13

14.7K 1.2K 299
                                    


"TAEHYUNG İNANAMAYACAKSIN!" Okuduğu dergiden kafasını kaldırdı. "Bu salaklıkla ne yapsan inanırım Jimin." Gözlerimi devirdim. "Şu an seninle uğraşamayacağım. Herneyse, anlatayım mı?"

Dergiyi tamamen kenara bırakıp dikleşti. "Anlat." "Bak şimdi ilk önce bir sorunumuz var, dün karanlıkken biri beni öptü." Kaşları çatıldı. "Jungkook mu?" "Hayır. O sonra öptü." Şaşkınlığı yüzünden kolayca okunuyordu. "Ne?!" Güldüm. "Dün beni öpen sen miydin diye sordum. Sonra da..."  devam etmek ve etmemek arasında kararsız kalmıştım çünkü kızacaktı, biliyordum. "Kızmak yok tamam mı? Sarılmasını söyledim. Sonra sarıldı, sonra da öptü. Sonra ben kızamadım yanağını öptüm. Bu kadar."

"Salaksın ne diyebilirim." Yine gözlerimi devirdim. Salak olduğumu biliyordum ama ne yapayım yani? Dayanamamıştım. "Of Taehyung! Bir kere de olumlu bir şey söyle!" Gülerek saçlarımı karıştırdı. "Kalbinin sesini dinle velet." Sahte bir sinirle çıkıştım. "Aramızda sadece 2 yaş var!" Çocukken de böyle dalga geçiyordu. "Ben çıkıyorum. Yura ile bir yere gideceğim." Dişlerimi göstererek imayla sırıttım. "Oooo! Anladım ben," "Kes sesini." Ardından çıkınca ben de odama çıktım. Okula gitmem gerekti.

——————————————————

"Jimin!" Eve gitmeyi planlarken seslenen Yugyeom'a ilerledim. Dört kişilerdi. "Selam çocuklar." Sırayla hepsine sarılırken sıra Jungkook'a gelince o sarılmayacağımı düşünüp telefonuna bakarken tek kolumu boynuna sarıp çaktırmadan yanağını öptüm.

Yüzünün morarmasına gülmek istesem de bozuntuya vermedim. "Jimin sana Jinyoung Bay Kim'in arkasından konuşurken o anda gelen Bay Kim'den bahsetmiş miydik?" Dehşetle Jinyoung'a baktım. "Yaşıyorsun?" Jinyoung umutsuzca kafasını iki yana salladı. "Önümüzdeki sekiz sene aynı dersten kalarak üniversitede tarih yazacağım sanırım." Kahkaha attım. "Senin adına baya üzüldüm şu an." Gerçekten işi zordu.

Yugyeom'un elindeki kitabı görünce ona doğru uzandım. Tabii ki elimi bilerek Jungkook'un eline değdirmemiştim. Aynı zamanda tabii ki ani şeyler yaptığımda şaşkınlıktan kızaran yüzü hoşuma gitmiyordu. Ayrıca bunlardan daha komik bir şey varsa o da aşırı tepki vereceğimden korkup bir şey yapmamasıydı.

Yugyeom ve arkadaşı gidince Jinyoung bana döndü. "Eve bırakabilirim?" "Aslında..." Jungkook'a baktım. "Jungkook'a sözüm var." "Tamam o zaman iyi akşamlar size." Jungkook gergince nefesini verdi. "Geçiştirmek için söyledin sanırım, görüşürüz."

"Hey, nereye? Ciddiydim. Beni eve bırak." Gülümser gibi olsa da toparlandı. "Eve mi? Ben? Emin misin?" Gözlerimi devirdim. "Bırakmayacaksan başkasıyla gidebilirim." "Yo, hayır! Ben bırakırım." "Güzel, gidelim." Biri çıkıp Jungkook'un böyle bir değişim geçireceğini söylese oturup iki saat gülerdim herhalde.

Sıkışık otobüs ilk defa işime yaramıştı. Yaklaşık iki dakika önce geçirdiğim düşme tehlikesinden sonra belimde duran Jungkook'un eli terleten dakikalar geçirmemi sağlıyordu. Astımı olan birinin burada ölmeme ihtimali yoktu ayrıca.

"Amacını anlayamıyorum." Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Şu an bunu konuşmayacaktım. "Piercing'ini seviyordum." "Ben de sarı saçlarını." Gözlerimi devirmek istesem de yapmadım. "Misilleme mi yapıyorsun?" Gözlerini kıstı. "Misilleme? Senin bana başkalarıyla fotoğraf attığın gibi mi?" Sinirimi bozmaya başlıyordu. Sessiz kaldım, zaten evime gelmiştik.

Sessiz geçen yürüyüşün ardından kapının önüne gelince durduk. "Jungkook," gözlerimi kaçırdım. "o fotoğraflar...internettendi." Dudaklarını ıslattı. "Hayatım." Yumuşak ve huzur dolu sesinin ardından alt dudağımı öpüp geri çekilince şaşırmıştım.

"Sensin hayatım!" Sırıttı. "Biliyorum." Kaşlarımı çattım. Ben öyle demek istememiştim ki! "Öyle demedim." Hafifçe kafasını sallayıp ellerini yanaklarıma yerleştirdikten sonra mırıldandı. "Eve gir hadi, rüzgar başladı."  El sallayıp içeri girdim. Buna da iyi davranınca birden atağa geçmişti. Ofladım. Bu kadar çabuk savunmasız kalmamam gerekliydi.

barista 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin