1.4

1.3K 135 227
                                    

kahve dolu bardağı sehpaya koyarak televizyondaki programı izlemeye devam ettim. açıkçası ne izlediğimin farkında değildim çünkü etrafta sürekli dolanıp, bir şeyleri inceleyen birisi varken odaklanabilmem pek mümkün değildi.

"evin fazlasıyla sade." nihayet evi turlaması bitince kurduğu cümleyle tüm sinirim ayaklanmıştı. sade diye eleştirdiği evi yaklaşık 1 saattir geziyordu. evin 2+1 olması dışında da hiçbir sorun yoktu.

"senin olmayan evine bin basar yalnız." dediklerimi duymazdan gelerek yan tarafımdaki tekli koltuğa oturup telefonunu cebinden çıkardı.

"ne varmış benim olmayan evimde?"

"ilk olarak orası senin evin değil. ikinci olaraksa beni kendi evim diye baş komiser baekhyun'un eevine götürdün?" suratıma, dediklerimden gram bir şey anlamadığını belirtircesine boş boş bakıyordu.

"çünkü kendi evim." başa sarıyoruz.

"her neyse bırak şimdi evi, şu flash bellek. ne var onun içinde?" neden bu konuyu açmıştı birden? katili bildiği gibi flash belleğin içinde ne olduğunu da bilmesi lazımdı.

"bir şey değil, en azından senlik değil."

"unutma artık bir ekibiz." işte sırf bu yüzden ekibe katılmayı falan istemiyordum. yifan ve sehun suçlulardı, bir suçluya nasıl kendi güvenli bilgilerimizi paylaşabilirdik ki? nasıl güvenebilirdik onlara? sehun veya yifan gerçekten dışarıdan göründüğü gibi birisi mi?

"olabilir, her ekipte gizli saklı şeyler vardır."

"hadi ya, baş komiser baekhyun'un da haberi var mı bu gizli saklı şeylerden?" kardeşini annesine şikayet eden bir çocuğun kurnaz gülüşü ve sinsi bakışı vardı şu an gözlerinde. öyle gıcık olmuştum ki ona o an boğazına yapışasım gelmişti adeta. kaşınıyordu resmen bu çocuk. karşısında çıtım çıkmadığı için baş komiserle tehdit ediyordu beni.

"bana bak sehun senin derdin ne!"

"o flash bellekte ne olduğunu öğrenmek."

"o zaman yifan'a sor." devamında onı duymazdan gelerek, izlesemde hiçbir şey anlamadığım televizyon programına geri döndüm.

"baş komiser geliyor." duyduğum cümleyi algılamamla başımı o kadar hızlı sehun'a doğru çevirmiştim ki, kısa bir süreliğine keskin bir acı hissetmiştim boynumda.

"hangi baş komiser?"

"kaç tane baş komiser var?" gerginlikle ayağa kalkarken, sehpanın üzerindeki bardağı alıp mutfağa geçmiştim. ani bir titreşim dalgası vücudumda yayıldığında görmezden gelip elimde olan bardağı suyla çalkalamış ardından yarısına kadar doldurarak içmiştim.

mutfağımda bulunan küçük balkona yönelerek sokaktan geçen arabaların her birisini heyecanla inceliyordum. halbuki baş komiser baekhyun'un arabasını adım gibi de biliyordum. sokaktan geçen arabalar hep beyaz veya siyahtı. baş komiser baekhyun'un arabası ise koyu gri renkteydi.

dalgınlıkla arabaları izlemeye devam ederken, sabahtan beri kapalı olan hava günün sürprizini(!) yapmış ve bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başlamıştı.

"hey, ıslanacaksın." sehun omzuma dokunarak beni geriye doğru çekerken, dalgınlığın etkisiyle korkmuş koluna sertçe vurmuştum. sehun bu ani refleksime karşı belimden tuttuğunda korku dolu gözlerle ona bakıyordum.

"sakin ol, benim."

"neden arkamdan sessiz sessiz geliyorsun?"

"bu kadar korkacağını tahmin etmemiştim." iyi olduğumu söyleyerek ondan uzaklaşıp, tekrardan bir bardak dolusu su içmiştim. sanırım vücudum bugün istediği su miktarına kavuşmanın sevincini yaşıyordu.

you're the murderer | byun baekhyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin