7.Bölüm~

571 45 2
                                    

Koronis geleli bir hafta olmuştu. Her gün,her gece gelir diye odamda yalnız duruyordum. Apollon gelince ortadan kaybolmuştu. Benimle yalnız konuşmak istiyordu anlaşılan. Sabırla geleceği zamanı bekledim ama artık sabrım tükenmeye başlayacaktı. Konuştuklarımızı hatırlamasam hayal gördüğümü bile düşünmeye başlayacaktım. Apollon kim olduğunu sormadı ama hafiften araştırmaya başladığını hissedebiliyordum. Aurora ve titan konusunda ikimiz de hassastık çünkü. Yeni bir vakayı kaldıramayabilirdik.

Derin bir nefes alıp yataktan kalktım. Gelmiyordu işte. Pencereden artık erimekte olan karlara baktım. Hava hâlâ soğuk görünüyordu ama artık ara sıra güneş yüzünü göstermeye başlamıştı. Masanın üzerinde duran kitaba baktım. Koronis kelimesini hangi bölümde arayacağımı bile bilmiyordum ki. Hakkında bildiğim tek şey adıydı. İçimde filizlenen korkuyla kalbimi tuttum. Eğer ölümsüz olmasaydım kalbimle ilgili bir atak geçirebilirdim. Odadan çıkıp kapıyı arkamdan kapattım. Artık birine Koronis'in kim olduğunu sormam gerekiyordu ya da en azından titan isimlerini. Hera olmazdı. Onu kandırmak çok zordu. Üstelik bir terslik olduğunu anlar ve sürekli sıkıştırırdı beni. En iyisi başka birine sormaktı. Ama kim? Aklıma Artemis geldi. Diğerlerine göre genç bir tanrıçaydı. Her kişiyi bilemeyebilirdi. Koridora baktım. Gözüme zırh parlaklığındaki kapı takıldı. Tabi ya,Athena! Bilgelik tanrıçası kadar kim bilebilirdi? Adımlarımı hızlandırıp kapısının önünde durdum. Yüzüme bir gülümseme yerleştirmeye çalıştım. Kapıya hafifçe vurdum.
"Girin," dedi. İçeri girip gülümsedim ve geçen sefer oturduğum koltuğa oturdum. Athena ne oldu der gibi bakıyordu.
"Şey ben kitapta bir konuyu tam bulamadım da. Titanları merak ediyorum. İsimlerini bulamadım," dedim tedirgin bir sesle. Athena gülümseyerek bakınca rahatladım.
"Bu kitap o kadar eski zamanlara dayanmıyor. Bulamaman normal. Bildiğin gibi Kronos vardı. Komutanı Atlas. Titanlar etkiler yaratan bir olaya karışmadıysalar adları pek bilinmez. Epey titan varmış eskiden. Babamlar Kronos'u Tartarus'a kapatınca onlar da hapsoldular. Dünyanın değişik yerlerindeler. Aurora bir tanesine denk gelmişti işte."
Yutkundum.
"İçlerinde Koronis adında biri var mıydı?" Dedim çekinerek. Sonunda söylemiştim işte. İçimden büyük bir yükün kalktığını hissettim. Athena kaşlarını çatıp bir süre düşündü.
"Öyle bir titanı hatırlamıyorum. Sanırım yoktu." Durdu. "Yine de Koronis ismi çok tanıdık geldi. Öyle birini hatırlıyor gibiyim. Zeus'un eşlerinden biri olabilir mi?"
Başımı dikleştirdim.
"Zeus'un tek eşi var. O da annem. Diğerleri önemli değil. Her neyse. Bu konuyu anneme soramam. En iyisi bir ara Artemis'e sormak. Yardımın için teşekkürler."
Kitabı masaya bıraktım ve çıktım. Titan olmadığı için çok sevinmiştim. Bana zarar veremezdi. İstediği zaman gelebilirdi. Uzaktan izlerdi işte. Sadece o kadar. Gülümseyip odama yöneldim. Vakit tam da çiçeklerimle ilgilenme vaktiydi. Bu sevinçli haberin üzerine onlarla keyifle ilgilenebilirdim. Az ileriden sesler gelince başımı oraya çevirdim. Ses çıkarmadan yürüyüp başımı duvardan ileri uzattım. Aurora ve Leonidas birbirlerine aşkla bakıyorlardı. Sırtımı duvara dayayıp dinlemeye başladım. Leonidas Aurora'ya şiir okuyordu.

"Sabahları güneş senin saçlarından doğuyor.
Geceleri yıldızlar parlıyor gözlerinde.
Ayışığı saklı gülüşünde.
Gökkuşağı bile sönük kalır seni görse."

Ne güzel şiirdi bu. Daha önce hiç duymamıştım. Kesin kendi yazmıştı. Başımı çevirdiğim anda Hera ile burun buruna geldik. Bağırmadığım için şanslıydım. Dudağı yukarı doğru kıvrıldı.
"İtiraf et Aurora'yı gözetliyordun," dedi fısıldayarak. Kaşlarımı yukarı kaldırdım.
"Hiç te bile. Sadece denk geldim. Leonidas şiir okuyordu. Canım şiir dinlemek istedi. Ben senin gibi gizli gizli dinlemem."
Güldü. Koluma girince birlikte yürümeye başladık.
"O konuda beni artık anladığını varsayıyorum. Her anne çocuğunu merak eder ve izler. İçinden gelen bir şey bu. Engel olmak çok zordur."
Durup ona baktım. Gözlerinin içine.
"Beni izliyor muydun? Babamla yaşarken yani? Aklına geliyor muydum hiç?"
Gözlerim dolmuştu. Hera elimi tuttu. Teması güven vericiydi. Nefesini dışarı verdiğinde konuşmak için zaman kazanmaya çalıştığını anladım.
"Fırsat bulduğum her an izledim seni. Büyüdüğünü görmek güzeldi ama bir yandan da endişe vericiydi. Bir gün öleceğini biliyordum. İşte bunu izlemek acıların en büyüğü olacaktı." Durup gülümsedi. "O yüzden ölümsüzlüğü seçtiğin için bir kez daha teşekkür ederim."
Gülümseyip elini sıktım.

Bahçede tek başıma dolaşıyordum. En sevdiğim beyaz pelerinimin kapüşonunu başıma geçirdim. Kar seviyesi gittikçe azalıyordu.
"Rosa! Gelmeyecek misin?"
Kate ona verdiğim yüzük sayesinde bana sesleniyordu.
"Geliyorum," dedim sevecen bir sesle. Her zaman oturduğumuz tepeye ışınlandım. Oradalardı. Bakışlarım bir an Mirena'ya kaydı. Gülmeye başladım. Montunun içinde görebildiğim kadarıyla üç tane kazak vardı. Başında eşofman üstü,onun içinde bere,en üstte de montun kapüşonu vardı. Austin ve Kate ise sadece montlalardı. Başlarını bile örtmemişlerdi.
"Ne? Çok üşüyorum tamam mı?" Dedi Mirena kendini savunan bir sesle.
"Ares'in kızları üşümez," dedi Kate. Başı gururla dimdikti. Gülerek Austin'e baktım. Bana göz kırptı.
"Üşümez ama hasta olur," dedi Austin gülerek. Kate boğazını temizledi.
"O bayat yemektendi bir kere."
Austin herkes aynı yemeği yedi diye mırıldanırken konuyu değiştirmeye karar verdim.
"Yeterince çalışıyor musunuz siz? Ok atmaya mesela."
Kate içini çekince anladım. Onlara belli etmeden Artemis'i çağırdım. Arkamızda belirdiğini hissedebiliyordum. Gelip önümüzde durdu. Siyah pantolon üstlük takımını giymişti.
"Artemis!" Diye heyecanla bağırdı Kate. Artemis güldü.
"Selam Kate! Austin ve Mirena."
Hep bir ağızdan merhaba dediler. Artemis ellerini çırpıp ok takımını çıkardı.
"Yeterli çalışamadığınızı duydum. Ustasından ders almaya ne dersiniz?"
Bizimkilerin hayran bakışlarından çok sevindikleri belli oluyordu.

"Bravo Kate! Hadi Mirena daha iyi atabilirsin! Austin yayı biraz gevşet!"
Artemis geldiğinden beri hiç benimle konuşmamıştı. Austin,Mirena ve Kate halinden memnundu ama ben biraz sıkılmaya başlamıştım. Tam çalışma bitti akşam yemeği saati geldi.
"Görüşürüz," dedim Artemis'e hayran hayran bakan Kate'e. Bana bakmadan elini salladı. Diğerlerinde de durum aynıydı. Artemis'le birlikte Olimpos'a döndük.
"Bizimkiler sana bayılıyor," dedim gülerek. Gülümsedi.
"Biliyorum. Ben de onları çok seviyorum. Kate'in bana nasıl hayran hayran baktığını gördün mü?"
Gülmeye devam ediyordu. Birden aklıma ona Koronis kim diye sorsam ne tepki vereceği geldi. Tanıyor muydu acaba? Zeus'un eşlerinden biriyse belki tanırdı. Yine de bu konuşmanın yeri ve zamanı değildi.
"Çok tatlılar. Tanrı veya tanrıça görmek onlar için mükemmel bir şey. Sana ayrı hayranlar zaten. Yanlarına ara sıra böyle gelirsen eminim çok mutlu olurlar."
Artemis koluma girdi ve onun odasına gittik. Saatlerce konuştuk,güldük. Ne zaman sessizlik olsa aklıma Koronis kim diye sormak geldi ama kendimi zor da olsa tuttum. Eğer Zeus'un eşlerinden biriyse kendi annesini hatırlayıp üzülebilirdi. Şafak vakti Apollon geldi.
"Odamızda uzun zamandır seni bekliyorum. Birazdan gelir diye diye neredeyse sabah oldu. Ben de seni aramaya çıktım," dedi üzgün bir ses tonuyla. Bu konuşmaya odada çalıştığı belliydi.
"Kızlar gecesi," dedi Artemis. Ona uydum.
"Kızlar gecesi."
Apollon ceketini çıkarıp omuzlarına koydu. Kabadayılara benzemişti.
"Bu geceyi bozuyorum. Gidelim buralardan sevdiğim."
Gülmemek için kendimi zor tutarak uzattığı koluna girdim. Artemis üzgün üzgün bakıyordu ama ona ışıltılı bir gülümseme gönderince o da gülümsedi. Düğünümüzden beri ilk defa Apollon'un koluna girmiş yürüyordum. Yıllar da geçse hâlâ ona bu kadar yakınken kalbim deli gibi çarpıyordu. Gerçek aşk zaten sonsuzluk demek değil miydi? Uçsuz bucaksız masmavi bir deniz gibi ya da nerede başlayıp nerede bittiğini kestiremediğin dağlar gibi. Yıldızlar gibi mesela. Asla hepsini sayamacağını düşündüğün. Seni terk etmeyen,her sabah gördüğün. Bence en güzel sonsuzluk aşktı.

Madalyonun İntikamı{HK3}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin