24

11.9K 860 433
                                    


Hyeri'den

Gözlerimi yıllardır bir kaç fotoğrafı dışında görmediğim yüzünde sabitlemiş, inatla ona bakıyordum. Bakışlarımdaki özlem ve hayal kırıklığının hemen okunabileceğini biliyordum. Fakat bunu okuyan tek kişi Jimindi sanırım. Ona minnet dolu bir gülümseme gönderdim. Harika bir aurası vardı, insan ilk görüşte ne kadar samimi ve sevecen biri olduğunu anlayabiliyordu.

Jungkook'un hayatındaki en doğru kararı verdiğine emindim. Jimin sevimli mimikleri ve el hareketleriyle ona büyük bir heyecan ile bir şeyler anlatırken Jungkook yüzündeki gülümseme hiç silinmeden dinliyordu onu. Uzaktan 'biz aşığız' diye bağırıyorlardı sanki. Alayla güldüm. Aptal Taehyung belki bana birazcık güvenseydi şu an onlar gibi olabilirdik.

Taehyung da düşüncelerimi okumuş gibi ilk karşılaştığımız an hariç ilk defa bana bakmıştı. Duygularını gizlemekte iyiydi, duvar gibiydi. Ne üzüntü vardı gözlerinde ne pişmanlık ne de özlem. Buruk ve alay dolu bir gülümseme sundum. Daha çok 'şimdi mutlu musun' der gibi bakıyordum ve anlamıştı da. Bunu hemen bakışlarını benden çekmesinden anlayabilmiştim. Sinirimi bozuyordu.

Ensesinde uzattığı saçları lanet olası bir şekilde yakışmıştı. Üstündeki salaş beyaz gömlek de öyle. O an kendi kendime küçük bir itiraf bıraktım. Beni mahveden Kim Taehyung'a özlemimden ölmek üzereydim. Kendimin de beklemediği biraz erken gelen bir itiraftı ama koşup sarılmak istiyordum. Taptığım parfümünü değiştirmiş miydi mesela? Bunu deli gibi merak ediyordum işte. En sevdiği kitap hala aynı mıydı? Veya birlikte dinlediğimiz şarkıları duyunca aklına ben geliyor muydum? Merak edilecek çok şey vardı, cevabını asla ondan alamayacağım şeyler.

O an tüm düşüncelerimin arasından sadece bir tanesine odaklandım. Ben aptal gibi bunları düşünürken onun hayatında biri olup olmadığına dair tek bir fikrim bile yoktu. Saçma da olsa gözlerim ellerine kaydı. Bir çok yüzük vardı fakat yüzük parmağındaki gümüş yüzükler kafamı karıştırmak ister gibi inatla parlıyordu sanki.

Boğazıma oturan yumruyu göndermeye çalıştım. Kafam çok karışıktı, düşünmem gereken şeyler yerine saçma sapan şeylerle başımı ağrıttığımın da farkındaydım.

Onun burada olduğunu bilsem Busan'daki yaşamıma kendimi onu unuttuğuma dair inandırma çabamla devam eder, mutlu bir hayat sürdürebilirdim. Ancak Jungkook ve arkadaşlarının olduğu üniversiteye geçişimi çoktan yapmıştım bile.

  "Jimin! Jungkook güzel bir kızla konuşuyor! Haberin olsun!" Dağılan düşüncelerimi bir kenara bırakıp onlara döndüm. Jimin'in kızıp trip atmasını beklerken sakince Jungkook'un yanağını öpüp, eski konumuna, Jungkook'un omuzuna yerleşti. "Konuşabilir." "Nasıl konuşabilir, KIZSANA!" Jinyoung beni güldürüyordu. Sürekli bir eğlence bulma peşinde, sürekli birilerine laf atıyordu.

"Jinyoung...konuşabilir, ben de konuşuyorum ve bunda bir şey yok. Ve Jungkook'tan bahsetiyoruz, ona kendimden bile daha çok güveniyorum."

Güven. Belki de bir ilişkideki en önemli şeydi. Onlarda hissettiğim bu sonsuz güvenin milyarda biri bizde olamamıştı işte.

"Jinyoung hepimiz aynı yerdeyiz gruba mal mal şeyler yazma amacın ne?" Yugyeom'un bıkkın sitemi güldürmüştü. O an telefonuma bildirim gelince çıkardım.

fools adlı gruba eklendiniz

"Fools mu?" Kendi kendime şaşkınlıkla mırıldanmıştım. Bu neydi? "Evet, ben aldım!" Jinyoung'a döndüm. Demek onların grubuydu. Gözlerimi kısıp sahte bir sinirle konuştum. "Bana da aptal mı demek istiyorsun?" "Ne? Hayır seni grubumuzun çiçeği olarak aldım." Ardından göz kırpınca gülümsedim. "Tamam tamam, affettim."

barista 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin