Eylülü bir hangara getirmişlerdi ve ayaklarını, kollarını sandalyeye bağlayıp gitmişlerdi. Eylül gözlerini açtığında, etrafında bir sürü makine görmüştü ve buranın bir hangar olduğunu anlamıştı. korkmuyordu ama ne yapacaklarını merak ediyordu tabiki. ağzının bağlı olmasından dolayı nefesi sadece burnundan alabiliyordu. birşeyler bağırmaya çalışıyordu ama sesi çok boğuk, çok cılız bir şekilde çıkıyordu. böyle tabiki hiç kimse onu duymayacak.
Cemre koltukta dizi izlerken uyuyakalmıştı ve ancak akşam olduğunda uyanmıştı. Eylülün hâlâ gelmediğini görüp, baya endişelenmişti. hemen telefonu alıp aramıştı ama açan yoktu.
Cemre: gelir şimdi ya...
kendini böylece kandırmaya çalışıyordu ki, içinde bir korku vardı.
Cemre: nerdesin Eylül ya? nereye gittin?
birkaç dakika sonra bekleyip, kızlara gitmeye karar vermişti.
Mete yatağında uzanıp Eylülü düşünüyordu. kendi kendine sırıtıyordu. sonra ciddileşip, böyle akıllı surat etmişti. ama her seferinde Eylül aklına düştüğünde istemsizce gülümseme oluşuyordu yüzünde. ama Eylülün Alinin eski karısı olduğunu ve onu hâlâ çok sevmesi aklına geldiğindeyse yine bozuluyordu. acaba Eylül hep mi böyle olacak? hep mi ona karşı kendini suçlayıp duracak? hiç mi vazgeçmeyecek bu sevdadan?
bu soruları düşünürken telefonu çalmıştı. ekrana baktığında Cemre olduğunu görür ve yetirince şaşırır. sonra ,,Eylül ile ilgili olabilir" diye düşünüp, açar.
~konuşma ~
Mete: efendim Cemre.
Cemre: Mete, selam. nerdesin?
Mete: selam Cemre, evdeyim. noldu? Eylüle birşey mi oldu?
Cemre: olup olmadığından emin değilim.
Mete: ne diyorsun sen Cemre? ne demek oluyor bu?
Cemre: ya Eylül dışarı çıkmıştı hava almak için, bende geleyim dedim ama itiraz etti. öğlen vakti giden Eylül hâlâ gelmedi.
Mete: e bir arkadaşına falan gitmiş olabilir mi?
Cemre: iyi de Eylülün bizden başka arkadaşları yok ki. eğer Songülde olsaydı, hemen arayıp söylerdi. Mete, ben sakin olayım diyorum ama içime kurt düştü valla.
Mete: tamam, dur, sakin ol. nerdesin sen?
Cemre: ben şimdi Songüllere gidiyorum.
Mete: tamam, bana adresi at, bende geliyorum oraya.
Cemre: ok.
~konuşma biter ~
Mete: nereye gitmiş olabilir ki?
Eylül içerde bağırmakla cebeleşirken, içeri bir adam girer. yüzünde maske, üzerine siyah pantolon, siyah ceket ve ellerinde eldivenle. Eylüle doğru gidiyordu. Eylülün ağzını açar açmaz Eylül bağırır.
Eylül: bırakın beni! ne istiyorsun benden?! kimsin sen?!
adam ona bakarak konuşur.
X: uslu ol, sana zararımız olmayacak.
Songül evinde oturup, televizyon seyrederken, kapının alacaklı gibi çalmasıyla irkilir.
Songül: n'oluyo lan?!!
açtığında karşısında nefes nefese kalan Cemreyi görür. şaşkınlığı hemen bir kenara bırakıp, konuşur.
Songül: Cemre noldu? bu ne böyle nefes nefese?
Cemre hızlı nefes alıp verir.
Cemre: S.. Songül... Eh... Eylül yok.. gitti..
Songül: ne demek gitti? nereye gitti?
Cemre: ha... hava almaya gitmişti.. (yutkunur) hâlâ yok..
Songül: tamam, gel geç içeride anlar ne olduğunu.
Cemre içeri geçer ve kanepeye oturup, herşeyi anlatır Songüle.
Songül: lan sen onu niye yalnız bıraktın ki?
Cemre: dedim ya Songül; ısrar etmeye çalıştım ama dinleyen kim! Songül, ya başına birşey geldiyse?
Songül: sende hemen kötü düşünme be kızım. belki geç olduğunu için otele falan gitmiştir.
Cemre ona boş gözlerle bakar.
Cemre: sen kendin söylediğine inanıyor musun? 😑
Songül: ya ne bileyim kızım, bende işte motive olsun diye şey yapmıştım.
kapını yine alacaklı çalarlar. Songül açar ve karşısında Meteyi görünce, şokun dibine girer.
Songül: sizin amacınız bugün benim kapımı kırmak mı anasını satıyım?!
Mete içeri dalar. Cemre ayağa kalkar. Mete ona endişe dolu gözlerle bakar.
Mete: Cemre, Eylül nerde?
Songül kapıyı kapatıp, Metenin yanına gelir.
Songül: sorduğun soruya kocaman bir ,,YUH" diyorum! kız eğer bilseydi, ortalığı ayağa kadırır mıydı?
Mete: Songül, şimdi akıl gösterme vakti değil. şimdi akıl kullanma vakti. nereye gitmiş olabilir? bir arkadaşı falan var mı?
Cemre: yok, yani varsa bile bize söylerdi. hem Eylül fazla kimseye güvenmediği için, sadece bizimle arkadaşlık yapıyor.
Mete: peki gidebileceği yerler var mı? ne bileyim park, mağaza filan.
Cemre: aslında hep deniz kenarına gitmeyi seviyordu ve her zaman kafa dinlemek için oraya giderdi. bir baksak mı?
Mete: hadi çabuk.
evden çıkıp deniz kenarındaki parka gelirler. her yeri gezip bakarlar ama Eylül yoktu.
Songül: off yok işte!
Cemre: yer yarıldı yerin dibine girdi sanki.
Mete: kızlar iyi düşünün; başka nereye giderdi hep? belki eski arkadaşı, annesi, babasının evlerine gider.
Cemre ile Songül birbirlerine bakarlar.
Cemre: Alinin evine gitmiş olabilir.
Songül: bakmadan emin olamayız. yürüyün!
Hangarda.
Eylül: ne istiyorsunuz benden? kimsiniz siz?!!
artık gerçekten korkuyordu. maskeli adam ona çok korkunç geliyordu.
X: onu patron geldiğinde söyleyecek. şimdi kes sesini ve usulca otur.
adam Eylülün ağzını yine bağlar. Eylül çırpınıyordu ama adam ağzını bağlar ve çıkar. Eylül gözyaşlarını tutamaz ve içinden bırakıverir.
Mete ile kızlar Alinin evine gelirler. kapı kilitliydi tabiki.
Cemre: ee nasıl gireceğiz şimdi?
Mete evi inceler. camlardan birisine ağaçın yakın olduğunu görür ve oraya çıkmaya başlar. kızlar şaşkın bir yüz ifade ile onu izlerler. Mete üzerinde olan iki çift fal taşı gibi açılan gözleri hisseder ve dönüp onlara bakar.
Mete: ne bakıyorsunuz? bu kadar ilginç olan şey ne?
Songül: lan sen kendini örümcek adam mı zannettin? bu ne lan?
Mete: ne yapmamı bekliyorsunuz? uçarak mı gireyim?
kızlar birbirlerine bakarlar sonra yine de Meteyi izlerler. Mete cama yaklaşıp, kırmaya çalışır eli ile ama yapamaz. birkaç kez deneyip, bu işin böyle gitmeyeceğini anlar.
Songül: oğlum, bu ne lan modern gibi?
Mete: ne diyorsun?
Songül: diyorum ki, klasik dede yolunu kullansana.
Songül bir tane taş alır ve cama fırlatır. cam paramparça olur. Mete yukardan, Cemre yandan ona şaşkınlıkla bakarlar.
Songül: ne bakıyorsunuz öyle? başka çaresi mi vardı?
Mete: neyse..
Mete içeri girer ve aşağı inip, kızlara kapıyı açar. gülümseyerek onları karşılar.
Mete: (gülümseyerek) yabancı evine hoşgeldiniz 😁
Cemre: hadi çabuk yapalım işimizi.
üçüde evin her tarafına bakarlar. ev çok büyüktü, bu yüzden baya zamanlarını almıştı. Mete Alinin odasına gelir. çekmecenin üzerine olan fotoğrafa kayar gözü. eline alır ve Ali ile Eylülün evlilik fotoları olduğunu görünce, tuhaf olur. fotoğrafı geri yerine koyar ve aşağı iner. salonda buluşurlar.
Songül: valla artık sıçanların yaşadıkları yer kaldı, oraya da baksak tam olur anasını satıyım.
Cemre: yeter artık, yürüyün polise gidiyoruz.
Mete: poliste 24 saat geçmeden başlamaz.
Songül: vay halimize! ne yapacağız lan?
Mete: mecbur yarın gideceğiz polise.
Cemre: lan salak salak konuşmayın, yürüyün hadi! bari söyleyelim derdimizi, onlar gerisine bakarlar.
Songül: aynen.
birlikte polise giderler ve bekledikleri gibi polis 24 saat geçmeden başlamayacakmış. (yazar: lan bu nerden çıktı ya? bizde burda böyle birşey yok. hayatımda gördüğüm en saçma şeydir herhalde)
üçüde karakolun önünde dururlar. artık çaresizlik basmıştı ortalığı.
Cemre: gidip bizde bakalım, yani böyle elimiz kolumuz bağlı oturamayız.
her yere bakarlar ve akşam olduğunda geri gelirler. Mete evine gider. Songül Cemre de kalır.
Mete evine gelir ve üzgünce koltuğa geçer. kendine birden bire ne olduğunu çözmeye çalışır. aşık olamaz. bu mümkün değildir! ama bu kadar endişe yaptıysa Eylül için, boşuna gelmedi herhalde. Mete artık çok yorulmuştu. neden bütün bunların olduklarını düşünüyordu, neden bu onun başına geldi? kafasını iki eli ile tutup, dirseklerini dizlerine koyar. gözlerini kapatır. gözleri sanki uzun zamandır kapanmamıştı, sanki böyle ağırlaşmıştılar. içinde acı ile birlikte rahatlık hissediyordu. geri yaslanır ve rahat nefes alır. sonra Eylülün başına neler gelebileceğini düşünür ve düşündükçe iyice kötüleşir. kardeşinin kırkı çıkmadan o ona ihanet etmiş oluyordu. hemde en acı bir şekilde. kendisi istese de gönlü el vermiyordu. kalbi çırpınıp duruyordu. ama bu aşkın karşılıksız olduğunu biliyordu ve bu, istemese de, onun canını acıtıyordu. hayatta aşık olmaktan korkmuyordu, hayatta karşılıksız aşk yaşamaktan korkuyordu. bu acı verici birşeydi ve Mete bunu bildiği için, bunu kabul etmişti.
Mete: vazgeç gönlüm, vazgeç... sesini duyan yok...
istemsizce gözleri dolmuştu ve gözyaşları gözlerinin görünüşünü engelliyordu. Mete kırpmar ve aktırır acı, acımasız gözyaşlarını...
Hangarda.
Eylül hâlâ kurtulmak için cebeleşirken, içeri bir adam girer. Eylül bu adamın başkası olduğunu anlar. adam diyorum ama aslında çocuktu. Eylül ona nerdeyse 20-25 yaş verirdi. yüzünde aynı maskeden, siyah ceket, siyah pantolon ve ellerinde eldivenler. çocuk ona yaklaşır ve önünde durur. Eylül ona gözleri ağlamaktan kıpkırmızı, ağzı susmaktan tutulmuş bakışla bakar. çocuk onun ağzını açar.
Eylül: ya ne istiyorsunuz benden?!! kimsiniz siz ya?!!!! neden kaçırdınız beni?!!!
çocuk konuşmaz. sadece ona bakar durur.
Eylül: ya konuşsana!!!
çocuk hâlâ susmaya devam eder ve bir süre sonra Eylülün ağzını aynı bantla bağlar ve çıkar gider. Eylül gözyaşlarını bırakıverir. yaşlar yanaklarını ıslatırken, yavaş yavaş bantı ıslatmaya başlarlar.
öyle ya da böyle gün biter ve İstanbul şehrini derin, ağır karanlık basar. evlerin ışıkları yalnız şehri güzelleştiriyorlardı, ona büyüklük, kalabalık veriyorlardı. bu gece Mete ile kızlar için çok ağır geçmişti. sanki şehir onların üzerine geliyordu, basıyordu onları. Mete kendini evde boğulacakmış gibi hissediyordu. yatağından doğrulup, derince nefesler alıp verir. yanındaki sudan bir yudum alır ve camdan dışarı bakar. her zaman huzurla uyuyan Mete, bu sefer kederle uyumuştu. ey hayat, sen neler yapıyorsun...
Ertesi Gün.
Mete telefonun sesiyle uyanmak zorunda kalır. ekrana baktığında polisin aradığını anlar. heyecanlanır ve hemen açar.
~konuşma ~
Mete: alo.
polis: alo Mete beyle mi görüşüyorum?
Mete: evet, ever benim. noldu? Eylülle ilgili bir haber mi var?
polis: maalesef henüz yok ama sizin karakola gelmeniz icat eder. size Eylül hanımla birkaç şey sormak istiyoruz.
Mete: tamam, hemen geliyorum.
~konuşma biter ~
Mete hemen ayağa kalkıp hazırlanır, ve kahvaltı etmeden çıkar. yolda kızlara haber verir ve hepsi karakola gelirler.
Mete: iyi günler. ben Mete Yıldırım, Eylül Acar ile ilgili birşeyler sormak istiyormuşsunuz.
polis: evet, buyrun sizi amirime götüreyim.
komiserin yanına gelirler ve oturup, üçü de merak dolu gözlerle ona bakarlar.
komiser: ben aslında bir tek Mete beyle konuşmak istiyordum ama madem sizde geldiniz, o zaman size de birkaç soru sorabilirim. ilk önce, Eylül Acarı ne kadar çok tanıyorsunuz?
Songülle Cemre birbirlerine bakarlar.
Cemre: komiser bey, Eylülü ben yaklaşık 8. yıldır tanıyorum. o zamanlar bizim sınıfa yeni öğrenci olarak gelmişti. o gün bu gündür ki Eylül benim kardeşim gibi oldu.
Songül: Eylül bizim mahallede kalıyordu. bir gün dışarı çıkmıştım bakkala gitmek için, yolda onu ağlayarak buldum. bana annesi ile babasının ona kötü davrandıklarını, onu dövdüklerini söyledi. bende onu ordan tanıyorum. yani yaklaşık 3. yıldır.
Mete: ben Eylülü birkaç hafta tanıyorum. kardeşim... Ali..
hepsi başlarını eğerler. komiseri bu konu daha çok meraklandırmıştır.
komiser: devam edin lütfen.
Mete: yani kardeşim dediğimde arkadaşımdır ama o kadar yakındırdı ki bana, onu kendi kardeşim gibi görüyordum. Ali Eylülle zorla evlendirildi. o... Eylülü dövüyordu..
komiser: efendim?
Songül: evet komiser bey, yanlış duymadınız; Ali Eylüle şiddet uyguluyordu. sebepsizce diyebiliriz ama yine de Eylüle sormak daha iyi olur.
Cemre: sonra bir gün Eylül, Ali uyuduğunda gizlice onun odasına girip, telefonunu almıştı ve Serkanı aramıştı. Serkan Eylülün sevgilisiydi. ertesi gün Ali bunu öğrenip, yine bağırmaya başlamıştı ama Eylül dayanamayıp, içindekileri dökmüştü ve birden Ali onu serbest bırakmıştı. Eylül de kaçıp, Serkanın yanına gelmişti.
Mete: ama kardeşim çok acı çekmişti. Ali Eylüle aşık olmuştu. bunun nasıl olacağını bilmiyordu ama olmuştu işte bir şekilde.
Mete başını yere eğer, Songül bunu görüp, birşeyler süzer.
Mete: sonra işte bir gün bara gelmişti Ali, çok sarhoştu ve beni aradı. ben geldim, onu aldım çıktım geldim eve. ama komiser bey gerçekten çok kötüydü. sürekli ağlıyordu. çok pişmandı. Ali ile Eylül Fransadayken, Ali bir kıza bulaşmış, ismi Selma. sonra onlar buraya geldiklerinde, Alinin babası iki aileyi bir arada toplayıp, onlarla konuşmak istiyordu. Eylül hiçbir şey anlatmamıştı. çıktıklarında Selma ile Serkanı öpüşürken görmüşlerdi, ve Eylül Serkan ayrılıp, Ali ile kalmıştı bir süre.
Songül: sonra nihayet boşanmışlardı ve bu yüzden Ali depresyona girdi. babası boşandıklarını öğrendiğinde, Aliyi dövmüştü çok kötü.
komiser: babası Korkut Göktürk değil mi?
Cemre: evet. noldu ona?
komiser: bugün mahkemesi var. ben size haber veririm.
Cemre: Eylül de bende kalmıştı ama o da çok kötü bir haldeydi. ilk öncelerde anlamıyordum ne olduğunu. sonra bir gün Eylül kendisini ve Aliyi televizyonda görmüş ve konuşmak için Aliyi bulmaya çalışıyordu ki, Ali ortalarda yoktu. babası onu kaç gündür dövüyordu, kırbaçlıyordu. Eylül hemen bulmuştu Aliyi ve onu hastaneye götürdüler ama nafile. Ali... öldü.. Eylül o an ona aşık olduğunu anlamıştı. cenazeyken bayıldı ve biz onu hastaneye götürdük. iyi oldu, geri geldiğimizde Eylül yerinden duramıyordu. kendini çok pişman hissediyordu. sonra ,,hava alacağım" diye dışarı çıktı, akşam oldu ki gelmedi, bende endişe ettim ve Mete ile Songülü aradım. her yere baktık lakin bulamadık, sonra size haber verdik.
odada bir süre gerginlik oluştu. sessizlik insanı boğuyordu. bu can yakıcı sessizliği bozan komiser olmuştu.
komiser: Eylülün ne kadar çok acı çektiğini anladım şu an. bu bilgiler bize yardımcı olabilir. en kısa zamanda bulacağız.
Mete: peki hiçbir delil yok mu?
komiser: maalesef yoktur. aklımızda bunu yapan her hangi bir suçlu veya seri katil de yok...
Songül onun sözünü keser.
Songül: Serkan.
hepsi ona bakarlar.
Songül: Serkan yapmış olabilir mi? yani ne bileyim, Eylülden intikam almak için yapabilir bence.
Cemre: elimizde delil yok Songül. onu boş yerine suçlayamayız.
komiser: Serkan, peki soyadı ne?
Cemre: Özgün. birşey mi oldu?
komiser: Medet!
içeri bir polis girer.
polis: buyrun komiserim.
komiser: Serkan Özgün diye bir araştırma yap. en son nerdeydi öğren.
polis: hemen.
Hangarda.
Eylülün ağzını açmışlardı ama büyük hata yapmışlardı.
Eylül: İMDAT!!!!!! YARDIM EDİN, KİMSE YOK MU?!!!!!!!!!!!!!
derin nefes alır.
Eylül: off! bağırmaktan sesim kısıldı yahu! İMDAT!!!!!!!!!!!!! (yazar: neresi kısıldı bilmiyorum 😂)
içeri bir adam girer, yüzünde maske ile.
X: ne bağırıyorsun be?! kes sesini!!
Eylül: ya siz kimsiniz ya?!! ne istiyorsunuz benden?!!!
X: uslu dur, canını yaktırtma bana!
Eylülün kafasına kan gitmez. baya sinirlenmişti artık.
Eylül: EEE!!! YETER BE!!!! YAKARSAN YAK!!!!! KORKMUYORUM SİZDEN!!!!! TİPSİZLER!
adam onu çenesini sıkar.
X: bana bak, beni asabımı bozma! canın yansın istemiyorum. birazdan patron gelecek ve seninle ilgilenecek. şimdi sus!
Eylül: bırak be!
bırakır.
Eylül: söyle o patronuna çabuk gelsin diye, yoksa burda ölüyorum onsuz!
X: Allahım Yarabbim ya!
çıkar. Eylül sinirli bakışlarla onu yolcu eder.
Eylül: gözyaşlarım aksa da artık bu dünyaya boyun eğmeyeceğim. 😡
Birkaç Saat Sonra.
polis: amirim, girebilir miyim?
komiser: gel Medet, gel. birşey mi buldun?
polis: aslında pekte önemli birşey değil ama yine de ben size söyleyim dedim; Serkan Özgün birkaç insan bulduk, tamı tamamına 146 adam.
komiser buna göz devirir.
komiser: hepsinin Eylül Acar ile alakası yoktur ama dimi?
polis: yok, çok şükür yok da, Eylül Acar ile alakalı olan 7 Serkan Özgün buldum. eski arkadaşlarından en yakın akrabasına dek.
komiser: akrabaları bi tarafa koy. ne kadar kalıyor?
polis: 4. efendim.
komiser: hepsine bakacağız, başka çaresi yok.
hazırlanıp bakmaya giderler. 3. bakıp, aradıkları çocuk olmadığını anlayıp, bir tek Serkan kaldığını anlamışlardı.
polis: efendim bir tek Serkan Özgün kaldı ama ben onu araştırdım, buralarda yok. hatta şehir dışında bile olabilir. telefonun sinyalından buldum.
komiser: nerde olduğunu öğren, gidip bakalım. bu iş benim kafama girdi. galiba Eylül Acara çok yakın bir mesafedeyiz.
Eylül yine aynı bir şekilde oturmuştu, her yeri uyuşmuştu artık.
Eylül: off belimi hissetmiyorum şu an.
içeri bir adam girer. gerçi adam değildi. baksan çocuktu. yani baya gençti. yüzünde maske vardı ama sanki Eylül onu tanımıştı. çocuk ona yaklaşır karşısında durur.
Eylül: sende kimsin?
çocuk maskeyi çıkartır ve Eylül hayatının şokunu yaşar.
Eylül: Serkan?! ama.. ama bu nasıl olur? s.. sen gitmemiş miydin? 😧
Serkan: gittim, gittim ama senin için geri geldim. sana kavuşmak için.
Eylül: ne diyorsun sen be?
Serkan: ne dediğimi bal gibi biliyorsun. bu arada; anlamışsındır, seni ben kaçırdım.
güler, Eylül ise ona hâlâ şaşkın bir yüz ifade ile bakar.
Eylül: neden yaptın ki bunu? ne istiyorsun sen benden?
Serkan: onu sonra öğreneceksin.
Serkan tekrar güler ordaki bir sandalyelerden birisine oturur ayağını ayağının üzerine koyarak.
Serkan: anlat bakalım; ben hayatında yokken neler yaşadın? Ali ile boşandın duyduğuma göre.
Eylül: bu seni ilgilendirmez.
Serkan: ama duydum ki Ali sana aşıkmış, sen ona değilmişsin. sonra Ali öldü, sende ona aşık olduğunu anlamışsın.
Eylül: sen bütün bunları nerden biliyorsun?
Serkan: hayatından çıktım sanıyorsun ama öyle değil. ben senin gölgen oldum hep. her adımından haberim vardı. neden mi? çünkü sana hâlâ aşığım.
Eylül: ama ben değilim ve asla olmayacağım!
Serkan: aslında senin Aliye aşık olduğunu öğrendiğimde baya bi şaşırmıştım. çünkü sen kolay kolay sevdiğin insanları seçmezsin. bunu kendi üzerimde yapılmış için biliyorum.
Eylül: bırak beni gideyim!
Serkan: olmaz. önce benim istediklerimi yapacaksın, sonrasına bakarız.
Eylül: ya sen beni terk etmedin mi? sen Selmayı öpmedin mi? ben mi suçluyum?
Serkan: sen o gün beni dinlemedin! sana herşeyi anlatacaktım ama izin vermedin ki! çok inatçısın Eylül!
Eylül iç çeker. Allahtan sabır diler.
Eylül: söyle..
Serkan: güzel, uslu ol...
güler, Eylül sinirle ona bakar.
polisler Serkanın telefonuna ulaşırlar ama sinyalın nerden geldiğini anlayamazlar.
komiser: bir kez daha yapın. nasıl ,,sonuç varılmıyor" ya?
polis: komiserim sanırım çok uzakladırlar. yani nerdeyse yurt dışına falan çıkmış olabilirler.
polis2: komiserim, bi misafiriniz var.
komiser: kimmiş?
içeri giren kızla komiser şok olur. (yazar; ya gelin şuna bir isim verelim ya, komiser ha komiser.. 😂 İlker olsun 😂😂😂)
İlker: Demet?
Demet: (gülerek) sürpriz! 😂😂
İlker: Demet?
kalkıp ona sarılır. kokusunu içine çeker.
İlker: canım ablam benim. çok özlemişim seni.
ayrılırlar.
Demet: bende abicim!
gülümser.
Demet: (gülümseyerek) yine iş başındasın görüyorum komiser.
İlker: eh işte. gel gel, otur.
Demet oturur.
İlker: sen niye geldin? Almanya'da suçlu mu kalmadı yoksa? (güler)
Demet: maalesef ki beni görüp hepsi kaçıp gittiler. (güler) iş arıyorum şimdi. alır mısın beni?
İlker: (gülerek) vay be. demek ki canım kardeşim Demet Şentürk iş arıyormuş.
Demet: (gülerek) e yani. alıyor musun?
İlker ayağa kalkar. Demette aynı bir şekilde. İlker elini uzatır ve Demet sıkar.
İlker: İlker Şentürkün yanına komiser olarak hoş geldiniz Demet Şentürk.
Demet: (gülerek) hoş buldum. ☺️
Serkan hâlâ Eylülün karşısında oturmuş, onu izliyordu. Eylül başka tarafa bakıyordu ama Serkanın gözlerini karşısında hissediyordu. bu onu artık gerçekten sinirlendirmeye başlamıştı.
Eylül: ya Serkan ne izliyorsun beni?! ne var, ne?!!
Serkan: çok güzelsin de o yüzden.. ayırmıyorum senden gözlerimi...
Eylül göz devirir sadece. başını diğer tarafa çevirir. burdan artık çıkmalıydı.
Eylül: tuvalete gitmek istiyorum.
Serkan: eğer bu senin kaçmak için bir planınsa, o zaman beynini daha fazla yorma. yapamazsın.
Eylül: kaçmak değil. gerçekten tuvalete istiyorum. nedenini de söyleyebilirim eğer istersen.
gülümser, Serkan göz devirir ve ayağa kalkıp, Eylülün arkasına geçer.
Serkan: sakın zekice bir hareket yapıyım deme.
Eylül: ya of tamam, hadi.
Serkan Eylülün ellerini ve ayaklarını çözer ve kolundan tutarak tuvalete götürür.
Eylül: sen burda bekle.
Serkan ona güvenmeyerek bakar.
Eylül: merak etme, duvarı deşip kaçan değilim. 😒
Eylül içeri girer girmez planı düşünmeye başlar.
Eylül: nasıl yapacağım bunu? nasıl kaçabilirim? off her yerde de adamlar var..
yerde bir cam kırığı bulur ve eline alıp, montunun koluna sokar. sifonu çeker ve dışarı çıkar. Serkan hemen onun kolundan tutup, sandalyenin olduğu yere götür ve bağlar. sonra çıkar. Eylül eline kırığı geçirir ve tutar. henüz vakti değil.
Eylülün kayıp olduğu gazetelere çıkmıştı. her köşe bucağa dağıtılmıştır. kızlarda gazetelere dağıtıyordular. Mete daha fazla dayanamıyordu. artık Eylülü bulmak istiyordu. ona kavuşamaz, bunu biliyordu ama bari iyi olduğunu bilsin istiyordu. Songül karakolda Meteden birşeyler süzüp, gözünü ondan ayırmıyordu. ,,şu aralar bu çok garip davranıyor" düşünüyordu. Cemreye söyleyip söylememek arasında kalmıştı ama henüz sır olarak kalsın istemişti.
Karakolda.
Demet İlkerin odasına gelir ve ona kahve getirir.
Demet: hadi iç şunu, iyi gelir.
İlker: sağol.
İlkerin ilgilendiği dosyaya bakar ve başta ,,Eylül Acar" diye yazı görür.
Demet: kim bu kız abi?
İlker: Eylül Acar, kayıp. kaç gündür ulaşamıyoruz kendisine. kaçırılmış diye bir şüphe var. arkadaşları da her gün geliyorlar buraya bir umut birşey öğrenmek için ama onları hayal kırıklığına uğratıp, gönderiyorum.
Demet: peki kimin kaçırıldığı var mı? yani bi şüpheli durum falan.
İlker: Serkan Özgün. Eylülün eski sevgilisi. şimdi en çok o göze batıyor.
Demet: sen bu durumu bana bi baştan anlatır mısın?
Demet oturur ve İlker ona herşeyi anlatır.
Demet: bunlar nasıl insanlar ya? kendi kızını nasıl zorla başkasına verebilirsin sen?
İlker: öyle işte. sonra da Ali Göktürk ölmüş, Eylül de kaçırılmış.
Demet: ölmüş mü? neden?
İlker: babası ona şiddet uyguluyormuş. kaç gündür kayıp olduğu düşünüyordur, meğerse kendi evlerinde babası Korkut Göktürk onu dövüyormuş. çocuğa yapmadığını bırakmamış. kırbaç, yumruk, iple boğmalar falan.
Demet: e tabi, oğlu da babasına çekmiş.
göz devirir. İlker arkaya yaslanır.
İlker: sanmıyorum. belki de babası yüzünden o böyle oldu. yani küçüklüğünden beri onu dövüyor, e bu da çocuk. hayatın bundan ibaret olduğunu düşünüp, böyle oldu işte.
Demet: Korkut şimdi içerde mi?
İlker: evet.
Demet düşünür.
İlker: sen birşey mi biliyorsun?
Demet: peki ya Korkutun içerden birisi ile bağlantı sağlayıp, Eylülden intikam almadığı ne malum?
İlker şüphelenir.
İlker: yani Korkut mu Serkan ile anlaşıp, Eylülü onu kaçırmak istemiş diyorsun?
Demet: ne malum böyle olmadığı? içerdekiler herkes ile görüşebilirler. hiç kimse onların kimi ile görüştüğüne dikkat çekmiyor. içeri sızdı şerefsiz, anlaştı diğer şerefsiz ile, kaçırdı. baya da gerçekçi birşey.
İlker bir hışımla ayağa kalkar ve odadan çıkar, Demette arkasından.
İlker: Mustafa! çabuk Korkut Göktürkü sorguya çek! bizzat ben konuşacağım.
Mustafa: emredersiniz komiserim!
Korkut yatağında rahatça uzanıp, herşeyin yerinde olduğunu düşünüyordu ki, onun düşüncelerini içeri giren gardiyan bozdu.
gardiyan: Korkut Göktürk! benimle geliyorsun!
Korkut: neden?
gardiyan: soru sorma, yürü!
Korkut biraz da olsa korkar ve gardiyanın peşinden yürür. onu sorgu odasına alırlar. İlker sorguya girer.
İlker: Korkut Göktürk... Ali Göktürkün babası... anlar bakalım; en son görüşmende kimi ile görüştün?
Korkut: ne yapacaksınız?
İlker: bu seni ilgilendirmez. sen benim soruma cevap ver. kimi ile konuştun?
Korkut: bir arkadaşım geldi. çocukluk arkadaşımdır kendisi. dertleştik biraz.
İlker: o çocukluk arkadaşın Serkan Özgün olmasın?
Korkut korkar, İlker bunu fark eder.
İlker: söyle; Serkan ile ne konuştun?
Korkut: ne zamandan beri komiserler hapishanedekilerin kimi ile muhatap olduğunu sorar?
İlker: LAN AKIL ETME BANA!!! SÖYLE YOKSA SENİ GEBERTİRİM!!!
Korkut: ben bilmiyorum, ben hiçbir şey bilmiyorum.
İlker onun yakasına yapışır.
İlker: bana bak; eğer Eylülün kaçırılma olayında senin bir parmağın varsa, ömrün boyunca içerden çıkamazsın. anladın mı lan?!!
Demet ile bir polis daha camın diğer tarafından onları izliyordular.
İlker: söyle; sen mi yaptın? SERKANI SEN Mİ ÇAĞIRDIN?!!!
Korkut: b...ben....
İlker: SÖYLE!! söyle ki kurtuluşun olsun. 😡
Korkut: ben hiçbir şey bilmiyorum! ben suçsuzum!
İlker: b*k suçsuzsun! Korkut, bak elimde kalacaksın, SÖYLE!!!!
Korkut konuşmaz, İlker de ona vurmaya başlar. Demet içeri girer.
Demet: ABİ DUR, ABİ DUR NAPIYORSUN?!!!
İlker: KONUŞACAK DEMET, KONUŞACAK!!!!
Demet: ya tamam konuşacak, ama sen onu böyle konuşmaya ikna edemezsin!
İlker durur. Korkutun ağzı burnu kan içindedir. öksürür.
İlker: Korkut, konuş... KONUŞ!!!!!
Korkut: b.. ben... öhöm öhöm! ben.. sa..dece in..ti..kam almak iste..dim.. S...Serkan ile konuşup... Eylülü.. ka... kaçırsın... iste..dim... öhöm öhöm!!
içeri memur girer.
memur: komiserim.
İlker: NE VAR?!!
derin nefes alır.
İlker: ne var?
memur: Serkan Özgünün telefon sinyalını yakaladık.
İlker: hemen ekipleri hazırlayın. (Korkuta bakarak) bunu da sokun içeri. cezasını savcı kesecek.
çıkarlar. Korkut artık belasının ömür boyunca bedelini ödeyecektir..
ekipler İstanbulun diğer ucuna giderler. yol uzun bir o kadar da yorucudur. sonunda vardıklarında, bir depo görürler karşılarında. sessizce deponun etrafını sarıp, içeri girerler. Serkanın ve adamlarının hiçbir şeyden haberleri yoktur. Serkan bir odada otururken, kafasına dayanamış silahın ucunu hisseder.
Demet: kıpırdama, polis!
polisler adamları da yakalayıp, ellerini kelepçelerler. İlker elinde silahla tüm depoyu gezer, son olarak bir yere girer. içerde bir sandalye ve yerde ipler vardır. diğerleri de gelirler.
İlker: nerde? yok.
Demet: kaçmış olabilir mi?
Serkanı getirirler, Serkan boş sandalyeyi ve kesilmiş ipleri görünce, şok geçirir. İlker ona yaklaşıp, yakasından tutar.
İlker: nerde lan kız?!!
Serkan susar.
İlker: NERDE LAN KIZ?!!!
Serkan: bilmiyorum, burdaydı!
Demet: kaçmış demek ki..
Eylül zar zor yürüyordu. ayaklarını hissetmiyordu bile. kaç saattir kaçıp, yorulunca da yürümeye karar vermiştir. çok acıkmıştır ve su istiyordur. daha fazla dayanamayıp, yere düşer.
Eylül: ah ayaklarım... off çok yoruldum.. su.. su verin bana.. nolur su verin.. 😫
bir avcı geçiyordur ordan. ne demişler; ava giden avlanır. bu avcı da avlanmıştı. bir kız sesini duyar ve hemen oraya gider. yere çökmüş, çok bitkin ve kötü halde olan kızı görür ve yanına yaklaşıp, elini omuzuna koyar.
avcı: iyi misin kızım? nasıl geldin buraya?
Eylül: (kısık sesle) amca... amca nolur bana su ver... çok susadım, nolur..
amca: benim evim burda yakında. hadi gel götüreyim seni. karnını doyurursun. hadi yavrum.
Eylüle yardım eder kalkmasına ve evine götürür.
Eylül: Allah senden razı olsun amca..
avcı: Allah hepimizden razı olsun kızım. dur, yavaş.
onu evine götürür ve kapıyı açıp, içeri girerler. Eylül çok bitkindir. duvara yaslanır. avcı onun koluna girer ve üst kata götürür. yemek, su verir ve Eylül uyur. avcı ise aşağı inip, bir sandalyeye oturur.
Ali: amca birini mi getirdin? ben sesler duydum da?
avcı: evet yavrum. buraya gelirken bir kız buldum. çok kötü bir haldeydi. suya ve iki lokma ekmeğe ihtiyacı vardı. bende onu aldım ve buraya getirdim. sen nasılsın evlat? yaraların nasıl?
Ali: Allahın izni ile iyi olacak. kız yukarda mı?
avcı: evet yukarda, uyuyor. yazık yavrucak, bi görseydin halini. gencecik, böyle esmer, güzel, yeşil gözlü.
Ali: yeşil gözlü mü?
avcı: evet. buralardan değildi, o şehirden gelmiş bir kızdı sanki. ama sanki çok acı çekmiş, çok ağlamış gibiydi. herhalde yakın birisini kaybetti.
Ali şüphe içine girer.
avcı: hayat işte. Rabbimin dediği geçer. ister verir canı, ister alır.
Ali: doğru diyorsun amca.
Eylül ile Ali birbirlerine hem yakın, hemde olmadıkça uzak bir mesafedeydiler şimdi. Eylül Alinin tam üstündeydi, yukarda yatıyordu. ama o yatan güzellik hiçbir bilmiyordu ki, onun çok özlediği çocuk aşağıda. çocukta bilmiyordu ki, onun sevdası tamda üstünde. kader onları yine karşılaştırdı. o kendi vazifesini yaptı. gerisi onlarda..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Hayatım
Teen FictionSenden nefret ettiğim halde sana değer veriyorum. Bu nasıl bir hiss? 2. SEZON!!!