9. Bölüm.

627 31 49
                                    

doktor: hanımefendi, lütfen..
Eylül: (ağlayarak) hayır, hayır, hayır! gitmez o, gitmez! ya bir kez daha yapın, nolur... yalvarırım.. iğne falan yapın, serum falan ne bileyim birşey yapın ama böyle bırakıp gitmeyin, yalvarırım..
doktor: üzgünüm, biz elimizden geleni yaptık... maalesef...
Eylül: hayır.... hayır ya...
Cemre içeri girer ve Eylülü tutar.
Cemre: (ağlayarak) yapma kardeşim, gel..
Eylül: (ağlayarak) Cemre o gidemez, gidemez... ben daha kendimi affettirecektim ona... 😭😭😭
Cemre: yapma kardeşim, nolur... dayanmalısın, dik durmalısın...
Eylülün daha fazla gücü kalmaz ve yere diz çöker. ellerini göğsüne koyup, bağırır.
Eylül: HAYIR!!!!!!!!!!!!!! 
Alinin üzerini örterler. Eylül hemen ayağa kalkar ve onun üzerini açar.
Eylül: HAYIR! KAPATMA!!!! NEFES ALAMAZ O, KAPATMA!!!!!!!!!!! YAŞIYOR, YAŞIYOR BEN BİLİYORUM!!!! SADECE DALGA GEÇİYORDUR BİZİMLE!!!!! Ali, Ali aşkım..
elleri ile Alinin yüzünü avuçlar.
Eylül: biz daha çok şey yaşamalıyız, daha önümüzde kocaman hayat var. gel bu hayatı birlikte yaşayalım, nolur...
Mete de gelmiştir. sesleri duyup, yoğun bakıma girer ve ne olduğunu anlamaz. şaşkınca Eylüle ve Aliye bakar.
Eylül: (ağlayarak) nolur Ali, bak ben affettim seni, yemin ederim affettim... unuttum herşeyi, valla unuttum bak, hadi kalk!
Mete Alinin öldüğünü anlar ve gözyaşları akarak yatağının yanına diz çöker.
Mete: (ağlayarak) Ali, kardeşim, hadi kalk, ne oldu sana böyle? lan bana bak, dalga geçme benimle, yemin ederim seni doğduğuna pişman ederim! kalk, eğer kalkmazsan zorla seni kaldıracağım. kalk kardeşim nolur, üzme beni, hadi.
küçüklükleri aklına gelir.
Flashback.
Ali ile Mete dışarda oyun oynuyordular.
Ali: kaçma lan!
Mete: (gülerek) n'oluyo Ali bey? tırstın görüyorum! yoruldun mu? 😂
Ali: lan salak, tabiki yoruldum! evden buraya kadar koşturttun beni... (nefes nefese kalmıştı) ölüyoruz şurda.. oh..
Mete yine kaçar. birden ayağı kayar ve yere düşer. ölmüş taklidi yapar. Ali onun yanına gelir ve başında durur.
Ali: (gülerek) he he he yedim bende. lan oğlum, sen beni salak mı sanıyorsun? bir tane düşmekle insan ölür mü lan mal?
ama Mete kalkmıyordu. karnının üzerindi yatıyordu.
Ali: ulan bana bak, yemedim tamam mı? ben böyle kolay kolay herşeye inanmam!
ama Mete hâlâ yatıyordu. alttan alttan gülüyordu. Ali endişelenir ve Metenin yanına eğilir ve elini sırtına koyup, dürter.
Ali: Mete... Mete...
şaşkınca ona bakar. yine daha sert dürter.
Ali: Mete! kalksana lan!
Mete hâlâ yatıyordu. Ali korkar ve ayağa kalkıp, ellerini başına götürür. çok korkuyordu.
Ali: n... ne yapacağım ben şimdi? 😧 ne yapacağım ben?
Mete Alinin korktuğunu anlar ve ayağa kalkar. Ali şaşkınca ona bakar. Mete ise güler.
Mete: (gülerek) noldu? çok mu korktun?
Ali ona vurur.
Mete: ah!
Ali: öldün sandım, bir daha asla böyle birşey yapma!
Mete: benim için bu kadar mı korkuyorsun?
Ali: herhalde oğlum! sen ben en yakın arkadaşımsın. eğer sana birşey olursa, ben ne yaparım?
Mete elini Alinin omuzuna koyar.
Mete: merak etme. birbirimizin çocuklarını görmeden hiçbirimiz ölmeyeceğiz.
Ali gülümser.
Flashback Son.
Mete: (ağlayarak) Ali, hani söz vermiştik birbirimize; çocuklarımızı görmeden ölmeyeceğiz diye? tutsana oğlum sözünü.
doktorlar tüm makileri çıkartırlar o sırada. Eylülü Cemre tutmuştu. zor duruyordu ayaklarının üzerinde. Meteyi çekerler başka tarafa ve Aliyi çıkartırlar yoğun bakımdan. Eylül ile Mete bunu görüp, direk onun ellerinden tutarlar.
Eylül: (ağlayarak) ya Ali!
Mete: LAĞĞNNN!!!!!! KALK LAN!!!!!!!!!!! KALK!!!!!!!!!!!!!!!!!
Aliyi kaldırmak ister ama doktorlar izin vermezler. Aliyi götürürler morga..
Cemre Eylülü eve getirir. Eylül o kadar bitkin, o kadar kötü bir haldeydi ki, onun hissettiklerini hiç kimse yaşayarak hissedemez. kendini hem suçlu, hem pişman, hem kızgın, hem kırgın hissediyordu. yaşadıkları ona çok ağır geliyordu. Cemre Eylülü yatağına uzatır ve çay almaya gider. Eylül yatağında uzanırken, gözyaşlarına hakim olamaz.
Eylül: (ağlayarak) özür dilerim herşey için..
Birkaç Gün Sonra.
Eylül kendini yavaş yavaş toplarlanmıştı. Alinin ölümünü hatırlamak istemiyordu, bu yüzden de hep neşeli durmaya çalışıyordu. bugün cenaze günü. Eylül bunu biliyordu ama yine de hatırlamadı diye rol yapıyordu. tabiki gözyaşları geliyordu ama tutuyordu. zor olsada tutuyordu.
Cemre Eylülü odasında bulamayınca, mutfağa gider ve Eylülün yemek yaptığını görür.
Cemre: Eylül..
Eylül: hı günaydın. gel otur, yemekler hazır.
Cemre: şey.. sağol da... bugün cenaze günü.
Eylül onun sözünü keser.
Eylül: sana çay mı kahve mi?
Cemre onun bu halini anlar ama iş ortada.
Cemre: çay olur... Eylül bak; eğer istemiyorsan, gelmezsin...
Eylül: ben tostta yaptım, yumurta da. ne istersin?
Cemre: Eylül... bak bir dinle.
Eylül: şey bugün öğleden sonra alışverişe çıkalım mı? ben birkaç şey almak istiyorum. üstüme giyilecek hiçbir şey yok. rezillik resmen.
Cemre: Eylül bi dinler misin beni?
Eylül: ha birde akşam ki yemeğe birkaç şey alırız. dolap bomboş.
arkasını döner masaya. Cemre ona yaklaşır ve kendine çevirir.
Cemre: Eylül! yeter artık! olanları görmezden gelemezsin! olan oldu! sen buna alışmalısın! başka çaresi yok!
Eylül: Cemre neyden bahsettiğini bilmiyorum.
Cemre Eylüle tokat atar.
Cemre: kendine gel! yeter artık! bu birkaç günü hiçbir şey olmadan davranıyorsun! biliyorum, güçlü gözükmeye çalışıyorsun ama içindeki o acıyı eğer dışa çıkarmazsan, ömür boyu ona karşı kendini suçlu hissedeceksin!
Eylül: YE NE YAPMAMI İSTİYORSUN YA, NE?!!
Cemre: KENDİNİ TOPARLAYIP, BUGÜN ADAMCA CENAZEYE GİTMENİ!!! O İÇİNDE ÇÜRÜMÜŞ GÖZYAŞLARINI DIŞA ÇIKARTMANI!!!!!!
Eylül: YA YAPAMIYORUM CEMRE, YAPAMIYORUM!!!!! BEN DAHA KENDİMİ ONU AFFETTİRMEDEN O GİTTİ!!! ANLIYOR MUSUN, GİTTİ!!!!
Cemre: O ZAMAN İÇİNDEKİ AŞKI SAKLAMA!!!!
Eylül: YA BEN HİÇBİR ŞEYİ SAKLAMIYORUM!!!!!! SEVEMİYORUM, ALLAH KAHRETSİN Kİ SEVEMİYORUM!!!!! SEVMİYORUM ONU!!!!! AMA BÖYLE BENİM YÜZÜMDEN GÖÇÜP GİTMESİNİ İZLEYEMEM!!!
yere diz çöker. ağlar. hemde içinden geldiğince ağlar. acısını saklayamaz daha fazla. Cemre ona şaşkınca bakar.
Cemre: ne demek ,,sevmiyorum"? hani sen ona aşıktın?
Eylül: (ağlayarak) ya bilmiyorum... aşık mıyım değil miyim bilmiyorum.. 😭😭 artık ne yapacağımı, ne edeceğimi bilmiyorum.. şaştım kaldım... 😭 duvarlar üstüme üstüme geliyor Cemre... boğuluyorum sanki..
Cemre de yanına diz çöker. iki elleri ile onun omuzlarından tutar ve sedler.
Cemre: ne hissediyorsun? ne hissediyorsun?!!!
Eylül ona şaşkın bir o kadar da korkmuş bir şekilde bakar.
Eylül: Cemre bırak beni.
Cemre: ona karşı birşeyler hissediyor musun Eylül?!!! 
Eylül: Cemre nolur bırak beni..
Cemre: SÖYLE!!! AŞIK MISIN ONA?!!
elini kalbine basar.
Cemre: BURAN YANIYOR MU EYLÜL?!!!!
Eylül: ya bırak beni, bırak be, bırak!!
Cemre: söylemeden bırakmayacağım. herşeyi itiraf etmeden bırakmayacağım! SÖYLE!!!!
Eylül: YA OF EVET!!! EVET AŞIĞIM ONA!!!! AŞIĞIM, OLDU MU?!!!!
Cemre Eylülü bırakır ve çaresizce bakar.
Cemre: bunu daha önceden niye demiyordun Eylül? he? 😩
Eylül ağlar. artık gerçekten ağlar. Cemre ona sarılır. artık herşey ortadaydı. Eylül aşkını itiraf etmişti. keşke bunları Ali duysaydı... ama duyamadı işte. sevdiğin de ona gönül verdiğini öğrenmeden çekip gitti. kim bilir, belki eğer öğrenseydi büyük bir aile olurdular. doğru; Eylül Aliye çok şeyler çektirmişti ama her şerde bir hayır vardır. birbirlerine işkence ederek aşık oldular onlar. nefret dolu gözlerle bakarken aşık oldular. belki eğer bunlar evlendirilmeseydiler, ömür boyu birbirlerini tanıyamazdılar. Alinin kalbi yanmazdı. Eylül kendi suçlu hissederek, ona aşık olmazdı. belki Alinin hayali gerçek olamazdı. hiç öyle hayal bile olmazdı. ama artık çok geç. Ali sevdi, karşılıksız aşk yaşadı. Eylül de sevdi ama sevdasını itiraf edemedi.
Eylül bu kadar şeyi yaşadı ama her daim dik durmaya başardı. Avni ile Naciyeyi o kadar zaman çekmişti. onu dövselerde, canını incitselerde, ona kendi öz be öz kızları gibi bakmasalarda, Eylül dayanırdı. ama birden o kadar şey değişti ki. imkansız aşk yaşadı ve hâlâ yaşıyor. Ali imkansız bir aşka inandı ve aşkına kavuşamadan çekip gitti. onlar karşılarında duran tüm zincileri yıkıp dökerek aşık oldular. birbirlerinden ağır darbeler yiyerek aşık oldular. vücutlarındaki o yaralar hâlâ büyük iz bırakmış oldular. Ali Eylülü dövdü, vurdu, kırbaçladı ama Eylül onu başkasının ellerinden kurtardı. Eylül Aliden nefret etti. dedi ki ,,sen zengin bebe! mazlumlara acı çektirerek yaşıyorsun!"  dedi ki ,,sen kendin harika bir hayata sahipken, senden aşağı olan insanlardan nefret edersin, onlardan kurtulmadan yapamazsın!"  ama bilmedi; Ali kendi çok acılar çekti. küçükken ona vurulan darbelerin, kırbaçların izleri sırtında olmasa da, içindedir. onun psikolojisi başkaları yüzünden bozuldu. o başkaları yüzünden böyle oldu. Eylül bunu bilemedi ve artık asla bilemeyecek..
Cemre ile Eylül cenaze yerine gelirler. geç kalmışlardı. geldiklerinde Alinin cansız vücudunu kara toprağın altına gömürdüler.  Eylül bunu görür ve hızlıca oraya gelir ve mezarın üzerinde diz çöker.
Eylül: GÖMMEYİN ONU, GÖMMEYİN!!! O DAHA ÇOK GENÇ, YAPMAYIN!!! GÖMMEYİN ONU!!!
Songülde burdaydı. kardeşinin bu halini görüp, daha da kötüleşir. Cemre ile birlikte onu tutarlar.
Songül: (ağlayarak) yapma kardeşim, gel..
Cemre: (ağlayarak) Eylül, hadi kalk...
Eylülün dizleri kara, ıslanmış topraktan kirlenmişti. elleri o kara toprak olmuştu.
Eylül: ya yapmayın nolur, gömmeyin onu!
Mete ağlayarak toprak atar. Eylül ona bakar.
Eylül: Mete, Mete yapma! yapma yalvarırım yapma!
Metenin ayaklarına kapanır. Mete çok kötüydü.
Mete: (ağlayarak) üzgünüm bacım... 😭
Eylül: ya sen öz kardeşini nasıl gömersin? nasıl kalbin el veriyor?!
Meteyi bu sözler kırar. Eylüle acı dolu gözlerle bakar. kürek elinden düşer. kulakları duymuyordu, gözleri görmüyordu. ciğerleri nefes alamıyordu. arkasını döner yavaş yavaş ve ordan uzaklaşır. bunları görmektense, görmemek daha iyidir. bir ağaçın altında oturur. gözyaşları öylece akar.
Mete: (ağlayarak) nasıl gittin Ali, nasıl?😭
cenazeden sonra herkes dağılır. Eylül kalmak ister ama kendini çok kötü hissediyordu. belli etmemeye çalışıyordu.
Eylül: b.. ben kalsam...
bayılır Cemrenin kollarına.
Cemre: Eylül, Eylül!!!
Songül: Eylül kardeşim, kalk! ya yardım edin!!
Mete koşarak oraya gelir. Eylülü öyle görünce şaşırır ama çabuk kendine gelip, Eylülü kucağına alır ve aranaya bindirir. Cemre arkaya geçer ve Eylülün başını dizlerinin üzerine koyar. Songül öne, Mete direksiyon karşısına. hastaneye doğru yol alırlar.
Cemre: Eylül kardeşim uyan hadi.
Songül: ya neden böyle oldu ki? 😰
Cemre: bilmiyorum Songül. Eylül, aç gözlerini, nolur.
Mete nedenini anlamaz ama çok endişe etmişti. sürekli arkaya dönüp, Eylüle bakıyordu endişe dolu gözlerle.
hastaneye gelirler ve Mete arabadan inip, Eylülü kucağına alır. sedye getirirler ve Eylülü yoğun bakıma alırlar.
büyük acıdan sonra bir tanesi daha. daha ne kadar dayanacaktı bu beden? daha ne kadar kendine ,,ha gayret" diyecekti Mete? kalbi sıkışıyordu, nefesi tükeniyordu. kardeşini o şimdi gömdü, Eylül ona emanet. onu da kaybetse, kendini yetirince suçlu hissederdi.
Cemre de çok kötüydü. Eylül onun en yakın arkadaşı, kardeşiydi. onun kılına zarar gelmesine dayanamazdı. küçükken onlar hep tartışırdılar, kavga ederdiler ama  sonunda barışırdılar. çünkü onlar birbirlerine o kadar bağlıydılar ki, gerçekten kardeş gibiydiler. bir keresine yolda yürürken konuşuyordular gülerek. bir kadın onlara yaklaşıp ,,siz çok güzelsiniz. kardeşsiniz mi?" demişti. Eylülle Cemre şaşkınca ona bakarken, Eylül kardeş olmadıklarını ama kardeşçe davrandıklarını söylemişti. demek ki karşıdan da onlar gerçek kardeş gibi gözüküyordular. çok büyük şok geçirince, aynı anda da çok mutluydular. Eylül onun, o da Eylülün sırlarını biliyordu. Cemrenin aklına nasıl Eylülün 3. sınıfta onların sınıflarına gelişi düşmüştü. (Yaren, sonraki senin hikayen geliyor 😉)
Cemre: ben lise 3. sınıftayken, sınıfımıza Eylül gelmişti. o zamanlar herkes onunla dalga geçiyordu, alay ediyorlardı onunla. sınıfımızda bir tane Oğuz vardı, serserinin tekiydi. bildiğiniz kötü insandı. karakter olarak sapık, iğrenç, itici birisiydi. ama zengindi ve kızları hep kendine çekiyordu yakışıklığıyla. Eylül de o zamanlar saf ve sınıfta hiç arkadaşı olmadığı için, haberi yoktu bütün bunlardan. bende hiç yüz vermiyordum ona. garibim Eylül aşık olmuştu ona. tabiki kendisi hiç fark etmiyordu bile ama ben görüyordum. Oğuza bakışları, davranışları falan. tabiki Eylül Oğuzun tipi değildi. söylediğim gibi o zengin, havalı birisiydi. Oğuz Eylülün ona aşık olduğunu öğrendiğinde, dalga geçmeye başladı onunla. herkesin için hep rezil ederdi. bir defa hoca bize arkadaşımız hakkında diyecek ne varsa yazmamızı istemişti ingilizce. tabiki Oğuz çevirdi gizlice masanın altında ve Eylül hakkında yazmaya başladı. demediği kalmamıştı. çirkinmiş, iğrençmiş, yüzünde sivilci varmış. Eylül ağladı ve çıktı sınıftan. bir defasında Oğuz kendi öz kuzenini kullanmıştı. dedi ki ona ,,git ve Eylülün bana aşık olduğunu söylemesini sağla ve hepsini diktafona yazdır" diye. kuzeni hepsini yaptı ve bir gün konser var bahaneyle tüm okulu toplamıştı salona. Eylülün kötü olan fotoğraflarını CD takıp, büyük ekranda göstermişti ve ses kaydını da koymuştu. nerden buldu o fotoları kimse öğrenemedi. Eylül o kadar çok üzülmüştü ki, ben bile acımıştım ona. onunla dost olduk. ben Oğuzun eski sevgilisi olduğumu söyledim ve Oğuzun beni aldattığını. ne kadar kötü birisi olduğunu da söyledim ona. Eylül benden yardım istedi. güzelleşmesi, hiç kimsenin onunla dalga geçmemesi için yardım istedi. ve ben yaptım... onun yetkisini sağladım okulda. hatta annemden yardım istedim. annem o okulun müdürüydü. Oğuza en ağır cezayı çektirmiştik. Oğuz ve onun etrafındakiler battılar. Eylül çıktı öne. böyle herkes Eylülün kim olduğunu öğrendi.
Mete çok şaşırmıştı. demek ki Eylül çok zor günler geçirmişti. Songülle nasıl tanıştığını da merak ediyordu. Songüle bakıyordu. Songül Metenin ona baktığını görünce, ne demek istediğini anlamıştı. derin nefes aldı ve anlatmaya başladı.
Songül: bir gün annem beni bakkala göndermişti ekmek almak için. o zamanlar maddi durumumuz çok iyiydi. yani babam yurtdışındaydı ve ordan para yolluyordu bize. yolda giderken yere çökülmüş ve ağlayan bir kız gördüm. hemen yanına gittim ve ne olduğunu sordum. hıçkıra hıçkıra ağlayarak hiçbir şey söyleyemedi. ben onu aldım ve hemen kendi evimize götürdüm. elini yüzünü yıkattım, annem ona çay koydu ve oturup, ikimizde meraklı gözlerle ona baktık. Eylül çayını içince teşekkür etti bize ne gidecektiki, ben onu durdurdum. ne olduğunu sorunca onu gerildiğini, korktuğunu anladım. anlatmak istemiyordu ama ben zorladım. sonunda patladı anasını satıyım. evde annesi ile babası ona iyi davranmıyor, onu dövüyorlar, günlerce aç susuz bırakıyorlar dedi. ben inanmadım ama anneme pek inandırıcı geldi. dedim ki ,,bu bir saçmalık. kendi öz anne babası evlatlarına ne yapabilirler ki anasını satıyım?" dedim. ben şaşkınca Eylüle bakarken, annem üzgün bir şekilde başını eğmişti ve galiba neler olduğunun farkındaydı. annesi ile babasının Avni ve Naciye olduklarını öğrendiğinde de, şüphelerinden emin olmuştu. bana onların en kötü, en gaddar, en acımasız insanlar olduklarını anlattı. daha ben doğmamışken onlar Eylüle zarar veriyorlardı. bir kere bütün mahalle toplanıp, onlara karşı gitmişlerdi, mahkemeye başvurmuşlardı ama olmadı. kurtulmayı başarmışlardı. ben çok şaşırmıştım. Eylülden özür diledim ve ona sarıldım. tabiki ben baya sinirlenmiştim ve Eylülden onların evlerinin nerde olduğunu öğrendim ve direk gittim oraya. annemle Eylül peşimden geldiler. ben alacaklı gibi kapıya vurduğumda, Eylül geri çekildi. titriyordu, korkudan dilini yutmuştu be. kapıyı Naciye karısı açtı ve direk yapıştım yakasına. ,,siz nasıl bir insanlarsınız?! Allah sizin belasını versin!" dedim. sonra o Avni olan pislik geldi. onunda yakasına yapıştık evelallah. birkaç kere vurdum o pis suratına, sonra annem beni kolumdan tuttu ve eve çekiştirdi. Eylülü tehdit ettiler, onu öldüreceğini söyledi o Avni pisliği. bir süre Eylül bizde kaldı. rahatlamıştı, geceleri ilk defa rahat uyumuştu. böylesine ben Eylülle tanıştım.
Mete ağzı açık bir şekilde Songülü dinlemişti. bu kızın bu kadar şey çektiğini tahmin bile etmiyordu. sonunda doktor çıktı.
doktor: hastamız iyi, sadece birkaç gün hiçbir şey yemiyordu diye bedeni zayıflamış. serum taktık. birazdan normal odaya alacağız.
Mete: görebilir miyiz?
doktor: odaya aldıktan sonra evet. geçmiş olsun.
doktor gider. Mete, Cemre ve Songül Eylülün odaya alınmasını beklerken, nasıl büyük bir bela onların başına çökeceğini tahmin etmiyordular.
Karakolda.
Korkut: yahu kardeşim, niye beni hiç kimse anlamıyor? ben ona bilerek vurmadım ki, sadece biz öyle oynuyorduk.
polis: kes lan! oynuyormuşmuş! çocuğun her yeri yara bere içindeydi! böyle mi oyun oynuyordunuz lan?!!
Korkut: ya biz o küçükkende hep böyle birbirimizle kavga ederdik. bilerek vurmuyordum ki ben ona.
polis: çocuk öldü be! ÖLDÜ!!!! anlıyor musun; ÖLDÜ!!!!!!
Korkut çok şaşırır. bunu beklemezdi. şimdi kurtulacak şansı yoktu.
polis: neyse, konuşması bir işe yaramaz, zaten direk içeri gidiyor bu.
Korkut: NEY?!! (yazar; lan benim niye sürekli Kemal aklıma geliyor?! 😡) ya ben hiçbir şey yapmadım!!! sizin buna hakkınız yok!!!
polis: ASIL SENİN BANA BAĞIRMANA HAKKIN YOK!!!!!
Korkut korkar ve yerine oturur. polisler onu gelip, direk içeri atarlar.  Fatoşta gelmişti. Korkutu görünce, direk yanına koşar.
Fatoş: Korkut! 😡😡😡
Korkut: Fatoş.. valla ben yapmadım! yemin ederim yapmadım!
Fatoş: Allah senin belanı versin! tüh!
tükürür tam suratına.
Fatoş: oğlumu aldın elimden...😭😭😭😭 sen nasıl bir babasın ha, nasıl kıyabildin ona?!! NASIL BİR BABASIN SEN?!!!!
Korkutun yakasına yapışır. ayaklarının üzerinde duramıyordu. yıkılmıştı. polisler onu tutarlar ve götürürler. giderken Fatoş bağırır.
Fatoş: İNŞALLAH ÇÜRÜRSÜN ORALARDA!!!!!! İNŞALLAH SENİ GEBERTİRLER ALLAHIN CEZASI!!!!! 😭😭😭😭😭😭😭😭😭😭
hangi anne dayanır evlat acısına? hangi annenin yüreğini buna dayanır? genç çocuklar canlarını veriyorlar bu Yurdu, bu Toprağı, bu Kırmızı Bayrağı korumak için! anne gözleri yollarda kalmışken, kapısının çalmasıyla bir umut oğlu geldi diye koşarak açar. açtığında karşısında komutan durmuş, yüzü asık ve neşesi eksik. annenin yüreğine hançer saplanır. evladını kaybetti. acı onun vücudunu sararken, o gözyaşları içinde ,,Vatan Sağolsun" diyor. tabutun içinde, üstünde Kırmızı Ay Yıldızlı Bayrakla getirilir şehit. herkes babasına ,,Başınız Sağolsun" dediğinde, o, elleri önünde ve acısı içinde ,,Vatan Sağolsun" diyecek.. keşke herşey değişseydi. böyle bir zaman dursaydı, herkes herşeyi yeniden başlayabilseydi...
haberlerde ,,bugün Vatan uğruna bir mehmetçik getirilmiştir" duyduğumuzda, ben ağlıyorum.. annesini, babasını gördüğümde kalbim acıyor, nefesim kesiliyor, gözlerim görmüyor. gözyaşlarım içinde ,,Kahraman Mehmetçik" diyorum. içimdeki o çukur büyüyor, gelişiyor, beni daha fazla içine sokuyor. ah be yiğidim...
bir süre sonra Eylül uyanır. etrafına bakınca hastanede olduğunu anlar ve kalkmaya çalışır.
Mete: dur napıyorsun?
Mete tutar Eylülü, Eylül kızların olmadıklarını anlar.
Eylül: kızlar nerde? noldu bana?
Mete: kızlar kantine indiler, sende bayıldın. günlerce hiçbir şey yemiyormuşsun.
Eylül: Ali?
Mete başını eğer. Eylül durumu anlar ve hemen kalkmaya çalışır ama Mete onu tutar.
Mete: ya dur, niye kalkıyorsun ki? doktor ,,serum bitince kalksın" dedi.
Eylül: Ali nerde? noldu ona?!
Mete: tamam sakin ol. yat şimdi kalkmak olmaz.
Eylül: Mete, Ali nerde?!!
Mete: Ali... Aliyi gömdük Eylül.. sen cenazede bayıldın, bizde hemen seni buraya getirdik.
Eylül başını eğer. gözyaşları çoktan gözlerini doldurmuşlardı. bir kez daha kırpar gözlerini.. ve aktılar... yanaklar ıslanıyordular, yavaş yavaş çarşaflara damla damla düşüyordular. Mete de ağlamak ister ama tutar kendini.
Eylül: çekil..
Mete: Eylül, hayır. bu halde senin bir yere gitmene izin veremem!
Eylül: (ağlayarak) ya Mete çekil önümden, ben mezarlığa gideceğim! geç olmadan çıkartmalıyım onu ordan. boğulur o, nefes alamaz.
Mete: Eylül saçmalama! yatmalısın, daha çok zayıfsın.
kızlar gelirler.
Songül: Eylül... Mete n'oluyo?
Mete: tutturdu ,,mezarlığa gideceğim" diye. bende gitmemesine ısrar etmeye çalışıyorum. daha çok kötü bir durumda. yolda bayılır falan diye korkuyorum.
Cemre Eylülün önünde eğilir ve ellerinden tutar.
Cemre: Eylül, kardeşim bak..
Eylül: Cemre ben gitmeliyim, nolur izin verin gideyim!
Cemre: Eylül sen şimdi hiçbir yere gidemezsin.
Eylül: Cemre anlamıyor musun, gitmek zorundayım.
Cemre: hayır Eylül..
Eylül: Cemre çekil, bırakın beni.
Cemreyi itmeye çalışır ama Cemre onu tutar ve geri yatağına uzatmak ister.
Cemre: Eylül bu halde ben seni bırakmam!
Eylül: YA CEMRE ANLAMIYOR MUSUN YA?!!!! GİTMELİYİM!!!! GİTMEK ZORUNDAYIM!!!!!!
Cemre: YA ANLIYORUM!!!!!
bir süre sessizlik oluşur. herkes şaşkınca Cemreye bakar.
Cemre: ANLIYORUM SENİ!!!!!! SEVDİĞİNİN YANINA GİTMEK İSTİYORSUN AMA ŞİMDİ OLMAZ!!!!!!!!!!!! GİDİP DAHA DA KÖTÜ OLABİLİRSİN!!!!! YA EYLÜL, SEN BİZE ALİDEN EMANETSİN!!!!! BIRAKMAM, BIRAKAMAM!!!!
Eylül ona bakar. Cemre hızlı nefes alıp verir. çok kızmıştı ona. Eylül kalkıp ona sarılır.. ikiside hıçkıra hıçkıra ağlarlar.
Cezaevinde.
Korkut yerinde intikam planını düşünürken, içeri gardiyan girer.
gardiyan: Korkut Göktürk! misafirin var!
Korkut hızlıca ayağa kalkar ve gardiyanın peşinden gider. görüşme salonuna gelirler. gardiyan çıkar, Korkutsa önünde camdan öbür tarafta oturan adamın önünde oturur. konuşurlar.
X: abi nasılsın?
Korkut: bırak şimdi sen beni, sana verecek önemli bir görevim var. yapacak mısın?
X: tabi abi, başım gözüm üstüne. sen emret.
Korkut: güzel. Eylül Acar...
önündeki adam bir gerilir.
Korkut: onu öldüreceksin. hemde en ağır bir şekilde. böylece sende, bende intikamımızı almış oluruz. anladın mı?
X: anladım abi. işi yapılmış bil.
Korkut sinsice güler.
akşam olduğunda kızlar evlerinde giderler, Mete hastanede Eylülün yanında kalır. Eylül sakinleştiricinin etkisiyle uyumuştu. Mete sandalyede oturmuş, onu izliyordu. nedenini anlamıyordu ama gözlerini ondan ayırmıyordu. çok güzeldi. saçları, yüzü, gözü, kaşı.. böyle yemyeşil gözleri ile ona baktığında sanki içine bakıyordu. derinden bakmasa bile gönülden bakıyordu. Metenin kalbi hızlı atamaya başladığında, o baya şaşırmıştı. bir sol yanına bakıyordu, bir Eylüle.
Mete: saçmalama oğlum, o senin kardeşinin sevgilisi. hatta eski karısı. Eylül sana Aliden emanet. ona sahip çıkmalısın.
ama kalbe emir etmek olmuyordu. daha da hızlı atıyordu. artık o kadar hızlı atıyordu ki, Metenin canını incitiyordu.
Mete: lan bir dur be, bir attın, bir attın. bir dur ya. bu ne hız arkadaş? n'oluyo be?
ama hâlâ gözleri Eylüldeydi. yutkunur. kalp hızlanır, ciğerler nefesi tutamazlar. nabzı hızlanmaya başlar.
Mete: ha yok, bu böyle olmayacak. en iyisi uyumak.
yine gözleri istemsizce Eylüle kayıyordu.
Mete: yeter lan. uyu oğlum... uyu Mete, uyu.
başını çevirir diğer tarafa ve uyur.
X: abi yanındaki çocuk uyudu.
X: tamam. yarını bekleyelim. illa ki çıkacak o odadan. o zaman biz hızlıca girip, işimizi yapacağız.
X: tamam abi.
Ertesi Gün.
Eylülü eve getirmiştiler. Cemre ısrar etmeye çalışıyordu onda kalsın diye ama Eylül kendi evinde kalmak istedi. onu oturturlar kanepeye, arkasında yastık falan koyarlar.
Eylül: ya tamam Cemre, amma abarttınız ha. iyiyim ben.
Cemre: kes. şu birkaç gün benim lafımı dinleyeceksin.
Eylül: tamam annecim.
Cemre: Eylül gayet ciddiyim. sen çok zayıflaştın, çok kötüleştin. artık kendine gelme vakti geldi de geçiyor bile.
Eylül: ya tamam. anladık.
Cemre: siz isterseniz gidin, hem hastane köşelerinde perişan oldunuz.
Eylül: isterseniz değil, gideceksiniz.
Mete: şey ben kalabilir miyim? yani Eylülün iyi olduğundan emin olmak için.
Cemre: olur. kal. Songül sen gidiyor musun?
Songül: evet ama yine uğrarım. geçmiş olsun Eylül.
Eylül: sağol canım.
Songül: Cemre, bak kardeşimi sana emanet ediyorum ha, ona iyi bakasın.
Cemre güler, Eylül göz devirir.
Cemre: (gülerek) peki.
Eylül: yaktın beni Songül.
Mete güler ve kanepeye oturur. Songül gider.
Cemre: birşey istiyor musun? çay falan?
Eylül: aslında taze çay isterim.
sinsice güler, Mete hiçbir şey anlamaz, Cemre de farketmez ve mutfağa gider.
Eylül: madem bana yardım etmek istiyor, o zaman ben onu kullanabilirim. 😈
Mete güler. sonra bir süre Eylüle bakar durur.
Mete: şey Eylül..
Eylül: efendim.
Mete: (çekingen bir şekilde) sen.. şey konusunda nasılsın şimdi? yani Ali konusunda.
Eylül başını eğer. Mete sırası olmadan konuştuğunu anlar.
Mete: ya şey ben özür dilerim, ha aptal kafam, gerçekten çok özür dilerim. iyisin dimi?
Eylül: iyiyim... Mete ben kendimi ona karşı o kadar pişman hissediyorum ki. o kadar acı çektirdim ona, azap ettim ama şimdi kendim aynı durumdayım. o benim aşkımdan yanarken ben ona acımamıştım, şimdi de ben yanıyorum, onun haberi bile yok. (yazar: Yaren, senin için özel 😉)
Mete bozulur ama yine de neden böyle olduğunu anlamaz.
Mete: yani sen ona aşık mısın?
Eylül kafa sallar, Mete iyice üzülür.
Mete: tamam.
Cemre çayları getirir ve içerler. biraz sonra Mete üzülmüş ve başı eğilmiş bir şekilde gider. Eylül öğlene dek televizyon falan seyreder ama sıkılır ve dışarı çıkmak ister. boğuluyordu, duvarlar üstüne üstüne geliyordu. kendini daha fazla düşmüş bir şekilde hissetmesin diye, kalkıp hazırlanır ve tam çıkacakken Cemre onu görür.
Cemre: Eylül nereye gidiyorsun?
Eylül: hava alacağım biraz. sıkıldım.
Cemre: tamam, bekle birlikte gidelim.
Eylül: yok Cemre, ben yalnız dolaşmak istiyorum. hem kafamı da toplayım bi.
Cemre: emin misin?
Eylül: eminim, eminim. hadi bay bay.
Cemre: tamam dikkatli ol.
Eylül evden çıkar ve sağ tarafa doğru gider. bu sırada sol taraftan bir siyah araba onu takip eder ama Eylül tabiki bunu bilmez. parka gelir ve bir banka oturup, hayatını düşünür.
Eylül: meğerse ne kadar da KARANLIK HAYATIM varmış..
dalmışken arkadan gelen kişiyi farketmez. onu bayıltır ve arabaya sokar. Eylül gözleri kapanmadan önce son kez güneşe bakar, son kez onun ışığı ile gözlerini kamaştırıp, kapatır.
ondan çok uzaklarda, hiç bilmeyen, tahmin bile edemeyen bir yerlerde bir kalp atıyordu. nefes alıyor, veriyor, alıyor, veriyor. can bedenden çıkmamıştı. gözleri kamaşır, parmakları hareket yapar. ciğerleri nefesi alınca, vücudu da kalkar ve aşağı iner. damarları görmek olur...
X: daha iyi misin evladım?
Ali: iyiyim. teşekkür ederim.

Karanlık HayatımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin