20 • Battersea Park.

1.3K 123 49
                                    

Elise

Gelen : Harry

Battersea Park
Öğleden sonra 04.00

Harry mesaj attığında saat iki buçuğa geliyordu. Mesajına gözlerimi devirip koltuktan kalkmış ve kısa bir duş almıştım. Saçlarımı kurutup üzerime eski bir kot ve iç kısmı turuncu başlığıyla favorim olan lacivert Knicks baskılı kapüşonlumu geçirmem yarım saatimi almıştı.

Genelde ihtiyacım olabilecek her şeyin hazır bulunduğu asker yeşil sırt çantama telefonumu ve anahtarlarımı attıktan sonra içine bir de çantam gibi yeşil olan yağmurluğumu tıkıştırdım.

Evden çıkmadan önce Dave'in oda kapısını tıklatıp hafifçe araladım ve kafamı içeri uzattım. Dave her zaman dinlediği şu metal gruplardan birini dinliyor olmalıydı çünkü kulaklığını takmıştı ve ses dışarı geliyordu. Tuhaf olan, elindeki kitabın William Shakespeare'in Hamlet'i olmasıydı. Henüz zavallı Ophelia'nın talihsiz olayına gelmemiş olmalıydı çünkü bir keresinde, o kısmı okurken hep ağladığını söylemişti.

Beni fark etmesi için elimi havada salladım. Hareketimi gördü ve kulaklıklarını çıkarttı.

"Ben çıkıyorum, haber vereyim dedim." Diye mırıldandım. Dave başını salladı. Tam geri çekilirken adımı seslendi.

"Elise," Dönüp ona baktım. "Harry iyi çocuktur. Onu öldürmemeye çalış. Yoksa okulda onu seven kitle de bizi öldürür."

Gözlerimi devirip söylediği şeye güldüm. Dört katlı tuğla binadan çıktıktan sonra Battersea'ye giden ilk otobüsü yakalamak için durağa koşturdum.

Londra'nın şu klasik çift katlı kırmızı otobüslerinden biri önümde durduğunda gözlerimi kırpıştırdım. İki aydan biraz uzun süredir bu şehirdeydim ama hâlâ şu otobüslere alışamamıştım.

Otobüse binip kendime oturacak bir yer bulduğumda kulaklıklarımı takıp Battersea Park Kütüphanesi durağında inene kadar rastgele bir şeyler dinledim.

Park, duraktan yaklaşık on dakika uzaklıktaydı. Sonunda Alexandra girişine ulaştığımda telefonumu çıkartıp Harry'yi aradım. İkinci çalıştan sonra açtı ve neredeyse heyecanlı diyebileceğim bir sesle konuştu.

"Neredesin? Geldin mi?"

"Hm-hm." Diye mırıldandım etrafıma bakınırken.

"Tamam, ben şeydeyim-"

"Ben Alexandra girişindeyim ve senin nerede olduğunu bilmiyorum, bilsem de bulamam o yüzden boşuna söyleme, buraya ilk defa geliyorum."

Hattın diğer ucundan kıkırtısını duydum. Ardından "Peki." dedi. "Orada bekle, seni almaya geliyorum."

Gözlerimi devirip telefonu kapattım. Zaten neden burada buluşmuştuk ki? Okula yakın bir kafede de buluşabilirdik pekala. Sırf huysuzluk çıkarmasın diye karşı çıkmamıştım sanırım. Hem, farklı yerler görmek de güzel olabilirdi.

Olduğum yerde bir süre bir adım ileri bir adım geri gittikten sonra Converse ayakkabılarımın ucuna bir çift kahverengi botun ucu değdi.

Başımı kaldırıp baktığımda bunun Harry olduğunu gördüm. Dünden çok da farklı değildi. Saçını minik bir topuz haline getirmişti. Yüzünde yine devasa bir gülümseme vardı ama bu sefer nedense sinir bozmuyordu. Siyah kot, gri kazak üzerine de yine siyah, uzun bir kaban giymişti.

Şey, iyi görünüyordu.

Oldukça iyi.

"Selam," Dedim elimi hafifçe havaya kaldırıp. Ne yapacağımı bilememiştim. Ama o, ne yapacağını biliyormuş gibi görünüyordu. Benim aksime.

The Love Song | H.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin