:)
—"Jinyoung'un nesi var?" Jungkook bakışlarını Jimin'den çekip Jinyoung'a dikti. Her zamankinden fazla farklı olarak durgundu. Sabahtan beri Jungkook'u sinirlendirmemişti bile. "Bilmem." Jimin kalkarken konuştu. "Sen konuş, ben bir saate gelirim." "Nereye?" "İlerideki kafeye, dün bahsettiğim arkadaşım gelmiş." "İyi tamam."
Jimin çıkınca Jungkook yanındaki yastığı Jinyoung'a fırlattı. "Anlat." "Neyi?" "Ne olduğunu." Jinyoung iyice geriye yaslanıp ofladı. "Sevgili yapmış." Jungkook gülme isteğini bastırmaya çalışırken konuştu zorlukla. "Bir türlü açılamadığın kız mı?" Kafasını salladı dalgınca Jinyoung. "Evet."
Jungkook şaşırdığını inkar edemezdi. Jinyoung'un her zamanki öylesine beğendiği kızlardan biri olduğunu düşünüyordu açıkcası. "Emin misin doğru kişinin o olduğuna? Şu ana kadar milyon kıza aşığım diye geldin ve bir ay bile sürmedi." "Jimin'e karşı ne hissediyorsun...yani Jimin senin için ne?"
Gülümsedi Jungkook. "Hayatım. O olmazsa olmazmış gibi...olmaz da zaten. Üzülüyorum, sarılıyor, geçiyor. Sinirleniyorum, gülümsüyor, geçiyor. Canım acıyor, öpüyor, yine geçiyor. Gerçekten her şeyim oldu. Jimin yokken bir kız vardı ya, neden ayrıldın birden diye sorup duruyordunuz. Jimin sarılmıştı üç gün önce. Ona o ara kötü davransam da hızlanan kalbimi fark edecek diye şekilden şekile girmiştim. Bir gün normalde kahveleri benim vermem gerekirken sıra ona gelince başka bir çalışanı çağırıp yüzüne bakmadan içeri geçmiştim. Gözleri dolmuştu, hatırlıyorum. Hala iğrenç hissediyorum mesela o gün için. Ağlayınca dünya duruyormuş gibi. Onu üzen her şeyi yok etmek istiyorum. Kavga ettiğimizde hastayken gideceğim diye ağlamıştı ya bir keresinde, hayatımda hiç o kadar çaresiz ve kötü hissetmemiştim. Kafasını omuzuma yaslayınca beş dakika geçmeden uyuyakalıyor bazen, dünyanın en sevimli şeyi. Gülünce düzgün göremediği için sendeliyor, tutuyorum yine dünyanın en sevimli şeyi. Kalbim sıkışıyor sevgiden."
"AĞLIYORUM OROSPU ÇOCUĞU SUS ARTIK YETER SUS SUS!"
Jungkook arkasına yaslandı gözlerini devirerek. "Sen istedin." "Ağlatacağını düşünmemiştim." "Salak, cidden ağlıyorsun." "Bunları Jimin'e de anlat, mutlu olsun kelebeğim." "Hayır." "NİYE?" "Utanırım." Jinyoung kahkaha atmaya başlayınca Jungkook ikinci bir yastığı Jinyoung'a fırlattı. "Kes sesini."
"JUNGKOOK! Jimin'in profiline bak!" Gördüğü fotoğraf ile kaşları çatılan Jungkook yanağını dişledi sinirle. "Tavşancık kıskandı." "Sus."
"Ben geldim!" Giderkenki hallerinin tam tersi gülen bir Jinyoung ve sinirden bacağını sallayıp küpesiyle uğraşan Jungkook görmeyi beklemiyordu Jimin. "Ne oluyor burada?" "Gerçekten gerek var mıydı o fotoğrafa, soruyorum sadece." "Ne diyor bu?" Jinyoung alayla cevapladı Jimini. "Kıskandı."
Koltuğun arkasında olan Jimin kollarını Jungkook'un boynuna doladı. "Sevgilim?" "Ne var?" "Ne mi var? Ne oldu sana?" "Hiç ne olsun? Bir şey yok." "Altı üstü bir fotoğraf." "Öyle." Jimin artık sinirlenerek geri çekti kollarını. Jungkook'un tepkisini gereksiz bulmuştu. "Uğraşmayacağım."
"KÜÇÜK YUGGIE'Mİ ÇOK ÖZLEDİM!" Jinyoung'un ağlamaklı sesiyle kafasını salladı Jimin. "Ben de..." Eğitimi için bir süreliğine yurt dışına yerleşen Yugyeom'un yokluğu fazlasıyla belli oluyordu. "Sooyun kelebeğim de ağlıyordu geçen gün." "Haftaya gelme ihtimali varmış." "Harika bir şaka planladım!" Gözlerini devirdi Jimin. "Bıkmıyorsun."
Telefonu titreyen Jimin ekrandaki Jinyoung ismini görünce karşısında oturan Jinyoung'a baktı anlamsızca. Bir saniye geçmeden tekrar ekran ışığı yanınca Jimin mesaj kutusuna girdi merakla.
Bir sesli mesajın altında kulaklıkla dinle yazıyordu. Jimin havalanan kaşlarıyla arka cebindeki kulaklığı çıkardı. Başlattığı ses kaydında Jungkook'un sesini duymayı beklemiyordu.