(En başta yazmak istedim, M smut için durmuyor orada. Bahsetmemeye çalıştım ama hikâyenin son kısmında güzel olmayan bir olay var. Spoiler olmasın diye burada bahsetmeyeceğim ama hazırlıklı olun. Sadece olayın sonrasından bahsediyorum, yine de bazıları için tetikleyici olabilir. Umarım sizi kötü etkilemez. Böyle şeyler yaşanıyor, yazmak istemesem de karakterim de bunu yaşayan insanlardan biri. Şimdiden özür diliyorum. İyi okumalar.)
"Benim bir bahçem var, düşler bahçesi,
Orada fısıldayan serin esinti sallar
Elma ağacının ince dallarını,
Ve titreşen ışıltılı yapraklardan
Benim gözkapaklarıma akar
uyuklayan bir nehir." –Sappho (çv. Ayten Mutlu)
2017, Ağustos
Çiçeklerle, rengârenk çiçeklerle kaplıydı tahta kulübenin önü. Beyaz, küçük çiçekler açmıştı kapısının önünde. Toprak kokusu bu küçük, yuvarlak alana yayılmıştı. İnsanı ele geçiren ve bilinmedik anıları hatırlatan bu koku, keskindi ve hüzün doluydu. Etrafı kocaman ağaçlarla kaplıydı, şehirleri saldırılardan saklayan, koruyan o kocaman, taş duvarlar gibiydi bu ağaçlar. Bir surdu bu ağaçlıklar kulübe için, saray gibi korunuyordu insanların ziyaretinden. Bu ağaçlar, gerçek surların aksine güzeldi. Meyveler, çiçekler açar ve güzel kuşlara, böceklere, sincaplara ev olurdu. Yapraklarından can akar, nefes dağıtırdı.
Toprak kokusunun ve ağaçların yanında yemyeşil çimenleri de vardı buranın. Üzerine yıllardır insan ayağı değmemiş gibiydi. Uzun ve yalnız çimenler. Bazı çiçekler doğmuştu aralarından, renkli ve vahşi. Dikenleri acımasızca bekliyordu kanatacağı ilk güzelliği. Belki de bu çiçekler en güzel örneğiydi doğanın, güzel ve bir o kadar acımasız.
Tahta kulübe, kirlenmişti. Toz, toprak yapışmıştı eskiden temiz olan duvarlarına. Çatlamıştı dayanıksız tahta yıllarca ağır havaların yükünü taşımaktan. Kapısının bir tarafı kırılmış, sallanıyordu rüzgâr en ufak uğradığında bile. Zamana dayanmaya çalışan her şeye olduğu gibi o da kaybetmişti birçok duygusunu, parçasını amansız hastalıklarla birlikte. Çiziklerinden kan akıyordu, tozların altında özlem parlıyordu. Kırık kapısı, kırık bir kalpti bu tahta kulübe için. Terk edilmişti, terk edilmiş bir insan gibi kırılmıştı o da en açık, en zayıf yerinden.
Çok yakınında su sesleri vardı kulübenin. Uzaklardan gelen kuş sesleriyle birleşip bir huzur şarkısına dönüşüyordu. Bir şarkı ki huzurlu doğasında acı anılar taşıyordu. Dereden gelen sesler özlem doluydu, kanlı bir su gibiydi. Kanlanmış, kirlenmiş ve ağlıyordu sanki dere. Acısını taşlara çarpa çarpa aktarıyordu. Sertti suyu, içinde silahlı kalpler taşıyordu sanki. Suyun sesi bir kemanın ince ince ağlaması gibiydi, yoktu onda gitarın neşeli tıkırtısı ya da piyanonun hüznü belli eden notaları. Acı acı, acısını belli ede ede, sanki her bir notada bir yerleri koparak çıkıyordu sesi suyun. Bir şey olmuştu burada, bir şeyler yok olmuştu, bir şeyler kaybolmuştu. Belki bir kıyamet kopmuştu, kasvetli bir havası vardı bu güzelliğin. Aslında huzur getirmesi gereken her şey acıtıyordu. Çiçekler ve dikenleri gibiydi burası.
Acı acı haykırıyordu doğa, kulübenin yaşadıklarını anlatıyordu belki de.
Im Yoona duramadı ayakta. Dizleri bir balta darbesiyle yıkılan zayıf ağaçlar gibi düştü toprağa. Ellerinde ve kollarında damarlar şişti, kan içinde haykırmaya başladı. Çıkmak istiyordu, dağılmak istiyordu dünyaya. Toprağa damlamak ve ölümü canlandırmak istiyordu. Burası Yoona'ya bağıran hayallerle doluydu. Göğsünde bir tokmak vardı, vurup duruyordu kalbine. Kemikleri çıtırdıyor, kasları kopuyordu sanki. Sesi, bedeninde dolanıyor ama yolunu bulamıyordu. Kaybolmuştu damarlarında, kanların içinde. Boğazında acı bir yumuk gibiydi. Ne çıkıyor dışarı ne de giriyordu içine. Orada öylece, bir engel, bir acı gibi duruyordu. Gözü beyaz güllerin dikenleriyle doluydu. Acıyor, kanıyor ve ağlıyordu. Im Yoona, duramadı ayakta. Düşecekken yere, habersizdi kendinden. Olanları anlamıyor, sadece bakıyordu bu tahta kulübeye. Bu eski, bu parçalanmış, bu anılarla dolu acı kulübeye. Düşecekken yere, Kwon Yuri'nin elleri tutuvermişti kollarından. Yumuşak bir dokunuş onu çekip aldı bir yangının ortasından.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sorrowful April
FanficRomantik bir Nisan yağmuru olabilirken bu gecenin adı, hüzünlü bir Nisan'a dönüşüyor. Genç kadının vücudu kaç tane bıçak darbesi aldığını unutuyor. Genç kadının kanları yağmur suyuna karışıyor. Ama avucu sımsıkı, gözleri kapalı... Beyaz gecelik kır...