4.Bölüm~

678 52 4
                                    

Yeni gelen eğitmen başını havaya kaldırdı.
"Başlayın!"
Bütün melezler müthiş bir gürültüyle koşmaya başladı. Kate en önlerdeydi. Austin hızla akan suda adeta dans ediyordu. Mirena için zor bir oyundu. Suya girince kötü hissediyordu. Çekinerek ilerledi. Parmaklarımı oynatıp suyla temas etmesini engelledim. Ne de olsa kardeş sayılırdık. Bana bakıp gülümsedi. Önemli değil demek için omuzlarımı kaldırıp indirdim. Gözden kaybolana kadar izledim onları. Esen rüzgarla saçlarım karışınca başımı kulübelere doğru çevirdim. Eskiden kaldığım kulübeye baktım. Orada olma hissini özlemiştim. Yavaş adımlarla oraya doğru ilerledim. Kulübe her zamanki gibi boştu. Benim hatıralarıma bekçilik yapıyordu sanki. Kapıyı itince gözlerimin önüne anılar doldu. Bu kapıdan ilk girdiğim günü hatırladım. Ne kadar da yalnız hissediyordum. Artemis ve Apollon ile ayrılmıştık. Annemin benden nefret ettiğini düşünüyordum. Hangi anne kızını bebekken bırakırdı? Oysa onu şimdi çok iyi anlıyordum. Bazen sevdiklerimizin iyiliği için onları bırakmamız gerekebilirdi. Bir zamanlar uyuduğum yatağa oturdum. Uyumak artık eski bir anı gibi geliyordu. Rüya görmeyi hâlâ çok özlüyordum. Gerçi Aurora neredeyse bana rüya gördürüyordu.
"Kutsal mekana gelmişsin."
Yerimde sıçradım. Kate bana gülümseyerek bakıyordu. Ne ara içeri girmişti?
"Oyun ne çabuk bitti," dedim merakla. Kaşlarını çatıp içini çekti.
"Kavga ettik. Oyunu bıraktım."
"Kate..."
Bakışlarını kaçırdı. Kimbilir ne olmuştu gene? Konuşmamak en iyisiydi. Konuyu değiştirdim.
"Ares'i özledin mi?"
Gülümsedi. Ne zaman Ares'in adı geçse böyle kocaman gülümsüyordu.
"Hem de çok. Beni ziyarete gelmiyor hiç. Görünce söyle ona," dedi kırgın ses tonuyla. Elini tuttum.
"Yasak ama ben seni görünmez olarak götürebilirim arada."
Boynuma sarıldı.
"Çok iyisin Rosa. Mükemmelsin,harikasın."
Güldüm.
"Tamam,tamam."

Oyun bitince dışarı çıktık. Çoğu kişinin yüzü ve kolları yara içindeydi. Bugün dövüşü abartmış görünüyorlardı. Hades'in oğlu James yüzünde büyük bir zafer ifadesiyle yürüyordu. Aklıma o anda bir soru geldi. Aslında onunla muhattap olmak istemiyordum ama ondan başkası da bunu bilemezdi. Yanına yaklaştım. Siyah gözleri beni kibirle süzdü.
"Sana bir şey sormak istiyorum. Ölüler yeraltını izinsiz terk edebilir mi?"
James'in dudağı yukarı kıvrıldı. Kılıcını elinde çevirdi.
"Benim bildiğim ölüler yeraltından çıkamaz. Babam izin vermez. Kaçmaya çalışanları köpekler ya da muhafızlar yakalar."
Yutkundum. Aklıma kaçırıldığım zaman Persephone'nin muhafızları bayılttığı gelmişti. Burnuma mahzenin ekşi kokusu gelmiş gibi yüzümü buruşturdum. James boş boş yüzüme bakıyordu. Boğazımı temizledim.
"Aklıma takılmıştı da teşekkürler," diyip yanından uzaklaştım.

Austin'in kolu çizilmişti. Basit bir çizik gibi duruyordu ama Mirena'nın gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Birini sevmek böyle bir şeydi işte. Ufacık bir şey olsa bile ona çok üzülüyordunuz. Austin'in odasındaki havuza girdik. Austin kolayını bulsa havuzun dibinde duracaktı sürekli. Kate gözlerini kapattığında birden dibe battı. Austin ona doğru atıldığında Kate gülerek yukarı çıktı. Aurora'nın kucağındaydı.
"Sizi izliyordum. Sonra canım yüzmek istedi," dedi muzip bir ifadeyle. Kate havuza inip ona parmağını sallamaya başladı.
"Yüzmede çok iyi olmasam ölebilirdim."
Austin gülmeye başladı.
"Sen mi çok iyisin? Parkurlardan neredeyse en son sen çıkıyorsun."
"Her neyse," diyen Kate saçlarını düzeltti.

Yemek vakti gelince Olimpos'a döndük. Büyük bahçede yürürken Aurora'nın koluna girdim. Gülümseyerek odalarına baktı.
"Mutlusun değil mi?" Dediğimde bana döndü.
"Şaka mı yapıyorsun?" Kalbinin üzerine elini koydu. "Mutluluktan kalbim patlayacakmış gibi hissediyorum."
Sarılarak içeri girdik. Leonidas kapıda bekliyordu. Aurora gidip ona sımsıkı sarıldı. Birlikte yürürlerken Aurora bir anlığına arkasına dönüp bana el salladı. Hera'nın yanına gitmeye karar verdim. Odasına varmıştım ki Zeus odasından çıkıyordu. Beni görünce gülümsedi. Ciddi ifademi bozmadım. Görmemezlikten gelerek odaya girmek üzereydim ki kolumu tutarak beni durdurdu. Yüzüne bakmadım.
"Hâlâ Aurora'nın sesini aldığım için bana kızgın mısın?"
O,sıradan biri değildi. Bir tanrıydı. İstese Aurora'nın suçsuz olduğunu öğrenebilirdi. Üstelik suçsuz olduğunu söylediğimiz halde Aurora'nın sesini almıştı.
"Kızgın değilim çünkü kızacağım birini göremiyorum karşımda. Sevdiğin birine kızılır değil mi?"
Bir anlığına hüzünlenir gibi oldu. Konuşmak için ağzını açtı ama sonra tekrar kapattı. Ağır adımlarla uzaklaşıp gözden kayboldu.
Hera,filmlerde kullanılan cam fanuslardan birine bakıyordu. Gözlerini kıstığı için birini izlediğini anlamıştım.
"Kimi izliyorsun?" Dediğimde başını kaldırıp bana baktı.
"Hades'i kontrol ediyorum. Yine bir numara yapmasın diye."
Başımı salladım. Hera bana mahcup gözlerle baktı. Sanki bir şey söylemek istiyor gibiydi. Konunun Zeus olduğuna bahse girebilirdim ama bir şey demedim. Mor koltuğa oturdum. Hera birden oturduğu yerde doğruldu.
"Odada bizden başka biri var," dedi etrafa bakınıp. İşte yine aynı şey oluyordu.
"Ben de bir kez aynı şeyi hissettim. Kim olduğu da zihnime dolmuyor. Tanrı veya tanrıça değilse kim olabilir?"
Hera yutkundu.
"Bilemiyorum. İzinsiz giriyor olabilir."
Elim boğazıma gitti. Korkuyla boynuma dokundum.
"Yine titanlardan biri kaçmış olabilir mi? Zeus'a haber versek mi?" Dedim huzursuzca.
"Önemli bir şey değilse Zeus küçük bir meseleyle beni oyaladınız diye çok kızar. Hades'e mi sorsak?"
Hades'le konuşmak istemiyordum.
"Persephone ile konuşacağım," diyip odadan çıktım. Çıkarken Hera'nın huzursuzca içini çektiğini gördüm.

Yatakta uzanırken aklımda düşünceler vardı. O kadar düşünceliydim ki Apollon'un geldiğini bile duymamıştım. Bana sarılınca kokusunu içime çektim.
"Seni çok seviyorum. Biliyorsun değil mi?" Dedi sıcak bir ses tonuyla.
"Biliyorum," diye fısıldadım boşluğa doğru. Hiç havamda değildim. Bütün gece bizi izleyenin kim olabileceğini düşündüm durdum.

Hera'ya Persephone ile konuşacağımı söylemiştim ama Persephone izinli değildi. Buraya gelemezdi. Benim yeraltına gitmem gerekiyordu. Hades'le karşılaşma ihtimalim yüksek olduğu için de gitmek istemiyordum. En iyisi Demeter'le konuşmaktı. O nasılsa iletirdi Persephone'ye. Demeter'in dallarla süslü kapısının önünde durdum. Derin bir nefes alıp kapıyı çaldım.
"Girin!" Dedi yumuşak ses tonuyla. İçeri girip kapıyı kapattım. Demeter çok hoş beyaz bir elbise giymişti. Üzerinde altın sarısı yaprağa benzeyen işlemeler vardı. Karşısındaki koltuğa oturdum.
"Benim Persephone'ye bir şey sormam lazım ama yeraltına gitmek istemiyorum. Sen ona sorar mısın?"
Gülümseyerek başını salladı.
"Birkaç defa beni görünmez olarak izleyen birini hissettim. Zihnimde belirmedi ama. Dün Hera'nın yanındayken o da hissetti. Acaba yine titanlardan biri mi kaçtı diye telaşlandık."
Kaşları çatılmıştı.
"Öyle bir şey olsa haberimiz olurdu. Yine de soracağım."
İçtenlikle gülümsedim. Teşekkür edip odadan ayrıldım. Koridorda yürürken babamı çok özlediğimi fark ettim. Onun yanına gidersem Hades'i görme ihtimalim çok azdı. Gözlerimi kapatıp odaklandım. Açtığımda babam az ötemde çiçeklere bakıyordu.
"Baba!" Diye bağırıp ona doğru koşmaya başladım. Sımsıkı sarıldık birbirimize.
"İyi misin?" Dediğimde hızla başını salladı.
"Çiçeklere bakıyordum. Bunun adı Rosa,bu da Aurora."
Gülümsedim. Onların yanına bir de beyaz bir gül oluşturdum.
"Bu da sen," dediğimde içtenlikle gülümsedi. Geçmişten konuşup güldük uzun süre. En komik anılarımızı hatırladık. Birlikte yemek yapma çalışmalarımız çok komikti. Epey zaman geçtikten sonra onunla vedalaştığımda karşıdaki bankta oturan sarışın bir kız gördüm. İyilerin yanında kalmasına rağmen bakışları kötü denecek derecedeydi. Çiçeklere takılan eteğimi düzeltip yine o tarafa baktım. Gitmişti. Tekrar babama el sallayıp Olimpos'a döndüm. Sarışın kızın bakışları hâlâ gözlerimin önündeydi.

Madalyonun İntikamı{HK3}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin