19.Bölüm~

498 41 2
                                    

Britany uyanıp bana baktı. Elini yanağıma koydu.
"Dün gece çok korkmuştum. İyi ki geldin. Güzel uyudun mu?"
Gülümsedim.
"Evet. Yatağın yumuşacık."
Aslında dışarda çakan şimşeklerin sesini dinlemiştim. Duvara yansıyorlardı. Uzun bir süre de Britany'yi izlemiştim. Ben yokken iyi olacak mıydı acaba? Bunu bilememek beni kahrediyordu. Peki ya Brandon ne yapacaktı? İçimi çektim. Bu sorular asla cevaplanamayak sorulardı. O yüzden cevapları düşünmenin bir anlamı yoktu. Yatakta doğruldum.
"Güzel bir kahvaltıdan sonra duş almak ister misin?" Dedim gülümseyerek.
"Sen yıkarsan olur."
Tabi ki ben yıkayacaktım. Yemek yerken ara sıra bana bakıyordu. Onunla birlikte yememi istediğini biliyordum ama yiyemezdim. Aç değilim diye geçiştirdim. Bu kadar küçük olmasa zihniyle oynar,mutlu olmasını sağlardım. Yemekten sonra sıra banyoya geldi. Küvete gül yaprakları döktüm. Britany bana su atarken kıkır kıkır gülüyordu. Saçını da yıkayınca sevdiği pembe elbisesini giydirdim. O an aklıma bir şey gelmişti.
"Sana bir sır versem tutabilir misin?" Dedim alçak sesle. Kaşlarını havaya kaldırdı.
"Nasıl bir sır?"
"Benim bu kolyem sihirli. İnsanları izleyebiliyorum."
Britany'nin ağzı açık kaldı. Kolyeyi elledi.
"Bana gösterir misin?" Dedi merakla. Başımı salladım. Kolyeye dokunduğum anda Brandon belirdi. Britany'nin gözleri kocaman açılmıştı.
"Vay canına. Bu çok güzelmiş. Nereden buldun bunu?"
"Annemin güçleri vardı," diye geçiştirdim. Britany başını salladı. Ayağa kalkıp piyanonun başına geçtim.
"Sıra piyano dersinde."

Britany çalmayı bitirince piyanoya ben oturdum. Aurora'nın en sevdiği şarkıyı çalacaktım. Şarkı bittiğinde yanaklarımın ıslandığını fark ettim. Britany bütün gücüyle alkışlıyordu.
"Çok güzel çaldın Rosa."
"Teşekkürler."

Britany uyuyunca odadan çıktım. Biraz hava almak istiyordum. Britany'ye madalyonu söyleme amacım buradan gittiğimde ona da aynısından oluşturacak olmamdı. Böylece istediği zaman onunla konuşabilirdim. Kendisini yalnız da hissetmezdi. Bahçeye çıkınca nöbetçinin biriyle konuştuğunu gördüm. Biraz yaklaşınca Aurora olduğunu anladım. Koşarak ona yaklaştım. Beni görünce yüzü büyük bir tebessümle aydınlandı. Sarıldık.
"Seni çok özledim," diye fısıldadım kulağına.
"Ben de."
Birlikte bahçede yürümeye başladık.
"Burada sıkılıyor musun abla?" Dediğinde güldüm.
"Hayır. Prenses Britany ile çok iyi anlaşıyoruz. Prens Brandon da iyi biri."
Bana imalı bir şekilde baktı. Güldüm.
"Evet ondan hoşlanıyorum. Sanırım o da benden hoşlanıyor."
Elimi tutup beni döndürdü.
"Prenses olacaksın abla."
Gülmeye başladım yine. Çiçeklerin arasından geçerken bir anlığına onu gerçek Aurora'ya çevirmeye karar verdim. Belki buradan kurtulmamda bir faydası dokunurdu. Parmağımın ufak bir hareketiyle gerçek haline döndü. Etrafına bakınmaya başladı.
"Neredeyim ben?"
"Aurora."
Bana döndü. Gözleri dolmuştu.
"Anne."
Koşup bana sarıldı. Ağlıyordu.
"Yok olduğunu düşünüyordum. Kendimi suçluyordum seni kurtaramadım diye."
Başını okşadım.
"Yapabileceğin bir şey yoktu. Hera'ya söyle. Koronis beni hayali bir krallığa hapsetti. Madalyon sınırlı bir şekilde çalışıyor. Sizi izleyebiliyorum. Sihirli güçlerim var ama ölümlüyüm."
Başını salladı.
"Seni buradan kurtaracağız."
Gülümseyip onu eski haline getirdim. Bir süre daha dolaşıp konuştuk. Tekrar gelirim dedi ve gitti. Ben de içeri girdim. Aurora'ya bunları söylemem çok iyi olmuştu. Bir şansım vardı artık. Koridorda yürürken kapıları açık olan odalara baktım. Her yer çok lüks döşenmişti. Kesinlikle Hades'in tarzı değildi. Kraliçe karar vermiş olmalıydı. Mutfağa girip Britany için süt ve kurabiye aldım. Masal saatimiz geliyordu. Beni dinlerken atıştırabilirdi. Odama çıkmaya karar verdim Britany uyanana kadar. Kurabiyeleri masaya bırakıp madalyonu elime aldım.

Buhardan ekranda Artemis belirdi. Onu hiç bu kadar üzgün görmemiştim. Boş bakışlarla ok atıyordu Olimpos'un bahçesinde. Yanına Aurora geldi.
"Annemi buldum. Hayali bir krallıktaymış," dedi coşkuyla. Artemis yayını yere bıraktı.
"Çok sevindim. Yok olduğunu düşünmeye başlamıştım. Hera'ya söyledin mi?"
"Evet. Zeus'la konuşacağını söyledi. Mutlaka oradan çıkması için bir çözüm bulacakmış."
Birbirlerine sarıldılar. Ekranı değiştirip Apollon'u izlemeye başladım. Gelinliğimi yatağın üzerine sermişti.
"Ne kadar güzel bir gelindin Rosa. Hayatımda en mutlu olduğum gündü. Keşke o güne dönebilsek."
Üzgün bakışlarla ona bakıyordum.
"Elimizden geleni yapacağız. Hera Zeus'la konuşacakmış. Sana ulaşmanın bir yolunu bulacak."
Gülümsedim. Sıra melez kampını izlemekteydi. Herkes masalara oturmuştu. Yemek yiyorlardı.
"Rosa melezken bu keki çok severdi," dedi Mirena. Kate kaşlarını çattı.
"Yok olmuş gibi söz etme artık. O geri gelecek tamam mı? Yine onunla konuşacağız. Yine göreceğiz onu."
Canım Kate. Umudunu asla kaybetmiyordu. Kapım çalınınca madalyonu kapattım. Apollon içeri girdi.
"Nasılsın Rosa?"
Gülümsedim.
"İyiyim. Dinleniyordum biraz. Gelsene."
Gelip yanıma oturdu.
"Benimle evlenmek isteyen kıza ağzının payını verdim. Seninle evlenmek istiyorum."
Ben gidecektim ki. Gözlerim doldu.
"Ben de isterim. İyi yapmışsın."
Sırf Apollon'un görünümünde diye onu sevmem Apollon'a ihanet olmaz mıydı? Evet,olurdu. O, Apollon değildi. Yanlış bir şey yapmamıştık sonuçta. Görünümü Apollon diye onu seviyordum. Ayağa kalktım.
"Britany uyanmıştır. Masal okuma saatimiz. Kurabiye yiyip süt içecek."
Apollon gülümsedi.
"Tamam."
Odadan çıkıp Britany'nin odasına çıktım. Uyanmıştı. Kurabiye ve sütü uzattım. Gülümseyerek aldı.
"Sen yerken masal okuyacağım."
Yemeye başladı. Ben de okumaya başladım. Masal bitince Britany'nin bana hayran hayran baktığını gördüm.
"Çok güzel okuyorsun. Konuşmaları da çok iyi yapıyorsun."
Ne de olsa edebiyat fakültesini bitirmiştim. Bu kadar da olsundu.
"Okuya okuya sen de benim gibi okuyacaksın."
Britany saçlarımı yapmak isteyince izin verdim. Topuzumu söküp saçlarımla oynamaya başladı. Ördü,topladı. Taçlarından birini taktı.
"Çok güzel oldun. Peri kızları gibisin."
Gülümsedim.
"Senin gibi."
Kraliçenin nedimesi gelip Britany'yi aldı. Kızıyla ilgilenmek istemiş. İkimiz de şaşırdık. Belki artık Britany hayal ettiği annesine kavuşurdu. Keşke biraz babası da ilgilenseydi.

Akşam yemeği için sofranın kurulmasına yardım ettim. Bulaşık yıkadım. Etrafı toparladım. Odama biraz kitap okumak için gitmeye karar verdim. Birden madalyon ışık saçmaya başladı. Elimle kapatıp koşarak odama gittim. Madalyonu boynumdan çıkardım. Yeşil ışık yayıyordu. Nolmuştu bu madalyona? Yine bozulmuş muydu acaba? Parmaklarımla sihir yaptım. Birden Hera belirdi.
"Hera! Sonunda bana ulaşabildin."
Hera gülümsedi.
"İyi ki Aurora'ya söylemişsin. Zeus'a sordum. Çareyi buldu."
Derin bir nefes aldım.
"Çok sevindim. Neymiş çare?"
"Ya bütün tanıdıklarını öldüreceksin ya da kendini öldürteceksin. İntihar etmek olmaz."
Başımı salladım.
"Anladım. Çok sağol Hera. Sizi çok özledim."
"Ben de tatlım. Bir an evvel gel. Herkes perişan oldu."
Hera'ya öpücük gönderip madalyonu kapattım. Artık tek yapmam gereken beni öldürecekleri bir suç işlemekti.

Madalyonun İntikamı{HK3}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin