Hiçliğin ortasında olduğumu hissediyordum. Ölmüş müydüm? Neredeydim? Aurora'nın sesini duymak istedim. Kimse yoktu. Gözlerimi açmaya korkuyordum. Sımsıkı kapanmış gözlerimi açmaya çalışırken üzerlerinde tonlarca yük varmış gibi hissediyordum. Ellerimi etrafında tutunacak bir şeyler arar gibi etrafta dolaştırdım. Elime yumuşak bir şey değdi. Bir çarşaf olmalıydı. Acaba Aurora beni yatağa mı yatırmıştı? Evet,kesinlikle öyle olmuştu. Şimdi gözlerimi açacaktım ve herkesin üzerime eğilmiş bana baktığını görecektim. Son bir gayretle gözlerimi açtım. Güneş ışığı gözlerimi kamaştırınca ardarda kırpıştırdım. Net görebildiğimde her şey bana yabancı geldi. Burası benim odam değildi. Duvarlara baktım. Pembenin hoş bir tonuydu. Altın işlemeler mi vardı duvarda? Parlak şamdanlara baktım. Bunların tanesi bile bir servet ederdi. Gözüm gardroba kaydı. Üzerinde onlarca elmas vardı. İpek kılıflı yastığıma baktım. Her şey neden bu kadar pahalıydı? Yatakta doğrulup ayağa kalktım. Açık olan pencereden yeşillik bir alan görünüyordu. Etrafta koşturan tuhaf kıyafetli insaar vardı. Pırlantalar işli perdeyi çekip gardroba yöneldim. Aynaya bakmam gerekiyordu. Gözlerim kapalı durdum. Hâlâ melez olsaydım bunun bir rüya olduğunu düşünebilirdim ama rüya görmeyeli uzun zaman olmuştu. Yavaşça gözlerimi açtım. Kesin odamdaydım. Belki de başımı çarpmıştım ve az önce gördüklerim hayaldi. Gözlerimi açıp kendimi incelemeye başladım. Elbisem aynı Olimpos'ta giydiklerime benziyordu. Kırmızı,gümüş işlemeli bir elbise. Başımda muazzam bir şekilde tutturulmuş minik gümüş bir taç. Bakışlarım boynuma kayınca Persephone'nin madalyonunun boynumda takılı olduğunu gördüm. Hangi ara takmıştım ki? Koronis'in boynundan düştüğünü bile görmemiştim. Aklıma gücümün olup olmadığını kontrol etmek geldi. Elimi oynatıp elbisemi değiştirmeyi denedim. Beyaza döndü. Derin bir nefes aldım. En azından gücüm benimleydi. Arkamdan kapı açılma sesi geldiğinde madalyonla sihir yapmaya çalışıyordum.
"Cassandra! Uyandın mı kızım?" Dedi güzel sesli bir kadın. Çok tanıdık geliyordu ama bir an çıkaramamıştım. Arkama döndüm. Kalbim sevinçle doldu. Karşımdaki Hera'ydı. Koşup ona sarıldım.
"Çok korktum Hera. Kayboldum sandım. Seni görünce her şeyin aynı olduğunu anladım."
Hera yüzünde alaycı bir ifadeyle bana bakıyordu.
"Yine fazla okudun herhalde şu mitoloji kitaplarını. Ne Herası kızım? Annen leydi Helenayım ben."
Helena Hera'nın bana kendini tanıtırken söylediği isimdi. Anının etkisiyle gözlerim dolarken her şeyi anladım. Koronis beni kendi oluşturduğu hayali bir krallığa hapsetmişti. Gördüğüm tanıdıklar sadece bir yanılsamadan ibaretti. Ne yapacaktım şimdi ben? Nefes almaya çalıştım.
"Hangi yıldayız?" Dedim korkuyla. Hera inanamayarak bana baktı.
"Aklını mı yitirdin sen? 1854'teyiz. Oyalanma da bir an evvel kahvaltıya in. Nişanlın dük Richard geldi."
Ne? Nişanlım mı? Ben Apollon'la evliydim. İşin yoksa bir de sahte nişanlıyla uğraş. Hera odadan çıkınca terleyen ellerimi elbiseme sildim. Bu kadar gösteri yeterdi. Şimdi ışınlanarak Olimpos'a dönecektim. Gözlerimi kapatıp odamda olduğumu hayal ettim. Tanrım olmuyordu! Tekrar tekrar denedim. Madalyon zaten normal madalyon gibiydi. Çaresiz merdivenlere yöneldim. Son basamağa gelmiştim ki birden durdum. Kahvaltı mı demişti? Ben yemek yemiyordum ki. Ne yapacaktım şimdi? Elbisemin eteklerini kaldırıp zemine indim. Masanın etrafı insan doluydu. Boş olan sandalyeye yöneldim. Tanımadığım bir adam gelip sandalyemi çekti. Centilmenlik için. Gülümsemeye çalışıp oturdum. Adam şaşırmıştı.
"Beni özlemedin mi Cassandra? Kalktığım gibi seni görmeye geldim."
Hera bana dik dik bakıyordu. Boğazımı temizledim.
"Nasılsın şey... Richard?"
Hera güldü.
"Bugün Cassandra biraz tuhaf. Gece iyi uyumamış sanırım. Kahvaltıdan sonra biraz dolaşırsınız. Kendine gelir."
Sıkıntıyla iç geçirip karşıya baktım. Babam karşımda oturmuş yemek yiyordu. Bunca zaman sonra onu kanlı canlı görünce ağlamaya başladım. Yanımda oturan Hera kolumu dürttü.
"Baba?" Dedim boğuk bir sesle. Babam gülümseyerek bana baktı.
"Efendim kızım?" Kaşlarını çattı. "Ağladın mı sen?"
Başımı salladım.
"Rüyamda öldüğünü görmüştüm de," dedim buruk bir sesle. Biraz düşününce yemek yediğimi onların zihnine yerleştirmeyi buldum. Başka çarem yoktu. Ağzımı peçeteyle sildim.
"İzninizle," dedim ayağa kalkarak. "Biraz yorgunum. Dinlenmem gerek."
Hera davrandı.
"Richard'la yürüyüşe çıkacaktınız."
Tehdit eder bakışlarla bana bakıyordu. Eski Hera'yı özlemiştim. Kapı açılınca oraya döndüm. Aurora koşarak içeri girdi. Güzel Aurora'm benim. Koşup ona sarıldım.
"Kızım," diye fısıldadım onu duyamayacağı bir sesle.
"Abla boynumu sıkıyorsun."
Demek bu sanal dünyada kardeşimdi. En azından aynı evde kalacaktık. Zorla ondan ayrıldım. Masadakilere döndüm.
"Kardeşimle bir şey konuşacağız. Sonra geleceğim," dedim Richard'a bakarak. Aurora'nın elinden tutup odaya çıkardım. Kapıyı arkamızdan kapattım.
"Richard'ı seviyor muyum?" Dedim meraklı bir tonla. Omuzlarını silkti.
"Bu konu hakkında konuşmazsın pek. Bu bir ödeşme dersin. Sahi neyin ödeşmesi bu? Sanki onunla evlenmeye mecbur gibisin."
Güzel. Bu konuyu öğrenmeliydim. Yatağa oturdum.
"Geri dönmeliyim. Bensiz ne yaparlar? Apollon,Aurora,Hera,arkadaşlarım..."
Aurora yanıma geldi.
"İyi misin sen? Kafan karışmış gibi."
Ona gözlerim dolu dolu baktım. Her şey bir şakaydı,hâlâ Olimpos'tayız demesini o kadar çok isterdim ki. Bana anne demesini. İlk kez annemle babam evliydi ama ben buraya ait değildim. Aurora gülümsedi.
"Hadi dışarı çıkıp biraz hava al. Çiçek te toplarsın. Benim piyano dersim var."
Piyano... Ne güzel çalardı. Gözlerimi sildim. O buradaydı ama benim kızım değildi. Çok saçmaydı. Çok can acıtıcıydı. Apollon yoktu. Tanımadığım bir adamla nişanlıydım. Ne beter bir yerdi burası.Derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım. Madem buraya hapsolmuştum o zaman biraz eğlence hiç fena olmazdı. Parmaklarımı hareket ettirip Aurora'nın zihnine girdim.
"Anne," dedi bana bakarak. Kısa bir süreliğine eski halindeydi.
"Buradan çıkmama yardım et. Hera'ya söyle ya da Apollon'a. Hapsolmuş de. Madalyon onda de."
Başını aceleyle salladı. Kapı açılınca onu eski haline getirdim. Karşımda Mirena vardı.
"Leydim dük Richard sizi çağırmamı emretti," dedi yere bakarak. Gülümsedim.
"Geliyorum."
Şu Richard'a yolu vermeliydim. İlk gördüğüm anda canımı sıkmıştı. Herkes çıkınca aceleyle geçmişi izledim. Cassandra Richard'ın eski sevgilisini bıçaklamıştı. İzlemeye devam ettim. Kız yaşıyordu ama Richard öldüğünü söylemişti. Bir şartla bu durumu saklardı. Onunla evlenecekti.
"Yalancı," diye mırıldandım. Foyasını ortaya çıkaracaktım. Acaba fotoğraf makinesi icat edilmiş miydi? Merdivenleri inerken duvarlara baktım. Siyah beyaz fotoğraflar vardı. Başımı dikleştirip aşağıya indim. Richard odada volta atıyordu.
"Nerede kaldın?" Dedi kızgın bir sesle. Yalanını öğrendim diye haykırdım içimden. Onun yerine yüzüme bir gülümseme yerleştirdim.
"Kardeşimle konuştuk. Çıkabiliriz."
Annemle babama gülümseyip dışarı çıktım. Richard bana döndü.
"Nereye gitmek istersin?" Dedi kendine göre sevecen,bana göre itici bir sesle. Eski sevgilisi kalabalık bir yerde oturuyordu. Şehir merkezinde olmalıydı.
"Şehir merkezine gidelim. Gezmek istiyorum," dedim gözlerine bakarak. Bir anlığına korku kıvılcımları gördüm gözlerinde. Bakışlarını kaçırdı.
"Tamam."
Zafer edasıyla gülümsedim. Richard sağa sola baktı.
"Uzak bildiğin gibi. Faytona binelim."
Faytona binme fikri hoşuma gitmişti. Richard geçen bir faytonu durdurdu. Tutmam için elini uzattı ama tutmadan bindim. Yüz veremezdim ona. Bugün yalanını ortaya çıkaracaktım. Richard yanıma oturunca yana kaydım.
"Kaçıyor musun benden?" Dedi üzülmüş gibi.
"Sence?" Dedim ters ters.
"Leydilere yakışır gibi davranmıyorsun."
Güldüğümde şaşırdı.
"Sana kendimi beğendirmeye uğraşmıyorum. Kimse için değişemem," dedim dışarı bakarak. O anda yanımızdan kraliyete ait bir fayton geçti. Açık pencereden Apollon'u gördüm. Ah,Apollon. Sarayda yaşıyordu. Ne yapıp edip saraya girmeliydim. Karısı olarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Madalyonun İntikamı{HK3}
Fantasy|Hera'nın Kızı'nın üçüncü kitabıdır.| İntikam arzusu ne derecede öldürücü olabilir? Rosa,son derece mutlu bir hayat yaşamaktadır. Sevdikleri yanındadır. Aurora da sevdiği adamla evlenmiştir ve o da çok mutludur. Her zamanki gibi güneşli günlerin ar...