Buraya geldiğim anı hatırlamaya çalışıyordum. Madalyondan yeşil ışık gelmişti ve dünyam kararmıştı. Madalyon gördüğüm son anda da Koronis'in boynundaydı. Yere düştüğünü görmemiştim. Benim boynuma nasıl gelmişti öyleyse? Buradan nasıl çıkacaktım? Çıkmanın bir yolu var mıydı? En kötüsü de beni nerede arayacaklarını bile bilmiyorlardı. Gerçek bir yerde değildim. Benim bir yolunu bulup çıkmam gerekiyordu. Ama nasıl?
Kapıya vurulunca yatakta sıçradım. Yakası kaymış elbisemi düzeltip ayağa kalktım.
"Girin!"
Bayan Rita içeri girdi. Her zamanki pürüzsüz elbisesi,bembeyaz önlüğü ve sımsıkı topuzuyla karşımdaydı. Gözlerini kısıp bana baktı.
"Her sabah erkenden kalkıyorsun. Saraydaki çoğu kişiden erken. Yine de göz altların mor değil. Cildin pürüzsüz. Bu nasıl oluyor?"
Gülümsedim.
"İyi uyuyorum. Sağlıklı besleniyorum."
Beslenmek demişken kimse yokken yemek yediğimi söylüyordum. Mutfakta biri varsa da zihniyle oynuyordum. Başka çarem yoktu nihayetinde. En azından odalar ayrıydı. Yoksa uyumadığımı da anlayacaklardı. Bayan Rita başını salladı.
"Bugün çok işimiz var. Sarayda balo düzenlenecek. Sen kraliçenin ve prensesin kıyafetleri,takılarıyla ilgilen. Hep beraber karar verin. Bütün soylu takımı burada olacak."
Ne sıkıcı bir gündü. Soyluları hiç sevmiyordum. Soylular. Buradaki ailem de soyluydu. Richard da. Ağzımın kuruduğunu hissettim. Beni burada görürseler kesin olay çıkardı. Eve götürmeye çalışırlardı beni. Hele Richard. Nefes almaya çalıştım.
"Davetli listesi hazır mı?" Dedim düz bir sesle.
"Evet. Çabuk ol. Hemen başlamalıyız. Sen prensesi odasından alıp kraliçenin odasına git."
Aceleyle odadan çıktı. Davetli listesine kesinlikle bakmalıydım. Üzerimi sihirle değiştirip yukarı çıktım. Apollon'un odasının kapısı açıktı. Uyanmış masasında oturmuş mektup okuyordu. Bana bakınca gülümseyip hızlı adımlarla prensesin odasına yöneldim. Britany uyuyordu. Ne kadar zor uyandığını biliyordum. Yanına gidip saçlarını okşadım.
"Britany tatlım,uyan artık. Balo için kıyafet seçeceğiz."
Gözlerini açıp içini çekti.
"Balolardan nefret ediyorum," dedi bitkin bir sesle.
"Ben de ama hazırlanmak zorundasın. Annenin yanına gidiyoruz."
Zorla kalktı. Elbiselerinden birini giydirip saçlarını topladım. Elini tutup odadan çıkardım.
"Karnım aç," dedi şikayet eder gibi. Elini sıktım.
"Kıyafetini seçelim de seni yemek yemeye götürürüm."
Kraliçenin odasının önü kalabalıktı. Aradan geçip açık kapıdan içeri girdik. Kraliçenin elinde şarap dolu kadeh vardı. İçmek için çok erkendi oysaki.
"Britany sonunda gelebildin."
Kelimeleri öylesine yuvarlıyordu ki dediklerini zor anlamıştım. Britany annesine tuhaf bakışlarla bakıyordu. Kraliçe gelip Britany'nim saçlarını sökmeye başladı.
"Anne canımı acıtıyorsun," dedi Britany. Kraliçe sağa yıkılarak darmadağın saçları bıraktı. Britany'nin yüzünü avuçlarının arasına aldı.
"Saçının topuz olmasını istiyorum. Gerçek bir prenses gibi görünmelisin."
Britany omuz silkti.
"Topuz kafamı acıtıyor. Örgü istiyorum."
Kraliçe gözlerini kapattı.
"Sana topuz olacak dedim! Ayrıca taşlı kırmızı elbiseni giyeceksin! Ağır taçlardan takacaksın! Eğer biri dediğim gibi olmazsa seni odana kilitlerim! Duydun mu?"
Britany ağlamaya başladı. Kraliçe ise çoktan arkasına dönmüş yeni bir kadeh şarap eşliğinde elbise seçiyordu. Britany'yi alıp odadan çıktım. Mutfağa kadar ikimiz de konuşmadık. Sonra ona dönüp önünde diz çöktüm.
"Hava çok güzel. Yemeğini bahçede yemek ister misin?"
Başını salladı. Britany dışardayken sepeti isteğime göre oluşturdum. Yerde kilimin üzerinde yiyecektik. Çocuğun biraz çocukluğunu yaşaması lazımdı.Britany'nin elini tuttum. Bahçeye çıkınca tedirgince bana baktı. Cesaret vermek için gülümsedim. Elimi bırakıp çiçeklerin arasında koşmaya başladı. Açıklık bir alan bulup kilimi serdim. Gül kokuları burnuma doluyordu. Aklıma hemen melezken kampta yaptığımız piknikler geldi. Ne güzel günlerdi onlar. Birinin boğazını temizlemesiyle hayallerden uyandım.
"Kral görürse kızabilir. Yerde piknik yapmanın barbarlara göre olduğunu söylüyor."
Austin'in yüzüne baktım. O da buradaydı demek.
"Siz kimsiniz?" Dedim gülümseyerek.
"Sarayda çalışıyorum. Adım Jack. Sanırım prenses te yanınıza gelecek. Kral görürse kızabilir."
Boş boş baktım.
"Çocuklarıyla ilgilenmiyorlar. Biraz doğada dolaşması lazım. İçerde dura dura hastalanacak."
Austin işaret parmağını dudaklarına götürdü. Bir yandan da etrafa bakıyordu.
"Böyle konuşmayın. Biri duyup krala söyleyebilir. Dikkatli olun. Benim gitmem lazım."
Umrumda bile değildi. Britany'yi cansız bir varlık gibi odasına atmışlardı. Onun da eğlenmeye hakkı vardı.Yorulunca gelip yemek yedi. Sonra odasına çıktık. Resim yapmasına izin verdim. Oyun oynadık. Hava karardığında duş aldırdım. Taşlı kırmızı elbisesine bakıp kaşlarını çatıyordu.
"Bu elbiseyi giymek istemiyorum. Yürürken ses çıkartıyor. Ayrıca o taç başımı ağrıtıyor."
Anlaşıldı. İstediği gibi giyinecekti ama annesi onu kırmızı elbiseyle görecekti. Başka çare yoktu. İstediği elbiseyi giydi. Saçlarını ördük. Aşağıdan sesler gelmeye başlamıştı bile. Müziğin sesi buradan bile rahatlıkla duyuluyordu. Britany başka yere bakarken kendime güzel pembe bir elbise oluşturdum. Saçlarımı dağınık topuz yaptım. Biraz takı ve makyajla hazırdım. Britany'yi annesinin yanına bıraktım.
"Çok güzel olmuşsun," dediğinde Britany bana bakıp göz kırptı. Bu giydiklerini beğenmesi Britany'nin özgüvenini tazeleyecekti.Gelen insanlara baktım. Hiçbirinim elbisesi sade değildi. Abartılı bir gösteriş hakimdi hepsine. Kadınların boyunlarına taktıklarının ne kadar ağır olduğu buradan bile belliydi. Uzun bir süre insanları seyrettim. Sonra kapı açıldı ve konuşma sesleri kesildi. Sanırım kral geliyordu. Kral içeri ordu gibi adamlarıyla girdi. Siyah giyinmişti. Hadesi görünce yine sinirim bozuldu ama belli etmedim. Kral tahtına oturunca müzik devam etmeye başladı. Yemek yenildi. İlk kez kraliçenin Britany'ye yemek yedirdiğini gördüm. Britany mutlu görüniyordu ve bu beni oldukça mutlu etmişti.
Müzik değişti. Vals olduğunu anlamıştım. Çiftler dans etmeye kalkmaya başladılar. Genç kızların gözlerinin Apollon'da olduğunun farkındaydım. Daha önce gördüğüm sarışın kız Apollon'a bir şeyler söylüyordu. Apollon onu takmadan yerinden kalktı. Yürüdü,yürüdü ve önümde durdu. Gözlerine baktım.
"Benimle dans eder misin?" Dedi yumuşak bir sesle. Şaşırmıştım.
"Doğru olur mu? Ben mürebbiyeyim," diye gevelerken elimden tutup dans pistine götürmüştü bile beni. Etraftakiler bize bakıp kendi aralarında konuşuyorlardı.
"Kuralları takmadığımı biliyorsun," dedi Apollon. Gülümseyip başımı omzuna yasladım. Kendimi normal zamanlarımızdaymışız gibi hissediyordum.
"Seni seviyorum," diyen Apollon'a bakıp gülümsedim.
"Ben de."
Şarkı bitti. Yeni bir şarkı başladı. Sarayda sadece ikimiz varmışız gibi dans ettik. Uzun süre sonra tekrar mutluydum. Hem de Apollon'un kollarında. O gerçek Apollon değildi ama yine de onun gibi görünüyordu. Gözlerim kapalıydı. Yaklaşan ayak seslerini duyduğumda gözlerimi açmaya çalıştım. Richard karşımdaydı. O kadar şaşırmıştım ki ne yapacağımı bilemedim.
"Cassandra,sevgili nişanlım. Uzun zamandır senden haber alamadık. Merak ettik."
Yutkundum. Apollon'u geri kazanmışken şimdi kaybetmek istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Madalyonun İntikamı{HK3}
Fantasy|Hera'nın Kızı'nın üçüncü kitabıdır.| İntikam arzusu ne derecede öldürücü olabilir? Rosa,son derece mutlu bir hayat yaşamaktadır. Sevdikleri yanındadır. Aurora da sevdiği adamla evlenmiştir ve o da çok mutludur. Her zamanki gibi güneşli günlerin ar...