Prolog

7.3K 244 205
                                    

Harry

Oturduğum yerde biraz daha kıpırdanarak yaklaşık yarım saattir tutturduğum saçma ritme devam ettim. Giydiğim takım elbise sinir bozucu bir şekilde rahatsız ediyordu, üşümeyi bırakıp terlemeye başladıktan sonra kabanımı çıkaralı çok olmuştu, bekleyiş gerilmeme neden oluyordu.

Buraya cebimde bir dolma kalemle gelmiştim ve onu kullanarak eve gitmek istiyordum. Yıllardır bu anı bekliyordum ve kendimden şüphem yoktu, çok çalışmıştım, bütün zamanımı buna vermiş ve bu yolda harcadığım insanlara arkamı dönüp bakmamıştım, çok fazla fedakarlık yapmıştım.

Şimdi alçak gönüllü olup da boynumu bükmeyecektim. Bunu hak etmiştim, başarıyı. Üç yıldır bunun üzerinde çalışıyordum, uzun bir süreçti. Zaman zaman dibe vurmuş, kendimden şüphe etmiştim. Ama konu hırslarıma geldiğinde, güçlü bir iradeye sahip olabiliyordum.

Böylece pes etmemiş ve her düşüşümde belki daha yavaş ama daha güçlü bir şekilde ayaklanıp devam etmiştim. Bu anlaşma benim için her şey demekti. Zirveye tırmanmak uğruna her şeyimi ortaya koymuştum, şimdi sözleşmeyi imzalayıp manzaranın tadını çıkarmalıydım.

"Harry dostum, Bay Cage seni bekliyor." Dedi Jim neşeyle. Birden önümde belirdiğinde kaşlarımı çatsam da bu ifadenin yerini hemen bir sırıtma almıştı. Jim kazağını çekiştirip gülümsedi. "Sonunda başarıyoruz ha? Ne dersin?"

Uzunca iç çekerek oturduğum yerden ayağa kalktım. Şimdi Jim'den birkaç santim uzundum. Hevesle omzunu sıvazladım. Hafifçe eğilip, otururken yanıma bıraktığım kabanımı alıp kravatımı düzelttim.

"Başarsak iyi olur." Derken içim kıpır kıpırdı. Midem kasılıyor, parmak uçlarım karıncalanıyor ve tüylerim diken diken oluyordu. Şimdi, kısa süre içerisinde ya bu his artarak devam edecekti ya da yerini psikolojik olarak çöküşüme neden olacak hayal kırıklığına bırakacaktı.

Jim kaşlarıyla 'Hadi.' dercesine bir hareket yapıp beyaz fayanslarla döşenmiş koridorda ilerlemeye başladı. Hedefimiz ilerideki siyah devasa kapıydı. O kapının arkasında hayallerim, hedeflerim ve hırslarım vardı. Hatta geleceğim.

Bir elimde kabanımla Jim'i takip ederken diğer elimle saçlarımı düzelttim. Elimin tersiyle alnımda ve dudaklarımın üzerinde biriken ter damlacıklarını sildim. Her an patlamaya hazır bir bomba gibi hissediyordum.

Heyecan ve korkuyu damarlarımda yoğun bir nabız atışı gibi hissediyordum. Uzun süre üzerinde çalıştığım nefes alma tekniklerini düşündüm. Diyaframımı tamamen boşaltıp hemen ardından başımı döndürecek kadar derin bir nefes aldım.

Bu kalbimin düzensiz çarpışına da olumlu yönde etki ederken siyah kapının önüne ulaşana kadar birkaç kez tekrar ettim.

Jim bir elini yumruk yapıp diğer elini kapının kulbuna doladı. Yüzünde geniş bir gülümsemeyle bana bakarken "Hazır mısın?" dedi. Beyaz dişleri koyu renk kirli sakallarının arasında ışık gibi parlarken mavi gözlerindeki ışıltıyı görmemek de imkansızdı.

Benim kadar olmasa da onun da çok heyecanlı olduğunu biliyordum. Benim zaferim, onun zaferiydi. Bu yola beraber baş koymuştuk, benim rehberim olmuş, beni yönlendirip sayamadığım kadar çok kez düştüğüm yerden kaldırmıştı.

Kendisi bu şirketle bağlantı kurmamı sağlamış, piyasa hakkında bilgi edinmemde yardımcı olmuştu, elim ayağım gibiydi, gözüm kapalı bütün kariyerimi ona emanet edebilirdim.

Yine de ona menajerim demek, aramızdaki samimi dostluğa hakaret sayılırdı. Bu konuyu da hiç açık açık konuşmamıştık, ikimiz de aramızdaki iletişimi biliyor, buna güveniyorduk.

The Love Song | H.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin