Tüm gün boyunca iki pencereyi de açık bırakmış hatta ve hatta küçük koltuğumu biraz zorlanarak da olsa cam kenarına çekmiş orada küçük bir yaşam alanı kurmuştum. Lakin bütün bu çabalarıma rağmen bir türlü bir uğur böceği kapımı çalmamış görebildiğim sadece birkaç kelebek ve birkaç arı olmuştu. Arıları gördüğümdeyse çığlık çığlığa koltuktan atlayıp kaçabildiğim en uzak yere yani mutfağa kadar kaçmıştım. Bu kaçışlarda bir seferinde yeri boylamış ve canımı fena halde acıtmıştım. Her seferindeyse mutfaktan Sıla'yla dönmüş arılar içeri girmiş mi diye her tarafı kontrol etmiştik. Neyse ki arılardan hiçbiri benim gibi bir delinin odasına girmemişti.
Şimdiyse o kurduğum küçük alanda bağdaş kurmuş, boş gözlerle dışarı bakıyordum. Uğur böceği gelse iyi mi olurdu yoksa her şey daha da mı karmaşık bir hal alırdı bilmiyordum ama bu düşünceleri aklımdan da atamıyordum. Tek istediğim bir uğur böceği görebilmekti işte. Sadece buydu ve ben sonunu düşünmek istemiyordum.
Bu böyle oturup, düşünmekle olmayacaktı. Doğanın bir kanunu olmalı ki beklediğin hiçbir şey sana gelmezdi. Bu yüzden mesele bir uğur böceği de olsa onu görmek için elimden gelen her şeyi yapmalıydım.
Bu düşüncelerle oldukça büyük olan bahçemize çıkıp bana gelmeyen uğur böceğini aramaya karar verdim. Genellikle evden dışarı çıkmasam da bu kocaman bahçede oldukça fazla vakit geçiriyordum. Sabah koşusu, akşam koşusu, çiçeklerle sohbet etme ve daha nice etkinliklerim vardı. Kazım Amca bu bahçeyi benim için dünyanın en güzel yerine çevirmişti. Kazım amca tam bir yıl önce yani ben bunalımımın başlarındayken ve annemle kalmaya karar vermişken girmişti hayatımıza. Annem bu kararıma çok sevinmiş ve hayatındaki her şeyi bana göre ayarlamaya başlamıştı. Benden önce onun için bir bahçe sadece bir parti için gerekli olurdu ama devreye ben girdiğimde bütün partiler iptal olup bahçe kocaman bir çiçek bahçesine dönüşmüştü.
Aklımda bu düşünceler koşarak bahçeye çıktığımda Kazım amcayı şaşırtmış olmalıydım ki " Hayırdır küçük hanım bu ne telaş bir şey olmadı ya? "
Endişeli gözlerini üzerimden ayırmadan hemen ardına bir soru daha ekledi " Yoksa Feray hanıma mı bir şey oldu? " diyip eve doğru bir adım attı sanki ben " Koş, yetiş Kazım amca " desem tüm dünyayı kurtaracak gibiydi. Neyse ki benim söyleyeceklerimi dinlemeden içeriye ani bir dalış yapmadı.
"Yok Kazım amca annem iyi sadece, seninle uğur böceği bulmamız gerek.
" Şey çok önemli." Şaşırmış, koyu kahverengi gözlerini belertip " Uğur böceği mi? " diye sordu. Cevap vermek yerine hızlıca başımı salladım ve " Hadi Kazım amca hava kararmadan bulmamız gerek." diyerek yavru kedi bakışlarım ve acınası ses tonumla k harfine yaptığım uzun vurgu da bir olunca Kazım amcayı ikna ettiğimi düşündüm ve düşündüğüm gibi de oldu tek sorunsa hava kararana kadar bir uğur böceği bulamamış oluşumuzdu.Arama aslında o kadar kapsamlıydı ki. Başlarda sadece Halil amca ve benken sonradan olaya dahil olan Halil amcanın eşi, torunları ve çocukları ve annemle gayet iyi bir araştırma yapmıştık ama şans bu ya kimse bir tane bile uğur böceği görememişti. Üstelik bu konuda hiçbiri hiçbir şey sormamış sadece aramışlardı hatta tüm günlerini bir uğur böceğinin peşinde geçirmişlerdi. Hava karardıktan iki saat sonra bile yine bahçedeydik elimizde fenerlerimizle her yere bakmıştık fakat yoktu işte. Pes etmem gerektiğini anladığımda, her ne kadar pes etmek istemesem de pes etmiştim işte. Hiç kimseyi daha fazla yoramazdım neredeyse 5 saattir bir uğur böceğinin peşindeydik ve o hiçbir yerde yoktu. Bu durum beni çok kırmıştı. Sanki Deniz'i tekrar kaybetmiş gibi hissettirmişti. Ve bu dünyadaki büyük acılarla eş değerdi.
Günün sonuna doğru herkes dağılmış bense bu düşüncelerimle bahçedeki süs havuzunun kenarında otururken Halil amcanın altı yaşındaki akıllı bıdık torunu yanıma yanaşıp kısık bir sesle " Bu senin için çok mu önemli? " diye sordu yavaşça, bense üzgün bakışlarımla önemli olduğunu anlatmış olmalıyım ki sorusunun yanıtı hiç beklemeden " Bekle burada." diyip koşarak gözden kayboldu. Beş dakika sonra yine koşturarak yanıma geldiğinde elinde bir uğur böceği çıkartması vardı. " Şimdilik bununla idare et söz ben yarın da ararım hem o zaman buluruz." diyip çıkartmayı avcuma bıraktı. Ve başka bir şey söylemeden yine gözden kayboldu.
Bu kadardı işte tüm gün çabalamış bir çıkartma da olsa uğur böceğini görmüştüm. Ve o uğur böceğinin bir çıkartma olması dahil artık Deniz'e giderken beni hiç kimse durduramazdı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIYI
Short StoryBir kaza, bir hafıza kaybı, bir kaçış, bir hastalık, yan yana dans eden iki kalp, arada yüzlerce kilometre. Bir adam ölümle dans ediyor. Bir kadın, kadın ölüm. Yaşam, ölüme aşık olmuş. Ölüm ilk defa birinden korkmuş, kaçıyor. Ölüm, yaşama elini u...