"Sana ne oldu?" Gülümsemeye çalıştım Yugyeom'a. "Ne olabilir ki? Hiçbir şey." "İyi yalancısın...ama ben yemem." Yanaklarımı şişirdim. "Önemli bir şey değil." Tam konuşacakken telefonu çalınca açtı daha kim olduğuna bakmadan.
Dinlerken yüzündeki şaşkınlığı görseniz oturup yarım saat gülerdiniz. Telefonu kapatıp dehşetle bana bakınca kaşlarımı çattım. "Ne oluyor?" "Siz? Jungkook ve sen? Sen ve Jungkook? Kavga etmişsiniz? Siz ve kavga?"
Nefesimi verdim sıkıntıyla. "Tartıştık...kavga değil!" "Nasıl olabilir bu?" "Yugyeom sus veya seni döveceğim." "Tamam ya sustum. Pizza ister misin? Hem mısır da koydurturum, hazır Jungkook yokken." "Olur."
yazardan...
"Jungkook'um, yavru tavşanım, annene her şeyi anlatabilirsin." Gözlerini devirdi Jungkook. "Jinyoung siktir git artık." "Seni böyle mi bırakayım!!!" "Ne olur bırak." "Jinyoung sus artık." Taehyung da müdahale edince kollarını göğsünde bağladı Jinyoung. "İyilik de yaramıyor! Gidip Jimin'imi teselli ederim daha iyi!"
Taehyung umursamadan Jungkook'a döndü. "Boşuna böyle tartışmadınız herhalde, sebebi neydi?" "Jimin ve kıskançlık krizleri." Taehyung duyduğu şeyle neredeyse gülecekti. "Jimin ve kıskançlık krizi?" Onaylar gibi kafa salladı Jungkook. "Pek gerçek durmuyor biliyorum ama öyle." "Vay be." "Kurabiyem, emin misin sen ve kıskançlık krizlerin olmadığına." "Eminim Jinyoung."
Kafasını dizlerine koyarken mırıldandı Jungkook. "Çok özledim." "Kaç gündür bize söylemeyip kendi kendinize çözülmesini bekliyorsunuz?" Taehyung'un imalı sesine düz bir tonda karşılık verdi Jungkook. "İki gün." "Nasıl dayanmışlar bunlar iki gün?" "Dayanamıyorum zaten Jinyoung."
"Bugün Hyeri ile evlilik yıldönümümüz ve bize geliyorsunuz, barışın." Jungkook boş boş baktı Taehyung'a. "Evlilik şeyinizi niye bizle kutluyorsunuz?" "Tatilden dün sabah geldik zaten. Ben de size çok meraklı değilim ayrıca. Hyeri istedi." Omuz silkti Jungkook. Gitmeyi düşünmüyordu zaten. "Geleceksin gerizekalı, kendi kendine triplere girme boşuna."
————————
Jungkook gözlerini karşısındaki Jimin'de gezdirdi. Gözleri şişmişti. Canı acımıştı Jungkook'un. Sebebi ne olursa olsun onu ağlatmak berbat hissettiriyordu.
"Kelebeğim nerede?" "Annemlerde." "Çocuğunuz niye kutlamıyor bu özel geceyi?" "Karşılıklı içki içerdiniz değil mi?" Jimin kıkırdamıştı Taehyung'un Jinyoung'a söylediği şeye. Jungkook yüzündeki istemsiz gülümsemeyi sildi hızlıca. Jimin gülünce otomatik olarak o da gülüyordu artık.
"JIMIN!" İçeri giren Jackson'a bakmıştı herkes. "Aradığımız çikolatayı buldum!" "Ciddi misin? Onu konuşalı iki hafta oldu!" Jackson gülümsedi tek gözünü kırparken. "Bulurum demiştim." "Satılmıyor diye biliyordum!" Jimin gülerek Jackson'ın uzattığı çikolatayı aldı.
Jimin'den
Bitirdiğim çikolata çöpünü masaya bıraktım. Dünyanın en güzel ikinci şeyi olabilirdi. Yine aklıma gelen dünyanın en güzel birinci şeyine kaydı gözlerim. Telefonuyla uğraşıyordu.
Bir kaç kere bana bakarken dolan gözlerini fark etsem de benimle göz göze gelmeden hemen kaçırıyordu gözlerini.
Yanıma gelmek için neyi bekliyordu acaba? Ya da ben yanına gitmek için neyi bekliyordum? Sıkıntıyla nefesimi verip yerdeki kırmızı-siyah balonlara basmamaya çalışarak karşı koltuğa geçtim. Kıpırdamamıştı bile...Beyaz spor ayakkabılarım ve bol kot pantolonumun arasında kalan desenli çoraplarımı izledim bir kaç saniye.