Eee hadi başlayalım o zaman =) umarım beğenirsiniz =)
*********************
“Allah’ın emri peygamberin kavliyle kızınız Ada’yı oğlumuz Hikmet’e istiyoruz?”
Bir kaç gün önceki bu söz onun sonu olmuştu. Gelecekteki tüm hayallerini elinden almıştı. Ailesinin uygun gördüğü, sevdiği bir adamla evlendirilecekti, bunun için de ilk adım atılmıştı.
NİŞANLANIYORDU.Genç kız elbisesinin yakasını çekiştirdi. Boğulacak gibi hissetti kendini. Bu formalitelerden nefret ediyordu. Bu nişan-isteme fasılları hep annesinin “Gelenek görenek” ve “Her şey usulüne göre olmalı” zırvalıklarından çıkmıştı. Aşık değildi, ama ‘Uygun eş’ tabirinin tüm özelliklerine uyuyordu Hikmet. Aslında o da annesi ve babası gibi aşk dolu bir hayat istiyordu. Ama öyle biri hiç çıkmadı karşısına. Beklemekten vazgeçti -vazgeçirildi, çünkü ona bırakılsa bir ömür beklerdi de....
Belki de hiç aşık olmadığı için yokluğunu da varlığını da bilmiyordu. Hikmet’in ona verdikleri yetiyordu -yetmeliydi. Hikmet saygı duyduğu, ailesine uygun bir adamdı. Ailesine göre evlenilecek biriydi. Zaten aileler yıllardır bu anı bekliyordu. Kimseye sürpriz olmadı yani. Oysa kendi aşık olacağı adamı bekliyordu, herkese sürpriz olacak o adamı...
Hani şu dünyada herkesin bir ruh eşi olduğuna inananlardandı Ada. Ama anlaşılan onun ruh eşi, ya ruhunu teslim etmiş, ebediyete kavuşmuştu. Ya da o da kendi gibi sadece evli olmak için evlenmişti.
Yüzükler de takılınca genç kız yerinden doğruldu ve balkona nefes almaya çıktı. Kasım ayı olmasına rağmen hava fazla soğuk değildi. Ya da Ada artık hissizleşmişti.“Üşümedin mi?”
Arkadan gelen kibar ses ile bakışlarını o tarafa çevirdi ve gülümsedi.
“Hayır iyiyim. Gelsene,” dedi ona gülümseyerek bakan adama. Hikmet hemen genç kızın yanına geldi ve karşısında durdu.
“Nişanlandığımıza inanamıyorum Ada. Rüyada gibiyim.” Sonra bakışlarını balkonun denize bakan kısmına çevirdi. “Ben... Ben hep bugünü düşledim. Yani senin beni fark edeceğin o anı.”Kız da adamın baktığı yere baktı. “Sen çok iyi ve düşünceli birisin. Fark edilmemen imkansız. Her zaman farkındaydım senin.” Gerisi yoktu. Düşünceli, saygılı, güler yüzlü, iyi ve evet harika bir eş, mükemmel bir baba olurdu. Ama bir şeyler eksikti. O büyü eksikti. Mesela “Seni seviyorum” “Sana aşığım” gibi onu başka boyuta taşıyacak sözcükler, cümleler eksikti.
Bir öpücükle onu diğer bir boyuta geçirecek o sihirli dokunuş eksikti.
Hikmet kızın gülümsemelerinden cesaret ederek, yanağına bir öpücük kondurdu.Ada ise sadece tebessüm etti. Halbuki ayaklarını yerden kesilmesi gerekiyordu. Yani öyle olmuyor muydu okuduğu romanlarda? Sayfalarca yorumla anlatılıyordu şuan. Sadece ‘öptü’ kelimesi ile geçiştirilmiyordu.
“Şimdi oldu. Sanırım artık tam bir sevgiliyiz.”‘SEVGİLİ...’ kavramı bu kadar basit miydi? Ada için değildi. Bir öpücükle sevgili olunmuyordu. Bu kadar sade, heyecansız olmamalıydı. Onlarınki sadece ilişkiydi. İki nişanlı insan.
***
Akay yine yorucu bir günün sonunda evine gelmişti. Odaya girdiğinde ışıkları yaktı. Soğuk, yuvadan çok uzakta olan dairesine baktı. Banyoya geçti ve ılık bir duş aldı. Sonra üzerindeki bornozla yatağa uzanıp, tavana baktı. Hayatındaki eksikliklerin farkındaydı. Kimsesizdi Akay. Bir kaç sevdiği arkadaşından başka kimsesi yoktu ve artık birileri olsun istiyordu.
Hayatına, ona ait birileri. Bir kaç başarısız denemesi olmuştu. Ama hepsi de ona mahkum gibi davranmışlardı. Akay bağımlılık değil, bağlılık istiyordu. Alışkanlık değil, aşk istiyordu. Hayatına giren her kız onsuz nefes bile alamazmış gibi davranıyorlardı. Bir-iki saat aramasa ‘ayrıldık sandık’ deyip, ağlamalara başlıyordu. Oysa Akay hayatında güçlü bir kadın istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAVETİYE - YASAK SERİSİ II / FİNAL
RomanceBir düğün, bu düğünü her şeyi ile organize eden bir şirket ve geline aşık olan şirket sahibi... Yasaklar nereye kadar kelepçeleyebilirdi sözleri... Yasak ne kadar mani olabilirdi iki yüreğin çarpıntısına... Akay... Hayatının aşkını arayan, yalnız bi...