18.Bölüm~

468 40 6
                                    

Apollon bana açıklama bekler gibi bakıyordu. Ondan ayrıldım.
"Richard senin ne işin var burada? Anneme senden ayrıldığımı söylemiştim. Seni bir daha görmek istemiyorum."
Sesim çok öfkeliydi. Richard kolumu tutunca Apollon araya girdi.
"Duymadın mı? Git buradan."
Richard bana tehditkar bir bakış atıp dışarı çıktı. Uzaklaşan Apollon'un peşinden gittim.
"Ayrılmıştım ve ben ondan bahsetmek istemedim. Zaten beni tehdit ediyordu. Brandon lütfen bana bak," dedim çaresizce. Apollon bana baktı. Gözlerinde kırgınlık vardı.
"Bunu senden öğrenmek isterdim. Darbe yemiş gibi oldum."
Dudaklarımı yaladım.
"Haklısın ama dediğim gibi ondan bahsetmek istemiyorum."
Elimi tuttu.
"Artık yalan yok. Tamam mı?" Dediğinde başımı salladım. Burada oluşum bile yalandı aslında.

Balo boyunca bazen dans ettik. Bazen dans edenleri izledik. Gecenin sonunda uykudan gözleri kapanan Britany'yi elinden tutup yukarı çıkardım. Yatağa yattığında elimi tuttu.
"Beni hiç bırakma Rosa," dedi uykulu sesiyle. Gözlerim dolu dolu gülümsemeye çalıştım. Elbet bir gün gidecektim.
"Olur."
Yine de şimdi bilmesi gerekmezdi. Gitmeden önce onunla vedalaşırdım. Üzerini örtüp dışarı çıktım. Odama gidip yatağa oturdum. Elim madalyona gitti. Çıkartıp elime aldım.
"Lanet olası madalyon! Hiçbir işe yaramıyorsun!"
Madalyonu karşı duvara fırlattım. Bir anda odanın içi yeşil ışıkla doldu. Işık madalyondan geliyordu. Sevinçle koşup madalyonu aldım. Düzelmişti demek ki. Elimi oynatıp parlayan ışığı kestim.
"Düzeldi. Sonunda."
Derin bir nefes aldım.
"Bana sevdiklerimi göster madalyon."
Buhardan ekran oluştu. Ekranda Aurora belirdi. Gözyaşlarıyla karışık gülümsedim. Aurora benim odamda yatağıma oturmuş boş bakışlarla etrafa bakıyordu.
"Anne neredesin? Yok mu oldun? Bir daha seni görebilecek miyim?"
Ağlıyordu. Elimle ekrana dokunmaya çalıştım. Elim içinden geçti. Kapı açılınca içeri Leonidas girdi.
"Demeter madalyonun güçlerini araştırıyormuş. Mutlaka bir çözüm bulacağız. Hera ve Apollon da anneni arıyorlar."
Aurora başını iki yana salladı.
"Kaç gün oldu bulamıyoruz. Belki de yok oldu. Koronis bulunmuş mu?"
Leonidas içini çekti.
"Hayır. Arıyorlar."
Aurora elindeki gülü kokladı.
"Keşke ondan geriye bir hatıra kalsaydı. Onu kurtaramadığım için o kadar üzgünüm ki. Keşke öne ben atlasaydım."
Konuşmaları beni çok üzüyordu. Ekranı değiştirdim. Şimdi ekranda Apollon vardı. Bilmediğim bir yerde bir dağın tepesinde oturuyordu.
"Rosa... Neredesin? Neredeyse dünyanın her yerine baktım. Ölüler Diyarı'na da baktım. Yoksun."
Elimi ekrana yaklaştırdım.
"Burdayım Apollon."
Gücümü kullanıp ona hafif bir rüzgar gönderdim. Yanağını elledi.
"Rosa beni duyuyor musun? Eğer duyuyorsan seni ordan kurtaracağım. Ne gerekiyorsa yapacağım. Söz veriyorum."

Sabaha kadar onları izledim. Gün içinde fırsat buldukça kamptakileri de izleyecektim. Giyinip odadan çıktım. Britany kesin hâlâ uyuyordu. Elime çiçek oluşturdum. Kırmızı güller. Bir keresinde Britany en sevdiği çiçeğin kırmızı gül olduğunu söylemişti. Bunları çok seveceğine emindim. Odaya girip kapıyı arkamdan kapattım. Britany aynanın önünde saçlarını tarıyordu. Beni görünce gülümsedi.
"Günaydın Rosa. Bugün erken uyandım. Bana gül mü getirdin?"
Gülleri ona verdim. Kokladı.
"Sevdiğini söylemiştin."
Başını salladı.
"Bugün sana kitap okuyacağım. Okumamın gelişip gelişmediğini kontrol etmeni istiyorum."
Gülümsedim.
"Olur."
Britany kahvaltısını ettikten sonra söz verdiğim gibi bana kitap okudu. Okuması epey gelişmişti. Üstelik konuşmalarda ses tonunu ve konuşmasını değiştiriyordu. Kitap bittiğinde alkışladım.
"Aferin sana Britany. Çok güzel okudun."
Gülüp bana sarıldı.
"Bugün biraz dışarda dolaşsak,nolur. İzin alabilir misin?"
Dudağımı ısırdım.
"Denerim. Hadi gel,dışarı çıkalım."
Kapıdan çıktığımız anda Apollon'la karşılaştık. Britany koşup ona sarıldı. Apollon'un bakışları üzerimdeydi.
"Abi dışarı çıkmak istiyoruz. Bizim için izin alır mısın?" Dedi Britany yalvarır gibi. Apollon gülümsedi.
"İzne gerek yok. Ben de sizinle geliyorum."

Hava çok güzel olduğu için yürümeyi tercih ettik. Britany önden zıplaya zıplaya gidiyordu. İki adımda bir durup çiçekleri kokluyordu.
"Ne kadar mutlu," dedim gülümseyerek. Apollon başını salladı.
"Sen geldin diye. Ben de çok mutluyum. İyi ki geldin."
Boğazıma bir yumru oturdu. Onlardan nasıl ayrılacaktım? Evet,hayali bir krallıktı ama yaşıyorlardı. Yaşayacaklardı. Bensiz. Apollon'a bakıp gülümsemeye çalıştım. Konuşursam ağlayabilirdim çünkü. Epey yürüdükten sonra yorulmuş olabileceklerini düşündüm. Ben bütün gün yürürdüm ama onlar ölümlüydüler. İleriye banklar oluşturdum. Birden ayağım çukura denk geldi ve bileğim burkuldu. Kendimi anlamadan yerde buldum. Bu çok garipti ama elim acıyordu. Apollon yardım etmek için elini uzattığında acıyan elimi ona doğru uzattım. Elim kanıyordu. Dehşetle elime baktım. Bu mümkün olabilir miydi?
"İlk defa bir yerin kanıyor gibi davranıyorsun," dedi gülümseyerek. Şoktaydım. Ölümsüzlerin yaraları anında kapanırdı. Böyle kanamazdı ki hep. Çok garipti. Ayağa kalkıp sakin olmaya çalıştım.
"Beni kan tutuyor da," diye yalan söyledim. Sihirli güçlerim vardı. Yine uyumuyor,yemek yemiyordum ama bu da neyin nesiydi böyle? Ölümsüz değil miydim? Demek ki değildim. Apollon durup elime baktı.
"Hâlâ kanıyor. Sarsak iyi olur."
Gömleğinden bir parça koparıp sardı. Madem ölümlüydüm o zaman eğer burda ölürsem Elysion'a mı gidecektim? Yoksa Olimpos'a mı? Emin olmadan bir şey yapamazdım. Belki de yok olurdum ölürsem. Elimle bankları işaret ettim.
"Oturalım mı?"
Britany bizi görüp yanımıza geldi. Su içti. Apollon da öyle. Su görünümlü ambrosia oluşturdum. Apollon'un elime sardığı parça kırmızı olmuştu ama artık elim hiç acımıyordu.

Akşamüzerine kadar oturup kalktık. Kate,Austin ve Mirena'nın neler yaptıklarını çok merak ediyordum. İzlemek için güzel bir fırsattı. Britany'nin odasının önüne geldiğimde yapacak işlerimin olduğunu söyleyip odama geri döndüm. Kapıyı kapatıp madalyonu boynumdan çıkardım. Parmaklarımı oynatmamla buhardan ekran belirdi. Kate,Austin ve Mirena her zaman oturduğumuz tepede oturuyorlardı.
"Keşke Rosa da burada olsaydı. Onu çok özledim," dedi Mirena. Kate içini çekti.
"Kaybolduğuna hâlâ inanamıyorum. Hiçbir yerde de yokmuş."
Austin başını salladı.
"Kimbilir nerede. Belki de işkence ediyorlar ona."
Bir süre konuşmadılar. Sonra oyunun başlama sesi duyuldu. İsteksizce kalkıp oyun alanına gittiler. Oyun kurucu konuşmaya başladı.
"Bu oyunu tanrıça Rosa'ya armağan ediyorum."
Herkes alkışlamaya başladı. Bizimkiler ağlıyordu. Benim de gözlerim dolmuştu ama içimde bir umut vardı. Madalyon çalışıyordu. Biraz daha onlara bakıp Hera'yı izlemeye başladım. Kalın bir kitabı okuyordu. Athena'nın kitaplarına benziyordu.
"Bulacağım. İnanıyorum buna. Rosa'yı bulacağım."
Gülümsedim. Bulacağına inanıyordum. Bulmalıydı. Dışarda şimşek çakınca ekranı kapattım. Aynı anda kapım çalındı. Bayan Rita Britany'nin korktuğunu ve yanında yatmamı istediğini söyledi. Britany'nin yanına yattım. Hera bir çözüm bulacaktı. Bütün kalbimle inanıyordum.

Madalyonun İntikamı{HK3}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin