Çantamın tek omuzumdan düşen askısını düzelttim. Otobüsü kaçırdığım için eve kadar yürümek zorunda kalmıştım ve daha yolun yarısını gittiğimin farkındalığıyla yere oturup zihin gücüyle ışınlanmak istiyordum.Yine de uzakta gördüğüm otobüs durağından otobüs saatlerine bakabilirdim. Tek umudum yakın saatlerde olmasıydı. Yirmi üç adım sonunda vardığım duraktaki tabelaya baktım. Güldüm, bugün şanslıydım. Evimin biraz uzağında inecek olsam da on dakika sonra vardı.
Tek başıma durakta beklerken o sırada biri geldi. Kafası yere eğik, kırmızı sweatinin kapüşonu kafasındaydı. Ben sıkıntıdan onu incelerken kafasını kaldırdı.
O an gözlerimiz buluştu,
Benden önce onun gözleri doldu.
Bacaklarım bedenimi taşıyamayacakmış gibi hissettim,
Kalbim atmayı bırakmış gibi.
Yanağımdan süzülen gözyaşlarını umursamadım,
On ay sonra karşıma çıkışına değildi aslında göz yaşım.
Ben gittiği için mutlu olduğunu düşünüp ona olan nefretimi büyütmüşken onun bu kadar çökmüş olmasınaydı.
Hem kendi gitmiş, hem de bu kadar berbat görünmesini kabullenemezdim."Jimin," bana doğru bir adım atmışken geriye gittim. Gerçekten ne konuşmak ne de dinlemek istiyordum. "Jimin lütfen." Çaresiz sesi beni kandıramayacaktı, öyle değil mi? O sırada gelen otobüse binsem de peşimden o da bindi.
Otobüsün sıkışık olduğuna sevinmeliydim, arkada kalmıştı. Gerçi sıkışık otobüsün daralan nefesime yardımcı olduğu söylenemezdi. Titreyen ellerimle olabildiğince sıkı tutundum demirlere. Gözlerini sürekli üstümde hissettiğim yedi dakikanın ardından son durakta inmek zorunda kaldım.
"Jimin dur artık," Ben arkama bile bakmadan hızlı hızlı yürürken devam etti. "yalvarırım." Güçsüz sesine karşı gözlerimi yumdum. Sinirimi bozuyordu. Aşık olduğum adamın bu kadar çaresiz olması sinirimi bozuyordu. Tanıdığımdaki kişiliğine zıt bir şekilde karşıma geçip suçluymuş gibi yalvarması sinirimi bozuyordu. Jeon Jungkook sinirimi çok bozuyordu.
O an fark ettim, aslında ben onu hiç boş yere gittiğini düşünerek suçlayamamıştım. Şu an inatla beni durdurup mantıklı bir açıklama sunması beklerken o kendine bile güveni yokken bana yalvarıyordu.
En son eve geldiğimde merdiveni çıkamadan kolumu tuttu. Bırak diyememiştim. "Bana bak," inatla arkasındaki ağaca sabitledim gözlerimi. "Jimin." İlk önce kolumu kurtarıp gözlerimi gözlerine diktim. Sıkıntıyla nefesini dışarı verdi. "Şöyle bakma," Sorarcasına kaşlarımı kaldırdım. "nefret ediyormuş gibi."
"Ediyorum çünkü. Senden nefret ediyorum Jungkook." Gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığını umursamamalıydım. "Ayrıca...şu haline bak. Hem kendin terk edip hem de yüzsüzce karşıma bu halde çıkıyorsun. Dalga falan mı geçiyorsun sen benimle?"
Bir şey demesine izin vermeden eve girdim. Tanrım. Şaka gibiydi. Gelmişti, görmüştüm ve iyiydi. Islak yanaklarımı silip Taehyung'un evde olmamasına şükrederek odama çıktım. Sürekli çevremde dolaşacağına emindim ve o böyle yaptıkça sinirimin de en hızlı şekilde eriyeceğini istemesem de biliyordum.
————————————
"Jimin!" Taehyung abartı bir tavırla ismimi söyleyince ne olduğunu bilsem de mırıldandım. "Efendim?" "O aptal gelmiş. Tanrım, kurtulamıyoruz. Gerçekten kurtulamıyoruz." Gözlerimi devirdim. Kurtulmak isteyen kimdi ki?
Yanımıza ilerlediğini anlayınca ikinci kez göz devirmek zorunda kaldım. Yüzündeki tatlı gülümsemeyle konuştu. "Jimin. Konuşabilir miyiz?" Dünki haline göre oldukça toparlanmış görüntüsünü inceledim. O saçma halinden sonra bunu tercih ederdim. "Konuşamayız Jungkook."
"Gerçek bir açıklamayı hak ediyorsun. Affet demiyorum ama bırak da anlatayım." Dişlerimi birbirine bastırdım. Ne dese engellenemez bir şekilde sinir oluyordum. "Açıklamayı en başından beri hak ediyorum ve bu aklına yeni mi geldi?" İki saniyeliğine gözlerini yumup açtı. Verdiği sıkıntılı nefesin ardından konuştu. "En başında söylesem itiraz edecektin, gelirdin. Biliyoruz."
"Hala gitmeni haklı görüyorsun! Kafayı mı yedin sen?" "Anlatayım." Daha fazla uzatmama gerek yoktu sanırım. "Peki. Ama inanmazsam veya saçmaysa inan, bu son görüşmemiz olur." Kafasını sallayıp kampüsün arka tarafına ilerleyince ona ayak uydurdum.
Köşedeki banka geçmişti, biraz uzağına oturdum. "Acele et, dersim var." Kafasını eğip bir kaç saniye sonra yüzüme baktı. Gözleri yüzümün ardından saçlarımda gezindi, siyah olmasa da ona yakındı. Yüzündeki buruk gülümsemeyi yakaladığımda yutkundum.
"Sana gelen tehdit mesajları..." İrkilmiştim, fazla korkutuculardı ve geneli Jungkook ile ayrılmamızla ilgiliydi. "onları yapan babammış. " Kaşlarım çatıldı, devam etmesini bekledim. "Ayrılmamızı istedi. Karşı çıkınca da seni öne sürdü." İnanmamamdan korkar gibi tereddütle gözlerime baktı. "İnan bana yapardı ve ben o riski göze alamazdım."
Hiçbir tepki vermeden sesimi düz tutmaya çalıştım. "Ne değişti?" "Ölmüş." Babası ölmüş birine göre fazla normaldi. Zihnimi okumuş gibi mırıldandı. "Üzülmedim. İstediği herkesin acımasız bir şekilde gözünü kırpmadan canını yakan bir babam olmasındansa olmamasını tercih ederim." Fakat her ne kadar kabul etmese de herkes üzülürdü.
Ne yapacağımı bilmiyordum ama aklımda olan tek şeyi söyledim. "Ölmese gelmeyecektin Jungkook." Yüzüme yaklaştı, hafifçe elini yanağımda gezdirip fısıldadı. "Gelirdim. Yemin ederim gelirdim."
Derin bir nefes verip ayağa kalktım. Kabaca anlatsa da ufak tefek ayrıntıları sonra öğrenecektim. Şu anlık ne yapacağımı bilmesem de hemen affetmek aptallık olurdu.
—————
Selaaam
Dün kitap gidince baya bir panik oldum ama sabah kalkınca geri gelmişti sevindim baya
Wattpad'in hatası olduğunu kitapların bu ara gidip geldiğini söylemişsiniz ama bilmediğim için korkutucu anlar yaşadım
Ayrıca kitabın kayboluşuyla ilgili attığım bölümdeki yorumlarınız için kocaman teşekkür ederimm[bölümü sildiğim için yanıtlayamadım:(]
ayrıca bende görünüyor nereden ss atayım falan demiş çoğunuz çoook duygulandım....
sizi seviyorum
💗💗💗💗💗💗