DENİZ'E ÇEKİLEN DENİZ

34 5 0
                                    

Bizimki yarım yamalak bir aşktı. Yarım kalmış ve yamalarla doluydu.

İki Deniz birbirine çarpmış etkisiyse tüm şehri sular altında bırakmıştı.

O motor kazasından önce her ne kadar mutluysak motor kazasından sonra da o kadar mutsuz olmuştuk. O hafızasını kaybetmiş bense onu kaybetmiştim. Ona daha fazla zarar vermemek adına tekrar karşısına çıkamamıştım. Motor kazasını sanki tek başına yapmış ve baştan sona hayatında ben hiç olmamışım gibi onda olan her şeyimi silmiştim. Ondan beni almıştım.

Ona göre tam olarak 20 yıldır birlikteydik. Ben annemin karnına düştüğüm anda o da küçük ellerini annemin karnından bir an olsun ayırmamıştı. "O dokuz ay bir yıl gibi geldi kızım hatta ne bir yılı on yıl gibiydi" diye söylenirdi hep. Ha birde şu sözü çok meşhurdu aramızda "Hayatım boyunca sanki hep seni beklemişim gibi."

Hayatıysa benden önce yaşadığı dört yıldı. O dört yaşındayken ben annemin karnında küçük bir mandalinaydım. Büyük mandalina dilimlerinin arasında kalmış küçücük bir mandalina dilimiydim. O da her anında bu küçük mandalina dilimini korumuştu.

Ve işte o motor kazasına kadar hiç ayrılmamış olan iki Deniz o günden sonra ayrılmıştı. Şimdiyse dalgaları birbirlerini tekrar kavuşmak için hırçınlaşıyordu ve ben artık o dalgalara karşı koyacak kadar güçlü değildim. Deniz'in dalgaları benim kıyıma kadar gelmiş bana geri dön derken daha fazla dayanamıyordum.

Uzandığım çimlerden kalkıp eve doğru ilerledim. Direk karşısına çıkamazdım ama en azından bir mesaj yazabilirdim diye düşündüm.

Zaten düşünmekten başka hiçbir şey yapmıyordum. Ne haplar yarıyordu düşünmekten kafayı yemeye ne de başka bir şey.

Geniş, rengarenk odanın önünde durduğumda etraf bir an o kadar karmaşık geldi ki sanki ben kapının önünde değildim de odada ki dağınıklığa karışıp gitmiştim.

Sürekli değişen ruh halime göre renkten renge giren oda tam olarak bir yıldır benim kahrımı çekiyordu. Bazenleri odam için üzülüyordum. Duvarları yarım kalmış boyalar içindeydi. Bir taraf pembe bir taraf siyah bir taraf mavi bir taraf gri, sarı, mor, kahverengi... Her yerde bir fırça darbesi izi vardı. Ne zaman çok bunalsam usta bir boyacı edasıyla üstüme tulumumu giyip elime boya fırçasını almıştım ama her seferinde yarım kalmıştı. Bu durumdan ben hiç rahatsızlık duymamıştım ama oda hiç de memnun gibi durmuyordu. Gerçi oda yerinde ben olsam bende memnun olmazdım. Deli bir kızın ne zaman ne yapacağı belli olmazdı belki bir gün odayı yakardı belki suda boğardı kendine yapamadığı ne varsa eline ne geçerse ona yapardı. İşte ben de kendime veremediğim zararı odaya vermiştim.

Karmakarışık oda da ancak yarım saat sonra telefonumu bulabildim. Genellikle telefonla çok ilgilenmezdim yazacak kimsem yoktu zaten. Deniz olur da hafızasını geri kazanırsa beni bulsun istememiştim. İstanbuldan İzmir'e taşınmam da tam olarak bu yüzdendi. Tüm hesaplarımı kapatmam, hattımı hatta telefonumu bile değiştirmem hepsi bu yüzdendi. Yani koskoca bir senedir hayalet modundaydım.

Telefondan whatsapp uygulamasını açıp annem, babam, Kazım amcadan oluşan dört kişilik rehber listesinde numarası en üstte olan Deniz'in isminin üzerine tıkladım. En fazla ne yazabilirdim?

"Hey ben burdayım, peki senin hafızan nerde?" ya da "Ben senin hayranınım, sana aşığım." mı?

KIYIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin