16.Bölüm~

471 38 5
                                    

Öğlen sıcağında prenses için çiçek topluyordum. Çocukların çoğu çiçekleri severdi. Ona yakınlık kurmak istiyordum. Yoksa beni burada tutmazdı. Başka gidecek yerim de yoktu.
"Çiçekleri seviyorsun sen de herhalde?"
Apollon. Omzumun üzerinden ona ışıltılı bir gülümsemeyle baktım. O da gülümsüyordu.
"Çok seviyorum. Umarım prenses te seviyordur. Onunla yakınlık kurmaya çalışıyorum."
Apollon kaşlarını çattı.
"Çok zor bir çocuk. İletişim eksikliği var. Benimle bile hiç konuşmaz. Emir yağdırıp durur."
Başımı salladım.
"Annesi ve babasıyla arası nasıl?" Diye sordum merakla.
"Hiçbirimizin iyi değil. Babam sadece siyasetle ilgilenir. Annem desen partiden partiye gezer. Britany hep tek başına."
Onun buradaki adı neydi acaba?
"Sizin adınız ne?" Dedim kulağımın arkasına bir çiçek koyduğunda. Benimle ilgileniyor gibiydi. Çiçeği düzelttim.
"Brandon," dedi fısıldayarak. Apollon daha güzeldi. Gözlerime uzun süre bakınca bakışlarımı kaçırdım. Boğazımı temizleyip ayağa kalktım.
"Gitsem iyi olacak. Prensesin yanına gideceğim."
Yanından geçerken bakışları üzerimdeydi. Odaya uçarcasına gittim. Apollon burada da benimle ilgileniyordu. Onu özlemek zorunda kalmayacaktım. Prensesin odasına girdim. Camın önündeki pembe koltukta oturuyordu.
"Sana çiçek getirdim. Sever misin?" Dedim sevecen bir sesle. Çiçeklere baktı.
"Vazoya koyabilirsin. Adın ne?"
Tereddüt etmeden konuştum.
"Rosa. Sizin de Britany olmalı. Kitap sever misin? Sevdiğin şeyler neler?"
İçini çekti.
"Annemle babam benimle hiç ilgilenmiyorlar. İlgi istiyorum ben. Bütün mürebbiyeleri kovdurdum. Hepsi para için buradaydı. Beni gerçekten seven birini istiyorum."
Yanına gidince gözlerime baktı. Kollarımı açtığımda sarıldı bana.
"Ben sizi gerçekten seviyorum. Bir karşılık beklemeden," dediğimde usul usul ağladığını duydum.

Britany sızlanıyordu.
"Yemeğe inmek istemiyorum Rosa. Babam istemediğim yemekleri zorla yediriyor."
Nefesimi dışarı bıraktım.
"Seninle ilgilenmelerini istiyorsun ama yemeğe gitmek istemiyorsun. Hep birlikte yemek yiyeceksiniz işte."
Elimi tuttu.
"Sen de yanımda dur. Olur mu?" Dedi masum sesiyle. Gülümsedim.
"Olur."

Upuzun masanın etrafı dopdoluydu. Çiftler,yalnız gelenler,lordlar,leydiler... Ben bile istemeden gerilmiştim. Britany'nin gerilmemesi imkansızdı. Hades bizi görünce gülümsemeye çalıştı.
"Gel kızım," dedi boş sandalyeyi göstererek. Britany ürkek adımlarla ilerleyip sandalyeye oturdu. Masada adını bile bilmediğim yemekler vardı. Tatları nasıldı acaba? Hizmetçiler Britany'nin tabağına her şeyden koydular. Birinin bana dokunduğunu hissedince yanıma baktım.
"Sen de ye," dedi Bayan Rita.
"Sonra yerim," diye geçiştirdim. Britany bana yalvaran gözlerle baktı. Yemek yemek istemediğini biliyordum. Hades Britany'ye döndü.
"Ye artık şu yemeği."
Masadaki herkes Britany'ye bakıyordu. Britany hıçkırdı.
"Bu yemekleri sevmiyorum baba. Başka yemek istiyorum."
Hades masaya vurdu. Yerimden sıçradım.
"Sana misafirlerin önünde bana baba deme demiştim!" Britany'nin kafasına vurdu. "Gerizekalı mısın sen?"
Masadakilerden çıt çıkmıyordu. Britany gözlerinden yaşlar akan yüzüyle bana baktı. Kalbim paramparçaymış gibi hissediyordum.
"Gördün mü Rosa. Beni sevmiyorlar işte."
Kalkıp koşarak dışarı çıktı. Hades arkasından bakmamıştı bile. Hızlı adımlarla dışarı çıktım. Yakınlardan gelen mırıltılar durmama sebep oldu.
"Seni seviyorum."
İlerleyip sesin geldiği yere yaklaştım. Bir kadın Apollon'un boynuna kollarını dolamıştı. Duvara tutundum. Bunu görmeye katlanamazdım. Koşarak odama çıktım. Belki de burada evliydi. Sadece bana yakın davranmıştı. Odada volta atarken kapı açıldı. Britany kırmızı bir suratla bana bakıyordu.
"Ah tatlım gel," dedim sevgiyle. Gelip yatağa oturdu.
"İnsanlar çocuklarını sevmez mi Rosa? Senin çocuğun var mı?"
Sesi kısılmıştı. Uzun zamandır ağladığı belli oluyordu. Yanına oturup saçlarını okşadım.
"İnan bana severler. Çocuklarına zarar gelmesin diye canını bile verirler biliyor musun?"
Britany acıyla gülümsedi.
"Benim ailem öyle değil. Babamın nasıl davrandığını gördün. Keşke senin kızın olsaydım," dedi gözyaşları akarken. Aurora'yı çok özlemiştim. İki gün olmuştu. Onun yanına gidebilmek için her şeyi yapardım ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Onun yerine Britany'ye sarıldım. Uyuduğunda odasına taşıyıp yatırdım ve odama döndüm.

Dışardan uyananların sesleri geliyordu ama kalkacak halim yoktu. Uyuyup rüya görmeyi o kadar çok isterdim ki. Eski hayatımı yaşadığımı görmeyi. Melez kampına gidip bizimkilerin atışmalarını izlemeyi. Olimpos'un bahçesinde oturup tanrıçalarla ambrosia içmeyi. Her detayı çok özlemiştim. Kendimi zorlayarak kalkıp oturdum. En azından Britany vardı. Bugün ona masal anlatacaktım. Olimpos'u. Masal olarak bilmesi daha iyiydi. Birine sorarsa ne cevap verirdim? Yeşil bir elbise giyip odadan çıktım. Britany uyanmıştı.
"Günaydın. Bugün sana masal anlatacağım," dediğimde gülümdedi. Hayatımı anlattım. Hayali bir krallığa hapsolduğumu da anlattım.
"Kurtulmuş mu oradan?" Dediğinde omuzlarımı silktim.
"Bilmem. Masalın sonu yok."
"Kurtulsun. Ailesi çok özler onu. Arkadaşları da."
Başımı salladım. Ben de onları çok özlemiştim. Britany yazı çalışması yaparken pencereden dışarı baktım. Apollon eliyle yanına çağırdı beni. Britany'ye döneceğimi söyleyip çıktım. Apollon düşünceliydi.
"Ailemin beni evlendirmek istediği biri var ama onu hiç sevmiyorum. Ondan kurtulmam için bana yardım eder misin?"
Yutkundum.
"Bilemiyorum. İstemiyorum desen? Çocuk değilsin sonuçta."
Güldü.
"Babam bir karar aldıysa mutlaka gerçekleştirir."
İçimi çektim. Demek kaderde Apollon'un başlasıyla evlenmesini görmek te vardı. Sihir devreye girmek zorundaydı. Başka çarem yoktu. Parmaklarımı oynatıp kızı çirkin yaptım.
"Belki de çare vardır," dedim Apollon'a bakıp. Elini uzatıp yanağımı okşadı.
"Bana iyi geliyorsun. Hiçbir kızın yanında kendimi bu kadar iyi hissetmedim," dedi sıcak bir sesle. Gülümsedim. Hiçbir durum aramızdaki aşkı yok edemiyor diye geçirdim içimden.
"Belki de ben çok fakirim ve sana göre çok düşük seviyedeyim."
Güldü.
"Ben babamlar gibi parayı düşünmem. Gerçekten seveceğim bir kızla evlenmek isterim."
Bana yaklaşmaya başladı. Yüzlerimiz bize değecekken boğaz temizleme sesi duydum. Çirkinleştirdiğim kız Apollon'a bakıyordu. Aynaya bakmamıştı daha herhalde. Gülmemek için dudaklarımı ısırdım.
"Bu ne hal Brandon?" Dedi berbat bir ses tonuyla. Demek sesi de çirkinleşmişti. Apollon bana baktı. Sonra kıza baktı.
"Sana ne oldu böyle? Birden tuhaflaşmışsın."
Kız yüzüne dokundu.
"Ne olmuş?"
Ayna oluşturup ona uzattım. Yüzüne baktığında öyle bir bağırdı ki farkında olmadan kulaklarımı tıkadım. Sesi gerçekten çok cırtlaktı. Kız kendini dış kapıdan sokağa attı.
"Vay canına. Kıza ne olmuş öyle? Evlenmekten kurtuldum."
Gülümsedim.
"Sana çare vardır demiştim."
Britany camdan el atınca kapıya yöneldim. Apollon kolumu tutup durdurdu beni.
"Seni daha sık görmek istiyorum. Adın neydi?"
"Rosa."
Gülümsedi.
"Gül yani. Tam da sana yakışan bir isim. Gül kadar güzelsin."
Gözlerim doldu. Apollon yıllar önce bana gül kadar güzelsin demişti. Üniversitede,sınıfta. Brandon görmesin diye arkama döndüm. İçeri girdiğimdr gözyaşlarım akıyordu. Bir süre karanlık bölümde ağladım. Koronis keşke beni öldürseydi. Burada sevdiklerim yanımdaydı ama onlar gerçek değildi ki. Ben onların eski hallerini istiyordum. Ağlamam durunca gözlerimi silip Britany'nin yanına çıktım. Resim çizmişti.
"Bu sensin. Bu da ben," dedi gözleri parlayarak.
"Çok güzel olmuş tatlım. Hadi şimdi yemek ye."
Britany yemek yerken bana döndü.
"Sen ne zaman yemek yiyorsun? Birlikte yiyelim mi?"
Dudağımı ısırdım. Küçük bir çocuğun üzerinde sihir kullanmak istemiyordum.
"Mutfakta yiyorum. Öylesi daha doğru. Mürebbiyeler prenseslerle birlikte yemek yemezler."
Britany yattığında odama döndüm. Her geceki rutinimi tekrarlamam gerekiyordu. Buradan kaçış planı yapmak.

Madalyonun İntikamı{HK3}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin