1.1

1.3K 118 170
                                    

güne yine berbat bir şekilde başlamıştım. baş komiser baekhyun'a kahvesini götürdüğümde saat 3'te sehun'la buluşacak olmamı hatırlatmıştı. beklenildiği gibi sehun serbest kalmıştı ancak hala daha başıma bela olduğu söylenebilirdi.

ayrıca annemler ani bir şekilde geri dönme kararı almışlardı. büyük ihtimalle şu an yolda olmalılardı, bir terslik mi vardı emin değilim ama aldığım mesajla bunu doğrulayabilirmişim gibi. jaemin aniden geri dönme kararlarını aldıklarını söylemişti ve bu biraz şaşırtıcıydı.

gerginlikle odamda zaman geçirmeye çalışırken içeri giren kişi gerginliğimi daha da arttırmıştı. bir baş komiser baekhyun, birde savcı suk bum'a tahammülüm yoktu sanırım dünya üzerinde.

'komiser yoo ri ta? müsaitsindir umarım." herhangi bir cevap vermemi beklemeden içeri girip karşımda ki sandalyeye de bir güzel kurulmuştu. eğer adam öldürmenin suç olmadığını bilseydim, savcı suk bum ilk kurbanım olurdu. hala daha onunla işbirliği içinde oluşumu da kendime yediremiyordum ya neyse..

"şu an değil savcım." yapmacık ses tonumla ayaklanarak sehun'la buluşmak için çantamı ve ceketimi alarak odadan çıktım. karakolun hemen yakınında ki kafede buluşacak olmamız bana kolaylık sağlarken kısa sürede gelmiş ve cam kenarına oturarak sehun'u beklemeye başlamıştım.

kısa süre içerisinde sehun gelip karşıma oturduğunda, garsonu çağırıp kafasına göre bir şeyler sipariş vermişti.

"buraya seninle keyif yapmaya gelmedim sehun."

"ama bu demek değil ki benimle keyif yapmayasın." pişkince sırıtarak arkasına yakalandığında derin bir nefes aldım. sehun'un kişiliğiyle asla boy ölçüşemezdim orası kesindi, ayrıca sehun'a istediği herhangi bir şeyi vermeden de ondan istediğim herhangi bir bilgiyi alamayacağımı öğrenmiştim.

"siparişler gelmeden lavaboya gidip geliyorum, sakın bir yere kaybolma." cevap vermek yerine sadece başımı olumlu anlamda salladım.

sehun'un şansına o gittikten birkaç dakika sonra siparişler gelmişti. beklemeden birkaç bir şey atıştırıyordum ki sehun'un art arda öten telefonunun bildirim sesi ilgimi çekmişti. etrafı kolaçan edip sehun'un gelmediğinden emin olduktan sonra telefonu elime alarak bildirime baktım.

.
onunla konusmaliyiz dedim sana
o psikopatin neler yapabilecegini bilmiyoruz
bu sekilde devam edersek sadece zaman kaybederiz

çatılan kaşlarımla mesajlara anlam vermeye çabalıyordum ama önce ki konuşmaları görmeden bir şey anlamam mümkün değildi. üstelik mesajı gönderen kişinin ismi de yoktu, yalnızca noktayla kaydedilmişti. eğer numarayı öğrenirsem, jaemin'e gönderir ve bu sayede mesajı gönderen kişiye ulaşabilirdim fakat ufak bir sorunum vardı ki, sehun'un telefonunun şifresini bilmiyordum.

panikle ne yapacağımı düşünürken, sehun'un her an gelebilme ihtimaline karşı telefonu aynı yerine koyacaktım ki masada duran su dolu bardağı devirmiştim. bardak büyük bir gürültüyle yere düşüp kırılırken, saniyeler içinde sehun yanımda belirmişti.

"ri ta, iyi misin?" o an sehun'un telefonu ekranı açık bir şekilde hala benim elimdeydi.

aynı günün akşamı

annemler gittikten sonra tekrardan oldukça sessizleşen evimin salonunda boş boş oturuyordum. televizyonda oynayan bir dizi vardı fakat hiç ilgimi çekmiyordu. boş boş oturmaya devam ederken kapı zilinin çalmasıyla irkildim. beklediğim kimse yoktu dolayısıyla zil beni korkutmuştu.

oldukça ağır hareketlerle kapıya gidip önce kimin geldiğini kontrol ettim. gördüğüm kişiyle kaşlarım çatılırken, hafiften bir üstüme çeki düzen vererek açtım kapıyı.

you're the murderer | byun baekhyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin