15.Bölüm~

509 41 8
                                    

Richard'a döndüm.
"Geçen faytondaki kimdi?" Dedim düz bir sesle. Bana bakmadan konuşmaya başladı.
"Siyah saçlıysa kral,esmerse kraliçe,sarışın ve gençse prens."
Demek Apollon prensti. Bir yolunu bulup saraya girmeliydim. Uzun bir yolculuktan sonra kalabalığa girdik. Richard papyonunu gevşetti.
"Kalabalıktan nefret ediyorum. Şunların hallerine bak," dedi tiksinerek. Normal halktı işte. Tahmin ettiğim gibi Richard kendini kaf dağında görüyordu. Bunu sihirle halledecektim. Gözlerimi kısıp eski sevgilinin evine bakındım. İlerideki sarı evdi.
"Burda inelim. Yürümek istiyorum," dediğimde Richard bana hayretle baktı.
"Ne? Halkın arasında mı yürüyeceğiz?"
Gözlerimi devirdim.
"Bizi ısırmazlar.".

Tek başına arabadan indim. Richard söylenerek arkamdan geliyordu. Gözlerim sarı evdeydi. Perdeler açıktı ve rüzgarda uçuşuyorlardı. Oraya doğru koşmaya başladım. Koşarken omzumun üstünden Richard'a baktım.
"Bana çiçek toplasana."
Fotoğraf makinesi yaratıp pencereye tuttum. İşte oradaydı. Hemen bir poz çektim. Halletmiştim bile. Richard'ın yanına gittim. Topladığı güllerden birini saçıma taktı.
"Düğünümüzde çiçeklerden taç takmanı istiyorum," dedi yumuşak bir sesle. Çok beklersin.
"Bunu kimbilir kaç kıza söylüyorsun."
Yüzü asıldı.
"Ne alakası var?"
Elimde fotoğraflar oluşturdum.
"İşte gerçekler. Kaç sevgilin var belli değil. Benimle asla evlenemeyeceksin. Eski sevgili olayını halledeceğim."
Güldü.
"Ne yani kızı diriltecek misin?" Omuzlarımı sıkıca kavradı. Kurtulmaya çalıştım ama çok güçlüydü. Sihirle kurtuldum.
"Ya evleneceksin ya da onu öldürdüğünü herkese söylerim. Duydun mu Cassandra?"
Daha konuşacaktı ama sihirle evine gönderdim. Daha fazla dinleyemeyecektim. Etrafa bakındım. Saray neredeydi acaba? Orada daha fazla tanıdığım olabilirdi. Özellikle de Persephone ya da Demeter. Onları gerçek hallerine getirip geri dönmenin yolunu sorabilirdim. Madalyonu kullanmayı bir tek onlar biliyordu. Aklıma aklımdan sarayı geçirip ışınlanmak geldi. Tabi ya! Belki bunu yapabilirdim. Gözlerimi kapatıp bir sarayda olduğumu hayal ettim. Açtığımda gerçekten de bir saraydaydım ama doğru yerde miydim bilmiyordum. Kılık kıyafetimi saray çalışanı gibi yapıp kapıya yöneldim. Yanlış yerdeysem ışınlanır giderdim nasıl olsa. Muhafızlar bana dik dik bakıyordu. Gülümsemeye çalıştım.
"Ben bugün işe başlayacaktım da. Kral hazretleri bizzat seçtiler beni."
Sesim istediğim gibi güçlü çıkmıştı. Muhafızların zihnine bilgi gönderdim. Hemen kapıyı açtılar. Büyük kapı arkamdan kapanınca etrafa bakmaya başladım. Tahmin ettiğim gibi saray çok süslüydü. Altın kaplamalar,kristal şamdanlar,son derece pahalı koltuklar... Uzun koridor boyunca yürürken prensin odasının nerede olabileceğini düşündüm. Üst katlarda olmalıydı. Yukarı bakarak yürürken odalardan birinden çıkan biriyle çarpıştık. Her şey yere döküldü. Rengarenk elbiseler,mücevherler...
"Afedersiniz efendim. Sizi görmedim."
Bu ses... Başımı kaldırıp kıza baktım. Kate masum masum bana bakıyordu. Dayanamayıp ona sarıldım.
"İyi misiniz efendim? Birine mi benzettiniz beni?" Dedi kuşkuyla. Ayrılıp yüzüne baktım.
"Ok atmayı seviyor musun yine?"
Güldü.
"Ok atmak erkekler içindir. Benim görevim işleri yapmak."
Tam bir hayal kırıklığıydı. Kate bu versiyonunu görse düşüp bayılırdı herhalde. Moralimin bozulduğunu belli etmemeye çalıştım.
"Prensle görüşecektim. Odası nerede?"
Gülümsedi.
"Üst katta. Merdivenleri çıkınca sağdan ikinci oda."
Ona yine sarılıp şaşkın bakışlarına aldırmadan merdivenlere yöneldim. Üst kata çıkınca kulağıma birtakım konuşma sesleri geldi.
"Ne demek memnun değillermiş? Onlar kim oluyor? Ben kralım!"
Hades kraldı. Artık krallık ne dereceyse. Bu versiyonunun da süper kötü olduğunu tahmin etmek zor değildi. Sesler yaklaşınca kendimi yanımdaki odaya atıp kapıyı kapattım. Beni gördüler diye kalbim ağzımda atıyordu.
"Yanlış odaya girdin galiba?"
Apollon. Arkama döndüm. Kaliteli bir masada oturmuş bana bakıyordu. Dönem elbiseleri içinde ne kadar da gösterişliydi. Sarı saçları güneşten bir parça taşıyormuş gibi parlıyordu.
"Evet. Saray çok büyük ve ben kayboldum."
Apollon gülümsedi.
"Mürebbiyelik için mi geldiniz? Küçük kardeşim için."
Mürebbiye sanırım dadı tarzı bir şeydi. Saraya girmemin başka yolu yoktu. Başımı salladım.
"Evet. Seçmeler için geldim."
Apollon beni inceledi.
"Yan odaya geçin. Bayan Rita sizinle ilgilenecek."
Reverans yapıp çıktım. Evdekilere ne diyecektim? Soyluyduk sonuçta. Karışamazlardı. Gidince fotoğrafı da gösterecektim. Bunun karşılığında burada çalışmama izin vermek zorundaydılar. Dış kapıdan çıkınca kimsenin görmeyeceği bir yere gittim. Aklımdan burdaki evi geçirdim. Gözlerimi açtığımda evin önündeydim. Ev sayılırsa tabi. Küçük bir saray gibiydi. Hizmetçi elbisemi değiştirip mavi bir elbiseye çevirdim. İçeri girdiğimde Hera camın önündeki büyük koltukta oturuyordu.
"Richard'la ne kadar uzun süre dolaştınız öyle," dedi keyifli keyifli. Çantamdan fotoğraf makinesini çıkardım.
"Richard'ın eski sevgilisini öldürdüğümü sanıyordum. Kız yaşıyormuş. Herkese söylerim diyerek beni tehdit ediyordu. Artık elinde hiçbir şey yok. Evlenmeyeceğiz."
Hera tokat yemiş gibi oldu. Fotoğtafa baktı bir süre. Sonra bakışları bana kaydı.
"Neyse ne. Nişan yaptık artık. Evleneceksiniz."
Tartışmanın anlamı yoktu. Bir şey demeden yukarı çıktım. Hera gelip arkamdan kapıyı kilitledi. İyi ki güçlerim yanımdaydı. Yoksa yanmıştım. Yatağa oturup sevdiklerimi düşündüm. Şimdi ne yapıyorlardı acaba? Beni özlemişler miydi? Madalyonu boynumdan çıkarıp elimle ovaladım. Hiçbir sihir belirtisi yoktu. Bu zamana gelince gücü mü kaybolmuştu acaba? Sıkıntıyla iç geçirerek parmağımı oynattım. Gül yaprakları dökülmeye başladı.

Gecenin ilerleyen saatlerinde odamın kapısı çalındı.
"Kim o?" Dedim düz bir sesle.
"Benim abla."
Kapıyı sihirle açtım. Aurora süzülerek içeri girdi. Onu o kadar çok özlemiştim ki. Yanıma oturunca elini tutup öptüm. Gözyaşlarım yanaklarımdan akıyordu.
"Ne oldu abla?" Dedi hüzünle. Yanağımdaki gözyaşını sildim.
"Richard beni tehdit ediyordu. Eski sevgilisini öldürdüğümü sanıyordum. Kız yaşıyormuş. Fotoğrafını çektim ama annem evleneceksin diye ısrar ediyor. Bu gece kaçacağım. Sarayda mürebbiyelik yapacağım. Sakın onlara söyleme. Beni görmeye geleceksin değil mi?"
Elimi sıktı.
"En doğrusunu yapıyorsun. Söylemeyeceğim. Seni görmeye gelirim."
Sımsıkı sarıldım ona. Ayrıldığımızda bana uzun süre bakıp dışarı çıktı.

Sarayda ışıklar yanıyordu. Nöbetçiye yaklaştım. Beni tanıyıp kapıyı açtı. Koridorda dolaşan Bayan Rita'yı gördüm.
"Ailemden izin alıp geldim."
Başıyla onayladı. Kalacağım oda küçüktü ama benim için önemli değildi. Elbiseler oluşturup gardroba yerleştirdim. Acaba prensin kardeşi nasıl bir kızdı? Belki de şımarık kızın tekiydi. Öyle de olsa onunla ilgilenecektim. Yatağa yatıp buradan kaçmanın yollarını düşündüm. Sihirle gidilmiyordu. Madalyon çalışmıyordu. En azından güçlerim benimleydi ama yetmiyordu ki. Keşke tanrıçalara ulaşmanın bir yolu olsaydı.

Bütün gece bunları düşünüp sabahı zor ettim. İlk ışıklarla birlikte giyinip dışarı çıktım. Bütün hizmetçiler uyanmış etrafta geziniyorlardı. Birini durdurdum.
"Prensesin odası nerede acaba?" Dediğimde gülümsedi.
"En üstte koridorun sonundaki pembe kapı."
"Teşekkürler."
Dediği kapının önüne gelince derin bir nefes alıp kapıyı çaldım. İçerden homurtular geldi. Kapıyı açıp içeri girdim. Yatakta sarışın,küçük bir kız yatıyordu. Odadaki her detay pembeydi.
"Günaydın efendim," dediğimde yatakta doğruldu. Uykulu bakışlarla beni süzdü ve bağırmaya başladı.
"İzinsiz nasıl girersin odaya? Çabuk çık odamdan! Sana diyorum!"
Yutkundum.
"Ben yeni mürebbiyenizim. Sizin için burdayım," dedim giderek azalan ses tonumla. Prenses ayağa kalktı.
"Banane! Odamdan çık!"
Eline geçirdiği oyuncakları bana atmaya başladı. Aceleyle odadan çıkıp kapıyı kapattım. Koridorda ilerlerken prensesin bağırışları duyuluyordu. Çok zor biri olduğu belliydi ama çabuk pes etmeyecektim.

Madalyonun İntikamı{HK3}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin