XIII : Bahçe

66 10 8
                                    


"Ey yumuşak ve zarif bakire, uzaktan
Seyrediyorum seni, çiçekler arasında dolaşıyorsun
Ve koparıyorsun bazılarını, şarkı söyleyerek.
Bütün altınlardan daha altın şu senin saçların:
Hiçbir arp ses vermez senin gibi, aşkım
Sesin berrak bir su gibi senin." –Sappho (çv. Ayten Mutlu)

2017, Ağustos

Güneş yavaşça kaybolmaya başlamıştı göğün ardına doğru. Seul'un manzarasını rahatça gösteren bir evin balkonunda renkli minderler serpilmişti her tarafa. Yumuşacık minderler iki kişinin rahatça yayılabileceği bir şekildeydi. Siyah bir kablo minderlerin altından bir dizüstü bilgisayara bağlanıyordu. Büyük yeşil tabaklar dilimlenmiş pizzalarla doluydu. Biralar duvar kenarına dizilmiş, iki kocaman bardak çilekli smoothie ise yeşil tabakların yanındaydı.

"İlk defa pizza yaptım," gülümsedi esmer olan minderlere yerleşip bilgisayarı bacaklarının üzerine koyarken. "Sanırım aşçı bir sevgilimin olması bu demekmiş."

Pembe içeceklerden birisini uzattı esmere, yüzüne mutlu bir sırıtış hâkimdi. Parmak ucuna akan sıvıyı yalarken kendi bardağına uzandı, "pizzayı ben yaptım, Yuri."

"Ama üstüne her şeyi ben yerleştirdim."

"Ben de onu diyorum ya," gülerek başını kız arkadaşının omzuna yasladı. "Şu diziden bir bölüm izle, bayılacaksın."

"Sadece lezbiyenler için izlemiyorsun yani?"

"Konusu da güzel bir kere," bilgisayarı kendine çekip başlat tuşuna basarken dudaklarını bükmüştü. "Hem sen ne anlarsın dizilerden?"

"Hollywood'un dibinde büyüdüm, Im Yoona."

"Ben de Kore dizilerinin ortasında büyüdüm. Aynı seviyede kalitesiziz Yuri."

"Annem bunu dediğini duymasın-"

"Dizi başlıyor ya!"

Gülümseyerek bilgisayarın ekranına döndü Kwon Yuri. Konuşmaları gereken birçok şey vardı. Buldukları kulübe, oradaki eşyalar, defterler ve fotoğraflar başta olmak üzere. İki hafta geçmişti olanların üzerinden ve Yoona hiçbir şekilde konusunu açmıyor ve Yuri'nin de açmasına izin vermiyordu. Okumuş muydu annesinin yazdıklarını? Belki de bulmuştu aradığı şeyi ve bu yüzden sönmüştü merakı. Ama böyle olmadığından emindi, neredeyse, çünkü köşkü bulmalıydılar. Hem Yuri için hem de Yoona için önemliydi orası. Bu kadar yaklaşmışken durmaları...

"İzlemiyorsun, Yul." Dalgın gözlerle Yoona'ya baktığında küçük suratında hüznü gördü. Dudakları minik bir aralıkla bekliyor, konuşmak istiyor ama kelimeleri çıkarıp getiremiyordu kutularından. Yalvarırcasına, ağlayan bir çocuk gibi konuşuverdi, "izle..."

"Özür dilerim," onu kırdığı için yine bir ağırlık çökmüştü kalbine. Yoona'nın bu kadar narin olmasını anlıyordu. Belki öğrendiği ama daha anlatmadığı şeyler onu daha da kırılgan bir hâle getirmişti. Düşünceli ve dalgın bir şekilde tekrardan bilgisayara döndü. "İzliyorum."

Yoona bunun üzerine rahat bir nefes alıp ellerini esmerin kollarına sardı. Varlığını daha da çok hissettirmek için çabalıyor, belki bu şekilde Yuri'nin diziyi izlemesini sağlayabilirim diye seviniyordu. Kwon Yuri ise hâlâ aynı durgunlukla ekrana bakıyordu. Dizide neler oluyor, karakterlerin adı ne bilmiyordu bile ama çoktan on dakikanın geçmiş olduğunu görmüştü. Aklında o kulübe ve daha çok Miyoung ismi vardı. Bu ismi bir yerlerden duyduğuna emindi, çok uzaklardan hatırlıyor ama bir anlam veremiyordu.

"Oldukça güzel bir hayatı varmış."

"Madem o kadar güzelmiş, neden kendini öldürmüş?"

Sorrowful AprilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin