"Jungkook boğulacağım." Hemen gevşetti belimdeki kollarını. "Anlamıyorsun," dedi mızmızlanarak. "şu an bile özlüyorum." Hafifçe gülümsememe engel olamadım. "Haftanın yedi günü ve yirmi dört saati beraberiz neredeyse." Yavaşça kollarını tamamen çektiğinde kaşlarım çatıldı. "Sıkıldın mı?" Bu sefer şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. Sıkılmak mı? "Jungkook-" "Ben gideyim, Yugyeom gelecekti zaten." Ne? Birden kapıya ilerleyip gidince öylece kalakaldım.Ne olmuştu az önce? Bu garip hareketine anlam verememiştim. "Jimin?" Yeni gelen Taehyung'a baktım. "Hoşgeldin." "Ne oldu?" Koltuğa oturup yanımdaki yastığı kucağıma aldım. "Jungkook. Sanırım ondan sıkıldığımı düşünüyor." O da şaşırmış gibiydi. "Sıkıldın mı peki?" "Hayır tabii ki."
Ondan nasıl sıkılabilirdim ki? Birlikteyken hiç eğlenmediğim kadar eğleniyordum. Aynı zamanda öyle güzel hissettiriyordu ki sevgisini oturup ağlardınız nasıl böyle güzel sever diye. Ondan sıkılmak mümkün değildi kısacası.
"Anlıktır belki, düzelir merak etme." Öyle umuyordum. "Neyse bana yemek yap köle." "Aynen köleniz tüm dileklerinizi yerine getirmeye hazır." O mutfağa ilerlerken gülerek öpücük attım.
"Akşam sinemaya gidecektik?" Bunu unutmuştum. "Kimle?" Sesimin mutfağa ulaşması için baya bağırmam gerekmişti. "Sen ben Jinyoung ve aptal Jungkook. Ama Jinyoung onun gelmeyeceğini söyledi." Gelmeyecek mi? Tanrı aşkına ne oluyordu buna böyle? "Ben onunla konuşurum." Masadaki telefonumu çıkarıp hala Jungkook 3 olarak kayıtlı numaraya bastım. Bununla ilgili dalga geçmiştik, üstelik rehberimdeki tek Jungkook sevgilim olandı. Endişelenmeye başlıyordum ki dördüncü çalışta açtı telefonu.
"Jungkook?"
"Evet?" Kocaman bir soru işaretiydim şu an.
"İyi misin?"
"İyiyim."
"Jinyoung'a gelmeyeceğini söylemişsin."
"Gelmesem daha iyi."
"Tanrı aşkına ne saçmalıyorsun?"
"Uyuyacağım Jimin, görüşürüz." Bu aptal tavrı cidden sinirimi bozmaya başlıyordu. Bir şey demeden kapattım telefonu. Kendi kendine tribe girmişti resmen. Üstelik cidden yaptığım hiçbir şey yoktu. Birden sıkıldığımı söyleyip gitmişti"Ne diyor?" "Uyuyacakmış. Aptal. Sinirimi bozuyor." "Yarın eskisine dönersiniz." "Sanmam."
•••••
Yanımda hissettiğim varlıkla irkildim. Gözlerimi diktiğim beyaz spor ayakkabılarım ve pantolonumun arasında kalan desenli çoraplarımdan çekip yan tarafıma çevirdim. Jungkook? "Sen...nereden çıktın?" Gözlerini kaçırsa da tekrar yüzümde sabitledi. Dün gece uyuyamamış olduğunu hafif mor göz altlarından kolaylıkla anlayabilirdiniz. "Özür dilerim." Ne diyeceğimi düşündüm bir kaç saniye. Kırılmıştım.
Söyleyecek bir şey bulamadığımı anlamış gibi "Ben," dedi. "seni bunaltıyormuş gibi hissettim ve inan bana bu iğrenç bir his. Sana zorla sarılamam, öpemem ve hayatında olamam, söylemen yeterli." Kalbime bir ağırlık çöktüğünü hissettim o an. Ona böyle hissettirdiğimi bilmiyordum. Yanağına süzülen gözyaşına bastırdım dudaklarımı. Alayla "Sen," dedim dolu gözlerimin ardından. "sen benim hayatımsın zaten, nasıl çıkasın?"Sol gözünden bir yaş daha firar etti o an. Kollarımı boynuna doladım. Sert görünümünün altında herkesten sakladığı küçük duygusal bir çocuk vardı aslında. "Senden sıkılabileceğimi düşündüğün için aptalın tekisin." Bir şey demiyordu, ben de demedim.
"DADS!" Duyduğum çığlıkla geri çekildim. Jinyoung'u bir psikoloğa götürmeyi düşünüyordum an itibariyle. Tüm duygusallığımız aniden uçup gitmiş, şaşkınlıkla Jinyoung'a bakıyorduk.
"Sen nereden çıktın?" "Annemden." Gözlerimi devirdim. Jungkook da aynı şekildeydi. "Jinyoung geldiğin gibi geri git şimdi." Omuz silkti. "Arkadaşlarımla vakit geçirmek istiyorum." "Peki." Jungkook bana canına mı susadın der gibi bakınca omuz silktim. Abartmamak lazımdı. "Hadi yemek yiyelim, ben ısmarlayacağım." Jinyoung fikrime fazlasıyla sevinmiş gibiyken güldüm.
"Tüm gün bakıcılık mı yapacağız?" Yürürken kollarımı beline sardım. "Jungkook!" Dehşet verici sesime endişe dolu bakışlarıyla karşılık verdi. "Belin çok ince." Güldüğünü duydum. "Bir şey oldu sandım."
"Oldu zaten seni çok seviyorum."
"Benim kadar olamaz." Kaşlarım çatıldı.
"Asıl sen benim kadar olamaz."
"Jimin, benim kadar olamaz dediysem olamaz."
"Busan'da ilk ben doğdum." Beklemediği cevap karşısında şaşırdığı belli oluyordu. Sırıtarak devam ettim. "Yani ben daha çok."
"Tamam hyung, öyle olsun." Gülmeye başlamıştım.•••••
"SARILMAYIN DEMEDİM Mİ BEN SİZE!" Yugyeom sabahtan beri bekçi gibi başımızda nöbet tutuyordu sanki. Her sarılıp yakınlaştığımızda alarm gibi ötüyordu. "Yugyeom...sevgilime sarılırken sana mı soracağım." Jungkook teker teker ve üstüne basa basa konuşmuştu. "Tamam be, naparsanız yapın!"
"Aşkım sen de bana sarıl." Jinyoung kollarını açmış Yugyeom'a bakarken kıkırdadım. Yugyeom yüzünü buruşturdu. "O kadar da düşmedim." Jinyoung dil çıkarmıştı. "Ben de sana çok meraklıydım."
Gözüme on bire gelen saat çarpınca kafamı kaldırıp Jungkook'a baktım. "Kuzenin, Hyeri ne zaman geliyor?" "Yarım saate burada olur." Cevabımı alsam da yüzünü izlemeye devam ettim. Elinin tersiyle yanağımı okşadı yavaşça.
"You are everything in this world to me
Harder, so it hurts, hold me tight
We shared something
And you can't make it nothing
I hope you don't forever
You are my
Day by day
Summer, winter"*Benim için dünyaya bedelsin
Daha sıkı sarıl bana, daha güçlü, acıt bedenimi
Seninle paylaştığımız bir şeyler var
Ve sen hiçbir şey yapmıyorsun
Umarım aklından çıkarmazsın, sen benim
Her günüm
Yazım, kışımsın*Gülümsedim yavaşça. O da benimle birlikte aynısını yapmıştı. Bir insanın sesi nasıl huzur verebilirdi? Onunki veriyordu işte. "Seni seviyorum."
"When you say that you love me
Feels like i'm walking across the sky
Tell me about forever, just one more time
When you say that you love me
I just need thoose words
That you'll never change, just one more time."*Beni sevdiğini söylediğinde
Bulutların üzerinde yürüyorum
Sonsuza kadar süreceğini söyle, sadece bir kez daha
Beni sevdiğini söylediğinde
Sadece tek bir şeyi daha söylemen yeter bana
Bunun asla değişmeyeceğini söyler misin, son bir kez daha*Gözlerimin buğulanmasını engelleyemedim. "Seni seviyorum ve bu değişmeyecek, söz." Dudaklarını alnıma bastırdı. Her hareketi o kadar yumuşak, o kadar sevgi dolu ve o kadar şefkatliydi ki ağlayasım geliyordu. Dünyanın en değerli kişisi gibi hissettiriyordu insanı.
O an kapı çalınca dudaklarına kaçamak bir öpücük bırakıp kalktım. İçeri giren kızın Hyeri olduğunu anlamıştım. Fazla güzel olması Jungkook ve ailesinde bunun genetik olduğunu düşünmeye itiyordu beni.
"Kim gelmiş?" Herkes mutfaktan çıkan Taehyung'a bakınca onun gözleri tek bir kişiye odaklanmıştı.
"Taehyung?"
"Hyeri?"İkisi aynı anda birbirinin adını söyleyince herkes şaşırsa da benim Jungkook'un kuzeni olan Hyeri'nin Taehyung'un hayatında derin izler bırakan Hyeri olduğunu anlamam uzun sürmemişti.
———
selaaam
nasılsınızşimdi öncelikle bu bölüm düz yazı çünkü ciddi ciddi texting fikri aklıma gelmiyor ağlayacağım
bu arada twitterda ficle ilgili bir kaç şey gördüm çok mutlu oldum teşekkür ederim😿❤️
neeyse
bu sefer cidden sonu angst olan fic hazırlığındayım....umarım başarılı olur ama her ihtimale karşı bölümleri bitirmeden yayımlamayacağım sanırımsizi seviyorum
❤️❤️❤️❤️❤️