neredeyse yere düşüyordum. kaşlarım anında çatılırken bu kişinin ji heon olduğunu görmek beni sinirlendirmişti. ne yaptığını sanıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you're the murderer | byun baekhyun
Fanfiction"seni saklayacağım." (kitap kapağı balaccie'nin büyü dükkanından satın alınmıştır.) ꖑbyun baekhyun fanfiction ©Yuceur d ü z e n l e n i y o r