12

14.9K 1.3K 580
                                    



973

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

973.837 beğenme
363.873 yorum

pjmin: 🐾

————————

"Jungkook'un kolyesini takmışsın."  Gözlerimi büyüttüm. "Sen nereden anladın?"  "Arkasında baş harfi var Jimin." Gözlerimi devirdim. "Belki benim adımın baş harfi. Jungkook'u ne yapayım?" Bir şey demedi. Çünkü biliyordu, o yüzden takmıştım.

Yarım saat sonra geldiğimiz yere girip köşede oturan grubu görünce yanlarına gittik. Jungkook da yanlarındaydı. "Biz geldik!" Yüzümdeki gülümsemeyle hepsiyle selamlaşıp boş olan yere oturdum.

Garson istenen içecekleri getirince kendiminkine uzansam da birden ayağı koltuğun kenarına takılınca tepsi üstüme düşecek olsa da düşmedi.

Refleksle kapattığım gözlerimi araladım. Yüzüme yakın yüzle geri çekildim. "Teşekkür ederim, Jinyoung." Gülümsedi. "Rica ederim." Bu kişinin Jinyoung olmasını beklemiyordum, kabul.

Jungkook ile göz göze geldiğimde gözlerini kaçırdı. Yüzündeki yara izleri geçmek üzereydi. Alnını açıkta bırakan dağınık saçlarının arasındaki açık kahve tutamlar göze çarpıyordu. Titrek bir nefes verdim. İtiraf zamanı, özlemiştim.

Fazla tutarsız davranıyordum, kabul. Fakat her ne kadar hala sinirli olsam da bu kadar yakınımdayken sinirli kalmak gittikçe zorlaşıyordu.

"Jimin?" Jinyoung'a baktım. "Efendim?" Elini yanağıma yerleştirdi. Altında farklı bir şey aramamıştım. "Sessizsin?" Gülümsedim. "Başım ağrıdı biraz, sağ ol." O da gülümseyip geri çekildi.

Jungkook bakmamıştı. Ofladım. Bir anda elektrikler kesilince herkes yalandan bit şeyler dese de aramızdan bir kişi hariç kimse panik yapmamıştı. Yugyeom'un doğum günüydü. Birazdan pasta gelirdi hatt-dudaklarımdaki baskıyla durdum. Bu neydi? Kendime gelir gelmez hızla kendimi geri çektim. Karanlıkta hiçbir şey gözükmüyordu.

Yanımda oturduğu için o olduğunu bildiğim Taehyung'a tutundum. Tanrım, kim öperdi beni? Üstelik bu karanlıkta? Gelen pastanın ardından açılan ışıkla çevreme bakındım. İhtimal verebileceğim kimse yoktu. "Ben lavaboya gidiyorum."

Hızla ayağa kalkıp dar koridora ilerledim. Yaklaşık on kişiydik fakat aklıma kimse gelmiyordu. Jungkook değildi, emindim. O olsa tanırdım.

"Jimin?" Jungkook? Arkamı döndüm. "Efendim?" Gözleri yüzümde gezindi. "Ne oldu?" Nereden anladığını merak etmedim. Anlaması kadar kolay bir şey yoktu çümkü. Tek mimiğimden ne demek istediğini anlayacağına emindim. "Bir şey yok." Sıkıntıyla nefesini verdi. "Başkası olsa buna inanırdı." Ofladım.

Belki de oydu ve ben tanıyamamıştım. Ama böyle saçma bir şey yapmayacağını biliyordum. Yine de sormaktan zarar gelmezdi değil mi? "Beni," dedim "sen mi öptün?"

Bakışları değişip kaşları çatıldı. "Ne zaman?" "Az önce. Karanlıkken. Sen miydin?" Fazla...garip görünüyordu, sinirlenmiş gibi. Yapacağı şeye karar verememiş gibiydi. Sonuç olarak, anladığım kadarıyla o değildi. "Anladım, sen değildin." Gözlerimi kaçırdım. "Herneyse ben gideyim." Hafifçe kafasını salladı. "Git."

Niye sarılmıyordu? Niye o öpmemişti? Belki yine kızacaktım ama yine de yapsaydı işte. Şu an psikolojik sorunlarım var gibi davrandığımın farkındandaydım evet. Gitmemi bekliyordu sanırım ama onun yerine sıkıntılı bir nefes verdim.
"Sarılmayacak mısın?"

Sesimi ben bile zor duymuşken onun duymasını beklemiyordum. Duymamıştı zaten ki duymasını da istemiyordum. Söylediğim onca şeyden sonra geri adım atamazdım değil mi? Artık gitmek için hareketlendiğimde ilk önce elimi tuttu. Sonra bedenimi kendine çekti. En son tek eli elimdeyken diğer elini de sırtıma çıkarıp burnunu saçlarıma gömdü, hayır ağlamıyordum. Bu yaptığından dediğim şeyi duyduğunu çıkarmalıydım sanırım ama duyması için özel gücü falan olması lazımdı.

Jeon Jungkook tarafından yıkıma uğramıştım. Hızlanan kalbim yetmezmiş gibi temas ettiği her yer alev alıyordu sanki. Bırakırsa düşecekmişim gibi hissetmem saçmaydı belki ama bırakınca tekrar gidecek olduğu düşüncesi fazla korkunçtu.

Parfümünü değişmemesi güzel haberdi. Ama dilindeki piercingi çıkarması kötü haber, onu seviyordum. Ayrıca bileğindeki mavi ipin eskimesine ve incelmesine rağmen hala yerinde durması da güzeldi, ben bağlamıştım.

Geri çekildi, birden refleks olarak gideceğini düşünüp sıktığım eline bakıp güldü. Tanrım. Aptaldım. Şu an utançtan ölen bir aptal.

Beklemeden dudaklarını dudaklarımla birleştirdi. Normalde iter bir de üstüne bağırırdım değil mi? Ama şu an sadece karşılık verdim. Fazla yumuşak öpüyordu hatta iliklerime kadar hissettiğim bir sevgiyle. Yine de kısa bir süre sonra geri çekildi.

Ağzımı açmış konuşacakken araya girdi. "Affetmedin biliyorum. Benden nefret ediyorsun onu da biliyorum. Özür dilerim. Ne kadar seni özlemiş olursam olayım yapmamalıydım, haklısın."  Ne diyor bu? "Çocukl-" Ben yine bir şey diyemeden birden yanımızda beliren Yugyeom'a döndük.

Evet bir hala kenetli olan ellerimize bir bize bakarken şaşkınlıktan konuşamamıştı bile. Hızla istemesem de elimi çektim. "Yanlış anladın!" Benim ani tepkime karşı birden sırıttı. "Öyledir. İki saattir sizi bekliyoruz." Deyip imayla göz kırpınca gözlerimi büyüttüm. Cidden yanlış anlamıştı.

Jungkook ile peşinden giderken ofladım. Üstelik daha ben konuşamamıştım bile ve Jungkook da söyleyeceklerimi yanlış anlamıştı. Ölsem bir daha Jungkook'un yanına gidip konuşamazdım ki...

Yanlış anlamasını nasıl engelleyip yüzündeki üzüntüyü yok edeceğimi düşünürken önden giden Yugyeom ve hala boş koridorda olmamızdan faydalanıp tişörtünü çekiştirdim, böylelikle eğilmek zorunda kalmıştı. Yanağına kondurduğum kaçamak öpücük sonrası yüzünde beliren gülümseme belki de hayatımda gördüğüm en güzel şeydi.

barista 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin