0.1

2.6K 189 246
                                    

önümde ki dosyaları incelerken yanımda duran kahvemden bir yudum aldım. öğle arasına girmiştik ve yoğunluktan yemek yemeye bile inememiştim. günüm tamamıyla baş komiser baekhyun'un odasında dosyalarla boğuşmakla geçiyordu.

başkomiser baekhyun iki gündür evine gitmeden karakolda dosyalarla ve yeni aldığımız vakayşa uğraştığı için bugün artık eve uğraması gerektiğini söylerek sabah benim karakola gelmemle çıkmıştı.

işim asla bu dosyalarla ilgilenmek değildi ancak hem başkomiser baekhyun'a yardımcı olmak amaçlı hem de şu gizli vaka yüzünden ilgileniyordum.

bıkkınlıkla gözlüğümü düzelterek önümdeki dosyayı okumaya devam etmiştim. nihayetinde son dosyaya geçmişken, açılan kapıyla kimin geldiğini görmek için başımı o tarafa çevirdim.

"ri ta? yemek saatinde niye hala buradasın?"

başkomiser baekhyun karakolda siyah kumaş pantolonu ve jilet gibi beyaz gömlekleriyle bilinirdi. şu an ise karşımda başka birisi var gibiydi. altına giydiği kotu ve üstüne tamamen oturmuş olan uzun kollu onu çok farklı birisi gibi göstermiş, boynuna taktığı kolyelerse baştan sonra ayrı bir hava katmıştı.

"ri ta?"

odaya girmesinden beri başkomiser baekhyun'u resmen röntgenlemiş olmam ve başkomiser baekhyun'un da bunun baya farkında olmasına karşı gözlerimi önümdeki dosyaya diktim.

"bitti mi?"

"özür dilerim yani.. sizi böyle görünce şaşırdım da."

"neden böyle giyinemez miyim?"

sorusuna cevap vermemiştim çünkü verebilecek bir cevabım yoktu. neyseki başkomiser baekhyun da üstelememiş ve karşımdaki sandalyeye oturarak masanın üstündeki dosyaları kenara doğru iteklemişti.

üstünü incelemekten fark etmediğim kağıt keseyi masanın üstüne koyup içinden hamburger, patates ve içecekleri çıkartarak kendi pipetini eline alıp açtıktan sonra gazozundan bir yudum aldı.

"işim ve özel hayatım arasında fazlasıyla fark var."

öyle olmalıydı! çünkü bu baekhyun çok farklıydı. tabiki kumaş pantolon ve beyaz gömlek de ona çok yakışıyordu ancak bu hali de hiç fena değildi.

ayrıca eminim ki karakola girdiğinde ona dönmüştü tüm gözler.

"acıkmış olmalısın, ye hadi."

başkomiser baekhyun büyük bir iştahla hamburgerini yeyip, birkaç tane patatesi de ağzına atarken yutkunarak gözlerimi kaçırdım. onun karşısında rahatça yemek yiyebileceğimi sanmıyordum. her ne kadar açlıktan midem kazınıyor olsa bile.

"aslında ben bir lavaboya gitsem iyi olacak." beynim byun baekhyun ve onun sınırlarından uzaklaşmalıymışım gibi kırmızı alarm verirken, lokmasını yutup eliyle odasındaki kapıyı gösterdi.

"benim odamdakini kullanabilirsin."

herhangi bir karşılık vermeden kapıya doğru ilerleyip vakit kaybetmeden kendimi lavaboya atmıştım. kapıyı kitlememin ardından musluğu açmış buz gibi akan suyu çarpmıştım yüzüme. ancak su yüzümden daha çok üstüme gelmiş ve kazağım ıslanmıştı.

bir işi bile adam akıllı beceremeyişim yüzünden lavaboda ne yapabileceğime dair oyalanmıştım ancak en sonunda yenilgiyle kilidi açarak çıktım lavabodan.

başkomiser baekhyun kollarını önünde birleştirmiş ayakta masaya yaslanarak dururken beni gördüğünde kaşları çatılmıştı.

"büyük başarı doğrusu. duş alacağını söyleseydin havlu verirdim." şakaysa komik değildi, değilse komikti.

you're the murderer | byun baekhyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin