22 • Backyard.

1.1K 118 28
                                    

Elise

Dersten çıkar çıkmaz koştura koştura bahçeye ilerlerken aceleci davranıyordum. Bir süredir ikimizin de dersleri oldukça yoğundu ve pek fazla görüşememiştik.

Artık birbirimizden ayrı vakit geçirdiğimiz söylenemezdi. Her ne kadar Dave bu konuda şikayetçi olsa da, elimde değildi. O, bir çeşit uyuşturucu gibiydi. En kuvvetli olandan. Bir kere alınca daha fazlasını istiyordun. Tıpkı şu Spice Girls şarkısındaki gibi ;

'I had a little love, now I'm back for more.'

Dışarı çıkınca arka bahçeye yöneldim. Orası daha sessiz ve daha boştu. Orada buluşmayı seviyorduk böylece sadece ikimiz varmışız gibi bir ortam oluşuyordu.

Köşeyi dönüp onu en büyük ağacın dibinde oturmuş, elinde gitarı, yanında hep çantasında gezdirdiği kahverengi deri defteri ile buldum.

Adımlarımı yanına ulaştırdığımda gölge yaptığımdan geldiğimi fark etti ve başını kaldırıp bana baktı. Gülümserken gözleri kısılmış, dudakları gerilmişti.

"Demek geldin," Diye mırıldandı elini bana uzatıp bir yandan da kenara kayarken. Elini tutup oturduğum sırada başımı salladım.

"Dersin nasıl geçti?"

Ben sırtımı ağaca yaslarken o konuşmaya devam etti. Rahat bir konum aldıktan sonra başımı çevirip ona baktım ve bana bakışlarını yakaladım. Çok farklı bakıyordu, sanki... Ne bileyim işte. Bana özel hissettiriyordu.

"Güzel," Diye fısıldadım. Heyecandan sesim kısılmıştı. Her ne kadar çok sık vakit geçirsek de onun yanında hâlâ kalp atışlarımı kontrol edemiyordum.

"Bay Verlac, nasıldır bilirsin... 'Şuraya bir parantez açıyorum.' Der ama o parantez kapandığında nerede açtığını bile hatırlamayacak hale gelirsin."

"Ah evet," Dedi gülerken. "Ama onu seviyorum. Girdiğim ilk dersini hatırlıyorum da, iki saat boyunca dersleri nasıl işleyeceğimizi anlatmış, 'okumamız gerektiğini' düşündüğü kitapların uzun bir listesini çıkarttırmıştı."

"Her zaman derli toplu bir Roma tarihi okumakta fayda var." Dedim sesini taklit etmeye çalışarak. Ve söylediğim şey Harry'nin melodik bir şekilde kahkaha atmasına sebep olduğunda kendimle gurur duydum.

"Evet evet, asla yapmadım. Belki kırk yaşıma geldiğimde okurum. Bir kedim ve bir de köpeğim olur. Bel fıtığım olur ve bastonla yürürüm. Gözlüklerim burnumun üzerine falan düşer."

"Kırk yaşında birisini böyle tarif edemezsin. Seninki daha çok yetmiş beş yaşında biri gibi oldu."

"Eh öyle olsun o zaman, sen bana sert bir kahve yaparsın ve ben de bir bunak gibi tekrar tekrar içine şeker katıp katmadığını sorarım."

Söylediği şeyle birden donup kaldı. Kendisinin de şaşırdığı belliydi. Kelimelerinin gittiği yer çok açıktı.

"Ben... Şey demek istediğim- Kusura bakma birden ağzımdan kaçtı ve, şey-"

"Sorun değil." Sessizce konuştum.

"Sorun değil deme," Diye sızlandı bunu söylemem onu rahatsız ediyormuş gibi bir havayla. "Eğer," Derin bir nefes alıp yutkundu. "Eğer sen de bir şeyler hissetmiyorsan. Sorun olmadığını söyleme."

Gitarını bir kenara bırakıp tamamen bana döndü. Gözlerimin içine bakarken kendime engel olamadan rüzgarın yüzüne uçurduğu saçları kenara ittim. Parmak uçlarıma değen saçları yumuşacıktı, rüzgarın burnuma uçurduğu kokusu mest olmama sebebiyet veriyordu.

Elimi geri çekmeme izin vermeyip yanağına koymamı sağladı. Görünürde bir şey olmasa da teni ateş gibi yanıyordu. "Şimdi tekrar soruyorum." Gözlerini yumup yanağını avucumun içine bastırdığında kalbim tekledi.

"Sorun mu?" Kirpikleri titreşti. "Söylediklerim, yaptıklarım... Bunlar senin için sorun mu Jane?

Daha fazla dayanamadım. Yaklaşık bir aydır devam eden bu şeye artık bir son ve bir başlangıç vermeliydim. Beklemenin ne mantığı vardı ki. Bu nedenle uzanıp yanağını öptüm. Minik öpücüklerimi yanağından dudağının kenarına kadar ilerlettiğimde, nefeslerinin sıklaştığını hissedebiliyordum.

Sonunda dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda bir an ikimiz de hareketsiz kaldık. Sonrası bir kıvılcım çakması gibiydi. Elini enseme uzatıp beni kendisine yaklaştırdı ve benim karşılık vermemi beklemeden dudaklarımı dudakları altında ezip beni öpmeye başladı.

"Harry," Diye fısıldadım dudaklarına doğru. Öpücüklerin arasından konuşmaya çalışıyordum. "Sorun değil, hiçbir zaman olmadı."

Orada, arka bahçedeki ağacın altında ne kadar süre öpüştük bilmiyorum. Ama sonunda nefes nefese geri çekilen Harry olmuştu. Geri çekilmiş, bana şimdiye kadarki en güzel gülümsemesini bahşetmiş ve "Sana bir sürprizim var." demişti.

Beklentiyle onu izlediğim sırada gitarını tekrar kucağına çekti.

"Aslında seni gitarla görmek bile beni şaşırttı. Çaldığını bilmiyordum."

"Eh, çoğu kişi bilmiyor, bilmedikleri bir diğer şeyse, şarkı yaptığım." Omuz silkip sanki az önce her gün günlük tuttuğunu söylüyormuş gibi bir ifade takındı. "Aslında şiirlerle başladı. Biliyorsun bölümüm falan, sonra modern şarkı sözlerinden pek bir farkı olmadığını fark ettim. Kendi kendime gitarda da bir şeyler yapmaya çalışıyordum ve sonra ortaya birkaç şey çıktı."

"Şimdi bana da mı çalacaksın?" Dedim heyecanla ellerimi çenemin altında birleştirirken.

"Şimdi sana çalacağım. Daha önce kimse ne şiirlerimi okudu, ne de şarkılarımı duydu. Ama bu seferki farklı. Duyulmalı."

"O neden? Farkı ne yani?"

"Çünkü bu seferki senin için,"

"Harry, bu çok..."

Başını yana yatırıp gülümsedi. Deri kaplı defterini önüne alıp sayfaları karıştırdığında kendime engel olamadan kıkırdadım.

"Kendi yazdığın ve bestelediğin şeyde kopya mı çekeceksin?"

"Hey, bu gayet normal bir şey, ayrıca," Parmakları arasında tuttuğu penayı hafifçe salladı. "Bunu daha yeni yazdım. Her şey tam oturmadı."

Sayfaların arasından bir kağıt parçası kucağıma uçuştuğunda alıp ne olduğuna baktım. "New York'ta gidilecek yerler listesi?" Yazan yerleri inceledim. "Bazılarının yanında tikler var?"

"Lisede gitmiştim ama pek bir yer görememiştim. O zamandan kalan bir liste ama atmak istemedim ve belki, ikimiz beraber gideriz ve listeyi tamamlarız diye düşünmüştüm. O yüzden defterimin arasındaydı. Eklemek istediğin yer olursa diye sana gösterecektim."

Neredeyse utanarak konuştuğu sırada yerin dibine girmek isteyen taraf bendim. O kadar ama o kadar güzeldi ki bu bana fazla geliyordu. Bu kadar kibar, düşünceli ve anlayışlı olması. Kafayı yememe sebep oluyordu.

"Ölümüm olacaksın," Diye mırıldandım. Sesim kısım çıkmıştı. Kalbimin sıkıştığını hissediyordum.

Harry ise penasını gitarının tellerinde gezdirip hafifçe tıngırdattı.

"Yaşadığın her anın olmayı tercih ederim Jane."

Sonra da şarkıya başladı.

'I'm like a crow on a wire, you're the shining distraction that makes me fly, oh, home...'

The Love Song | H.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin