20.Bölüm~

488 44 4
                                    

Bütün gece beni öldürecekleri bir suç düşündüm. En sonunda buldum. Kesin öldürecekleri bir suç varsa o da kralı öldürmeye teşebbüs etmekti. O zaman kesin öldürürlerdi. İlk önce Britany ve Brandon ile vedalaşmam gerekiyordu. Bunun çok zor olacağını biliyordum ama bir vedayı da hak ediyorlardı.

Yataktan kalkıp siyah bir elbise giydim. Buradaki ölümüme yakışacaktı. Kapımı açıp koridora baktım. Her zamanki gibi koşturan hizmetçiler vardı. Derin bir nefes alıp Brandon'ın odasına yöneldim. Beni gören hizmetçiler başlarıyla selam veriyorlardı. Aynı şekilde selam verdim. Brandon'ın odasının kapısını çaldım.
"Girin."
İçeri girdiğimde bana yüzünde büyük bir gülümsemeyle baktı. Karşısındaki koltuğa oturdum.
"Nereden başlasam bilmiyorum. İyi ki seni tanımışım. Çok mutlu olacağına eminim."
Brandon kaşlarını çattı.
"Veda edecekmiş gibi konuşuyorsun."
Başımı salladım. Yanıma gelip elimi tuttu.
"Lütfen gitme. Seni seviyorum. Böyle bırakıp gidemezsin."
Gözlerine baktım. Ben Apollon'a aittim. Bütün varlığımla. Elimi kurtarıp ayağa kalktım. Engel olmadı. Babasını öldürmeye kalkınca benden nefret edecekti ne de olsa. Adımlarımı hızlandırıp Britany'nin odasına girdim. Pencereden dışarı bakıyordu.
"Günaydın," dedim sesimin titremesini engellemeye çalışarak. Bana bakıp gülümsedi. Koltuğa oturup onu yanıma çağırdım. Kucağıma oturdu. Saçlarını omuzlarından geri attım.
"Mutlusun değil mi?" Dediğimde başını salladı.
"Bak tatlım benim gitmem gerekiyor. Başka yerde bir ailem var. Seni tanımak çok güzeldi. Hiç üzülme olur mu?"
Ağlamaya başladı.
"Hani gitmeyecektin? Sarayda sevdiğim bir iki kişiden biri sensin. Sen yokken canım sıkılacak."
Gözlerim doldu. Cebimden onun için oluşturduğum madalyonu çıkardım.
"Bu madalyon sayesinde beni görebileceksin. Kimseye gösterme olur mu?"
Boynuma sarıldı.
"Ben madalyonu değil seni istiyorum."
Başını okşadım.
"Gitmem gerek. Yine mutlu olacaksın biliyorum."
Gözlerime baktı.
"Seni çok seviyorum."
Gülümsedim.
"Ben de."
Odadan çıkıp gözlerimi sildim. Kralın odası en üst katta olmalıydı. Mutfağa indim. Yaşlıca hizmetçi oradaydı.
"Kral yemeğini yedi mi?" Dediğimde bana baktı.
"Tepsisi hazır. Daha yemedi."
Güzel.
"Ben götürürüm."
Tepsiyi aldım. Odasına girdiğim anda krala saldıracaktım. İki kat çıktım. Kapıya vurdum.
"Girin."
Kral masanın başında oturuyordu. Kafasını kaldırıp bakmadı bile bana. Tepsiyi yatağa koydum. Elimde bir hançer oluşturdum. Kralın oturduğu masanın yanına gittiğimde beni fark etmemişti. Çevik bir hareketle hançeri boynuna dayadım.
"Sen..." Dedi nefretle. Hançeri biraz daha bastırdım. İnandırıcı olmam gerekiyordu. Kral beklemediğim bir çeviklikle beni kaldırıp yere attı. Hançeri de boynuma bastırdı.
"Seni hain! Nöbetçiler!"
Nöbetçiler içeri girip beni ayağa kaldırdılar. Kralın öfkeden gözleri kıpkırmızıydı.
"Beni öldürmeye çalıştı. Mahzene kapatın. Akşama asılacak."
En azından kafamı kesmeyeceklerdi. Nöbetçiler kollarıma girip beni odadan çıkardılar. Saraydakilerin bakışları arasında yürüdük. Brandon ve Britany de gürültüden dışarı çıkmışlardı.
"Ne oldu?" Dedi Brandon.
"Bu kadın kralı öldürmeye çalıştı."
Brandon ve Britany bana inanamaz gözlerle bakıyorlardı.

Büyük bir itiş kakıştan sonra mahzene girdim.
"Ne yemek ne su verilecek," dedi nöbetçi. Benim için hava hoştu. Yemek yemiyordum zaten. Ambrosia yaratıp içmeye başladım. Bir yandan da madalyonu açtım. Annemin görüntüsü belirdi.
"Anne,krala saldırdım. Akşama asacaklar beni. Dönüyorum."
Hera gülümsedi.
"Başaracağını biliyordum. Diğerlerine haber vereceğim."
Ekranı değişririp melez kampına çevirdim. Kate zaferle elini yukarı kaldırıyordu. Oyunu kazandığı belliydi. Gülümsedim. Onun adına sevinmiştim. Üçü bir araya geldiler. Kurtulacağımı bilmeye hakları vardı. Sanal görüntümü gönderdim.
"Rosa!" Dedi Mirena.
"Bu akşam kurtuluyorum buradan."
Sevinçle haykırdılar.
"Kurtulacağını biliyordum," dedi Kate. Sanal görüntümle onlara el salladım. Madalyonu kapatıp sihirle bir kitap oluşturdum. Okurken canım sıkılmazdı. Tam da dalmışken birinin geldiğini duydum. Gelen Brandon'dı.
"Neden yaptın Rosa? Seni bu kadar çok sevdiğimi biliyorken hem de."
Elleri parmaklıklardaydı. Başını da dayamıştı. Yerimden kalkıp yanına gittim. Elimi tuttu. Parmaklıklardan çıktığı kadarını çıkarıp elimi kalbinin üzerine koydu.
"Bu kalp sadece sana ait olacak."
Onun için çok üzülüyordum.
"Öyle deme. Yine iyi bir kızla tanışacaksın. Onu seveceksin. Evleneceksiniz."
Kolumu bırakıp elini yanağıma koydu. Hafifçe okşadı.
"Emin ol bir tek seni seveceğim. Seni son bir kez öpmeme izin verir misin?"
Yanaktan öperse bir şey olmazdı. Başımı sallayıp yanağımı uzattım. Brandon bana doğru uzandı. Gözlerimi kapattım. Apollon'un beni öptüğünü hayal edecektim. Her şey bir anda oldu. Brandon bir hamleyle yüzümü ona doğru çevirip dudaklarımı öpmeye başladı. Gözlerimi açtım. Kurtulamıyordum. Bu Apollon'a ihanete giriyordu. Sihirle Brandon'ı ittim. Gözleri hâlâ kapalıydı.
"Tanrım bu mükemmeldi."
Gözlerini açıp bana baktı. Hâlâ şoktaydım.
"Bu kadar yeter," dedi nöbetçi. Brandon kalktı.
"Seni hep seveceğimi unutma."
Gülümsemeye çalıştım. Brandon gitti. Bu çok kötü olmuştu. Resmen başkasıyla öpüşmüştüm. Apollon öğrenirse çok kızacaktı. Öğrenemezdi ki. Bir tek ben biliyordum. Madalyon yeşil ışık yaymaya başladı. Boynumdan çıkarıp açtım. Ekranda Apollon belirdi. Çok utanıyordum ama belli edemezdim.
"Rosa... Seni öyle çok özledim ki. Dönüyormuşsun," dedi özlemle. Başımı salladım.
"Beni asacaklar."
Bakışları dondu.
"Ne? Rosa bu çok acıtır. İnanamıyorum. Keşke diğerlerini öldürseydin. Yanına gelmeliyim."
Gülümsedim.
"Merak etme. Ölürken sizi düşüneceğim. Böylece canım acımayacak."
Apollon odada volta atıyordu.
"Gelip o herifleri öldüreceğim. Sana bunu yapamazlar."
Derin bir nefes aldım.
"Yanınıza gelmemin tek yolu bu. Diğerleri bütün tanıdıklarımın görünümünde. Onları öldüremem."
Nefesini dışarı verdi.
"Bir an evvel dön Rosa. Sensiz yapamıyorum."
Sanal görüntümü gönderdim. Apollon hemen sarıldı.
"Akşama geleceğim." Ayak sesleri duyuldu. "Kapatmam gerek. Ben gelene kadar görüntüm orada kalsın."
Madalyonu kapattığımda Apollon hâlâ görüntüme sarılıyordu. Nöbetçiler duvar gibi suratlarla gelip beni ayağa kaldırdılar. Asılmaya götürüldüğüm belliydi. Yol boyunca bana bakan üzgün gözler gördüm. Britany ağlıyordu. Brandon bir köşede durmuş boş bakışlarla bakıyordu. Nöbetçiler beni ipin asılı olduğu yüksekliğe çıkardılar. Kral tam karşımdaydı.
"Son bir sözün var mı?" Dedi nöbetçi. Boğazımı temizledim.
"Lütfen Britany ile daha çok ilgilenin. Bu duruma çok üzülüyor."
Kraliçe Britany'ye baktı. Britany gülümsüyordu. Kral elini havaya kaldırdı.
"Öldürün şu haini."
Cellat yanıma yaklaştı. Gözlerimi kapatıp kendimi sona hazırladım. İpin boynuma geçtiğini hissediyordum. Birazdan nefesim kesilecekti. Mutlu anılarımı düşündüm.
"Apollon,Aurora,anne,Kate,Austin,Mirena yanınıza geliyorum," diye mırıldandım. Cellat altımda duran tahtayı çekti. Müthiş bir nefes alma çabasıyla havada sallanıyordum. Britany'nin çığlığını duydum. İp boğazımı çelik bir el gibi sıkıyordu. Bilerek nefesimi tuttum. Bir an evvel ölmek istiyordum. Çırpınmam durdu. Beynim sustu. Sanırım artık ölmüştüm.

Madalyonun İntikamı{HK3}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin