18 • Collapse.

1.5K 133 184
                                    

Harry

Derin bir nefes aldım. Üstümü son kez kontrol edip saçımı düzelttim, ardından zili çaldım.

Her ne kadar Elise beni tamamen yanlış anlamış ve randevu teklifimi şarkı yazma işine yormuş olsa da bu benim için önemliydi ve kalbimin atış hızına düşüncelerim bile yetişemiyordu.

Bir dakika kadar bekledikten sonra tam dayanamayıp zili tekrar çalacaktım ki kapı açıldı ve Elise yüzünde kocaman bir gülümsemeyle beni karşıladı.

Gülümsemesinin etkisinden kurtulduğum an bu sefer giydikleriyle sarsıldım. İmgemdeki elbisenin tıpatıp aynısını giymişti. Üzerine bir kot ceket almış, ayağına siyah, bilekli bir çift Converse giymişti.

Onu süzmeyi bitirdikten sonra tekrar gözlerinin içine baktım. Puantiyeli, kırmızı elbisesine uyan kırmızı ruju bütün ilgiliyi dudaklarına çekmek için sürülmüştü sanki. Ama başarısız bir girişimdi.

Aklı olan hiç kimse gözleri varken, bütün ilgisini Elise'in dudaklarına vermezdi.

"Olmuş mu?"

Ben hâlâ transtaymış gibi ona bakarken konuştuğunda kendime geldim. Zorlukla yutkunup başımı salladım.

"Çok... Çok güzel olmuşsun, kendimi yetersiz hissettim." Derken kendi kıyafetlerime baktım. Siyah, dar bir pantolon, kahverengi botlarım, kareli bir gömlek ve içine düz beyaz tişörtüm.

"Ah, saçmalama. Sen her zaman göz alıcısın. Çizgili pijaman ve geyikli çoraplarınla bile." Elise gülerek konuştu. Askıdan çantasını alıp beni ittirdi ve kapıyı arkasından çekip asansörü çağırdı.

O bunları yaparken ben de Elise'in beni ne zaman çizgili pijamam ve geyikli çoraplarımla görmüş olabileceğini düşünüyordum.

Kabin geldiğinde Elise kapıyı benim için açtı. Bu hareketine gözlerimi devirip içeri geçtim ve düğmeye bastım. Sırtımı aynalı tarafa yasladığımda Elise bana doğru uzanıp gömleğimin yakalarını düzeltti. Ardından kulağıma fısıldadı.

"Çok düşünüp kendini yorma. Beynini yakmanı istemiyorum."

Pekala...

Asansörden indiğimizde binadan çıktık ve yan yana arabama yürüdük. Esen rüzgarlar birlikte Elise'in parfümünün kokusu burnuma doldu ve ben bir an kalakaldım. Bunu biliyordum. Bu duraksamayı. Bu hissi. Yine bir imgenin içine düşüyordum. Farklı olan, bu sefer kendimi imgeye bırakmaktı. Elise'in dediği gibi çok düşünmemek.

Bulutlu bir gün. Çimenlerin üzerinde uzanıyorum. Üzerimde bir gerginlik ve elimin arasında bir el var. Başımı çevirip bakıyorum. Elise. Göğsü nefesleriyle inip kalkıyor. Çakır keyif, yüzünde tembel bir gülümseme. Yuvarlanıp yüz üstü dönüyor. 'Ne diyorum biliyor musun?' Diye mırıldanıyor. Başımı sallayıp devam etmesini beklerken 'Ne diyorsun sevgilim?' diyorum. Elini uzatıp yanağımı okşuyor. Derin bir nefes alıp veriyor. "Seni çok seviyorum.'

"Harry? Hey! Burada mısın?"

İrkilerek Elise'e baktım. Gözleri merakla yüzümde geziniyordu. "Sen mi süreceksin yoksa bana izin verecek misi-ağlıyor musun sen?"

Gözlerimi yumup başımı iki yana salladım ama yüzümden süzülen yaşları hissediyordum. Sikeyim, bu da ne sikimdi? Neden durup durup ağlıyordum?

Elise hemen dibimde bitip iki elini birden yanaklarıma yerleştirdi. "Şşşh, her şey yolunda, sorun yok." Göz yaşlarımı silerken onun da gözlerinin dolduğunu gördüm.

Mizahtan uzak bir şekilde güldüm. "Neden ağladığımı bile bilmiyorum ki. Bu sadece... Oluyor işte."

Parmak ucunda yükselip dudaklarıma minik bir öpücük kondurduktan sonra sıkı sıkı sarıldı bana. Kulağıma sakinleşmem için bir şeyler fısıldadı.
Ben de kollarımı etrafına sararken "Bunun en iyi randevun olması gerekiyordu ama ben ilk andan batırdım. Üzgünüm." dedim.

The Love Song | H.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin