"Şu kadarını biliyoruz.
Ölüm kötü bir şey;
bak, işte tanrılardan belli;
iyi bir şey olsaydı ölüm,
önce tanrılar ölmez miydi?"–Sappho (çv. Cevat Çapan)2018, Nisan
Stephanie Hwang köşkün arka tarafından yürümeye başladı polislerle birlikte, Yuri koluna girmişti ve bir elinden de Yoona tutuyordu. Yavaş, tek adımlar atarak ilerledi ağaçlarla kaplı toprak yoldan.
Görkemli ağaçlar bir çadır olup kapatmıştı gökyüzü bu topraklara. Kuşlar cıvıldıyor, böcekler uçuşuyordu. Mavi bir kelebek kanatlarını çırparak uçtu önlerinden, sanki yol gösterir gibi. Polislerin telsizlerinden sesler geliyor ve adli tıp doktorunun ileride bir dedektifle konuştuğunu duyabiliyorlardı.
Bir hafta geçmişti bu köşke tekrar geleli. Birçok kez değişmişti kanun ve asla cezasını çekmeyecekti bunu yapan kişi.
Stephanie Hwang dizlerinin üzerine düşmek üzereydi ki iki kızı tutundu ona. Im Yoona'nın eli kayıverdi elinden, küçük kadın koşmasın diye ileriye birden ayaklanıp sarıldı ona Stephanie Hwang.
Beyaz önlüklü, saçları dökülmeye başlayan doktor dikkatli adımlarla yanlarına geldiğinde ayakucunda beyaz bir çiçek açmıştı. Mavi kelebek uçtu ileride duran kemik yığınının üzerinden ve kondu pembe çiçeğin üzerine. Stephanie Hwang yutkundu, kaçınılmaz sona ulaşmıştı. Yıllardır hep bildiği ama inanmak istemediği sona ulaşmıştı. Doktor elini uzattı ve avucunun üzerinde duran kirli beyaz mendili bu pembe meleğin eline bıraktı.
İşlenmiş bir mendil. YH. Hwang Miyoung'un Young Hwang'ı.
Stephanie Hwang'ı kızının elleri tuttu hayatta. Doktor dudaklarını araladı, "öldürülmeden önce elinde tutuyor olmalı bu mendili."
Kim Taeyeon'un kemik yığını ileride, beyaz bir örtünün üzerinde duruyordu. Polisler işlemlerini tamamlamak için çalışıyordu. Doktor, Im Yoona'nın omzuna dokunup gülümsedi gitmeden önce.
"O günden birkaç gün önceydi," Stephanie Hwang mendili açtı titreyen parmaklarıyla. "Bunlar senin ilk saçların, Yoona."
***
16 Nisan 1991, Salı, 23.16, Jiri Dağı
Büyük, kasvetli ve tahta bir evin bahçesinden uzanan toprak yolun sağında kalan ağaçlık alan sağanak yağmurdan dolayı çamura bulanmıştı. Gökyüzünde acı bir çığlık atıyordu rüzgârlar.
Genç bir kadın, ayakları çıplak ve üzerinde sadece bir gecelik var. Genç kadın arkasına bakmadan koşuyor. Yerdeki dallara, ağaçlara değen ayakları acıyor ve kanıyor. Genç kadın korkuyor, gözünden akan yaşlar görüşünü bulanıklaştırmış. Genç kadın kaçıyor. Genç kadın, kaçmaya alışık biri. Kalbi çok kez kaçmıştı bugüne kadar. Oysa dayanamıyor şimdi, ilk defa bu kadar mutluydu. Genç kadının gözlerinden süzülüyor gözyaşları, aklında kanatlarını açmış onu bekleyen bir melek var. Mavi balonlu bir kız var bulutların üzerinden ona el sallayan.
Arkasından gelen bot seslerini duyunca korkudan nefesi kesiliyor bir anlığına. Buldular. Bu sefer daha çok korkuyor ama koşamıyor. Ayakları paramparça olmuş. Genç kadın bir ağacın arkasına saklanıyor. Tırmanmayı biliyor oysaki... Ama yağmur izin vermez ona, biliyor. Zaten yaralı ayaklarında da güç kalmadı. Göğsünden bir hıçkırık kaçıyor, ah, cehennem, yine mi sen?
Sıktığı avucunu açıyor genç kadın. Elinde bir mendil var, açıyor içini. Kızının... Minicik, biricik kızının daha dün kestiği ilk saçları... Burnuna getiriyor yavaşça, kokusunu içine çekiyor. Gülümsüyor bir anlığına. Gökyüzüne kaldırıyor başını, öyle karanlık ki... Dua ediyor birilerine, kim olursa olsun... Ne olursa olsun kızını korusunlar diye. Mendili kapatıyor. Bembeyaz bir mendil, altın sarısından işlenmiş iki tane harf var üzerinde, latin alfabesi. Mendilin üzerini öpüyor genç kadın.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sorrowful April
FanfictionRomantik bir Nisan yağmuru olabilirken bu gecenin adı, hüzünlü bir Nisan'a dönüşüyor. Genç kadının vücudu kaç tane bıçak darbesi aldığını unutuyor. Genç kadının kanları yağmur suyuna karışıyor. Ama avucu sımsıkı, gözleri kapalı... Beyaz gecelik kır...