29

12.2K 772 557
                                    


Jungkook hızla merdivenleri çıkıp Taehyung'un olduğu odanın katına çıktı. Gözleri Jimin'i ararken sırtı duvara yaslı, dizlerini kendine çekmiş bir şekilde görünce panikle yanına gitti. "Jimin?" Jimin sadece boş bakışlarını Jungkook'a çevirmekle yetinmişti.

Jungkook ne yapacağını bilemez halde öylece durduğu bir kaç saniyenin ardından Jimin'in ellerini tuttu. Öğrendiğine göre Taehyung'un durumu kötü değildi. "Hastasın zaten...yerde oturma. Kalk hadi." Jimin itiraz etmek yerine kalktı yavaşça.

"Jungkook..." Jimin Taehyung'un kaza geçirdiği haberini aldığından beri ilk defa akan gözyaşlarıyla sanki onu bekliyormuş gibi kollarını Jungkook'un bedenine sardı. "ya ona bir şey olursa?" "Durumu iyiymiş, bir şey olmayacak Jimin." Jungkook sıkıca sardı kollarının arasındaki bedeni. Jimin'in Taehyung'u ne kadar sevdiğini biliyordu. "Hyeri nerede?" Jimin hafifçe geri çekildi. "Sakinleştirici yaptılar, odada."

Jungkook dudaklarını Jimin'in ıslak yanaklarına bastırdı. "Doktorla konuşup geleceğim tamam mı?" "Buradayım ben."

Jungkook alt katta bulduğu doktorla konuşmuş, Taehyung'un gayet iyi olduğunu ameliyata bile gerek kalmadığını öğrenmişti. Hyeri'ye bakmak için onun odasına gidecek olsa da Jimin'in yalnız olduğu aklına gelince tekrar onun yanına gitmeye karar verdi. Merdivenleri çıktığında bakışlarını yerden çekip boş koridora çevirince gördüğü Yoongi ve Jimin ile olduğu yerde kalmıştı.

Jimin çatık kaşlarla ona yaklaşan Yoongi'yi durdurup geri çekilse de Jungkook ne düşüneceğini veya ne yapacağını bilmiyordu. Tam gidecekken Jimin'in bileğini tutan Yoongi ile sabrının son kırıntılarını harcayıp yanlarına adımladı.

Jimin'den

"Ne yapıyorsun ya!" Bileğimi o kadar sıkıyordu ki bir kaç dakikaya kangren olmam kaçınılmazdı. "Dinleyeceksin." "Dinlemeyeceğim. Git başımdan." Tam konuşacaktı ki birden yediği yumrukla geriye sendeledi. Şaşkınlıktan çok Jungkook'un yine yanlış anlayacağı korkusu tüm bedenimi sarmıştı.

Onlar birbirine bağırarak bir şeyler söylese de duymuyordum bile. Zorlukla kenardaki sandalyeye geçtim. Bu sefer affetmeyeceğine emindim, haklıydı da. Bir kaç dakika sonra yanımda hissettiğim hareketlilikle oraya baktım. Dolu gözlerimi gözlerine dikmiş, kızgınlık, öfke, kırgınlık gibi şeyler arasam da yoktu. Hatta hiçbir şey yoktu bakışlarında.

"O birden geldi, burada olduğunu bile bilmiyordum yemin ederim. Konuşmak isteyince hayır dedim, tam gidecekken bileğimi tuttu." Bir şey demesini beklesem de demedi. Tanrı aşkına, gözyaşlarım durdurmanın bir yolu olmalıydı, konuşamıyordum bile. "Jungkook...bana inanmıyorsun ve haklısın da. Özür dilerim gerçekten özür dilerim. İğrenç biriyim. Seni kırıp duruyorum, bunu hak etmiyorsun. Ben...bu sefer affet diyemem..." Tamam, belki bir suçum yoktu ama kendimi savunamıyordum da. Belki Yoongi yanıma geldiğinde gitmek varken burda ne aradığını sormasam böyle olmayacaktı, ya da o gün oraya gitmesem.

Bir şey demiyordu, yanlış anlamıştı işte. Ben olsam ben de anlardım, bağırıp çağırırdım hatta. Ama o, o kadar sakin ve normaldi ki hiçbir şey yok sanırdınız. İç çekip sakince konuşmaya başladım. "Bir şey söyle en azından. İstemiyorum de, senden nefret ediyorum de, iğrençsin de, git de."

"İstiyorum, seni seviyorum, dünyanın en güzel şeyisin, hep yanımda kal." Ne? Şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Nasıl?" "Gördüm sizi." Dudaklarının dudaklarımla buluştuğu yaklaşık on beş saniye koridorun boş olması büyük bir şanstı sanırım. "Bu arada...bir daha iğrenç biri olduğunla ilgili saçmalarsan bozuşuruz. Veya sana git deyip bırakabileceğimle ilgili. En önemlisi sana inanmadığımla ilgili. Kırıldım, evet. Ama sana inanmadığım için değil. O gün bana haber bile vermediğin için, elini tutmasına izin verdiğin için kırıldım."

barista 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin