11.Bölüm~

532 46 6
                                    

İyice ısınan havadan gelen güneş yüzüme vuruyordu. Neredeyse ilkbahar gelmişti. Güller yine açacaktı. Etrafı saracaktı yine hoş kokuları. Bahar gelince... Persephone izinli olacaktı. Acaba Koronis'in yerini bulup madalyonu almış mıydı? Ekran yarattım.
"Persephone! Neredesin?"
Ekran kısa zamanda nerede olduğunu buldu. Her zamanki gibi Hades'in yanındaydı. Beni duyduğunu anlatmak için hafifçe başını salladı.
"Madalyonu buldun mu?"
Hades'in göremeyeceği duvara yazmaya başladı.
"Hâlâ arıyorum. O kadar çok ölü var ki bin yıl önce ölen. Elysion'da olduğunu bilmek bile işimi kolaylaştırmıyor."
Sıkıntıyla içimi çektim.
"Teşekkürler," yazıp ekranı kapattım. İşimiz samanlıkta iğne aramaya benziyordu. Aslında Hades'e söylesek daha çabuk bulurdu ama bulmayacağından emindim. Bizim için yapmazdı. Gardrobumun önünde durup kapısını açtım. Neredeyse her renkteki elbiselerim karşımdaydı. İçlerinden mor olanı seçip giydim. Bu elbiseyi Afrodit bana elbise oluşturmayı öğrettiği zamanlarda yapmıştım. Aynadaki yansımama baktım. Elbisenin omuzlarından neredeyse dirseklerime kadar ametist taşları iniyordu. Aynı taşlardan bel kısmında da vardı. Bilerek balık model yapmıştım. O zaman kabarık elbiselerle yürüyemiyordum. Saçlarımı tek bir hareketimle kusursuzca maşalı yaptım. Mor bir taç ta yerleştirdim. Gözlerimin altı benimle dalga geçercesine mordu. Sanki elbiseyle uyum içinde olmak istiyormuş gibi. Biraz makyaj işe yarardı. Artık makyajsız dolaşamaz olmuştum. Makyajımı da halledince odadan çıktım. İçimde her zamanki huzursuzluk vardı. Tanrıçalardan biriyle konuşmak istemiyordum. Arkadaşlarımla konuşmak istiyordum.

Melezler kalkanlarını,miğferlerini almış oyun alanına doğru gidiyorlardı. Beni fark ettiklerinde koşarak yanıma geldiler.
"Tanrıça Rosa Pegasus'la hiç fotoğrafımız yok. Bizim için oluşturabilir misiniz?" Dedi sarışın bir kız. Gülümsedim.
"Tabi ki."
Hepsinin fotoğraf isteyeceğini biliyordum. Bu benim için çok kolaydı. Elimi kıpırdatmamla kamptaki bütün melezlerin Pegasus'la olan fotoğrafları masanın üzerinde belirdi. Çığlık atarak masaya koştular. Bu halleri beni güldürmüştü. İçlerinden Kate,Austin ve Mirena'nınkileri havaya kaldırarak elime aldım. Ne kadar da mutlu görünüyorlardı. Hele Kate. Pegasus'un boynuna sarılmış ve gözlerini kapatmıştı. En büyük hayalinin Pegasus'u görmek olduğunu biliyordum. Biraz da bunun için Apollon'a kampa gitmek istediğimi söylemiştim.
"Bu oyun benim oyunum. Kimse ümitlenmesin."
"Oyun bu belli olmaz."
"Görürsünüz."
Kate yine herkese meydan okuyordu. Kalabalık bir grupla geliyorlardı. Grup masanın başındaki kalabalığı görünce oraya yöneldi. Bizimkiler beni görünce masayı unutup yanıma geldiler.
"Bu kalabalık ta ne?" Diye sordu Austin.
"Pegasus'la bütün melezlerin fotoğraflarını oluşturdum. Kendi fotoğraflarını arıyorlar."
Kate koşmaya başladı. Kendimden emin bir şekilde fotoğrafları havaya kaldırdım.
"Kate bendeler," dediğimde uzun zaman sonra beni görmüş gibi gülümsedi.

Oyun başlayınca kendime oyun alanını gören rahat bir koltuk oluşturdum. Bu seferki oyun zekaya dayanıyordu. Tabi önceden robotları yenmeliydiler. Zeka sorusunun sorulduğu yere ilk önce Ares ve Athena'nın çocukları vardı. Bu zaten beklenen bir şeydi. Zeka bölümünü Athena'nın kızlarından biri kazandı. Kate miğferini ve kalkanını yere fırlattı. Siniri geçsin diye nehir kenarına gitti. Austin ve Mirena gelip yanıma oturdular.
"Her zamanki Kate. Kızıp gitti yine. Sen nasılsın?" Dedi Austin.
"İyiyim. Persephone Koronis'i bulmaya çalışıyor. Bir daha gelmedi. Belki de artık benimle uğraşmaktan vazgeçmiştir."
Mirena endişeli gözlerle bana bakıyordu.
"Madalyonun sihrini iptal edebilseniz keşke. O zaman tehlike kalmazdı."
İçimi çektim.
"Bunu ben de düşünmüştüm ama uzaktan etki etmiyor. Yanındayken iptal edebilirmişsin."
Austin gülümsedi.
"Sen bir tanrıçasın. Seni öldüremez. O yüzden takılma ve anı yaşa."
Gülümsedim. Dedikleri çok güzeldi ama ben takmayan tiplerden değildim. Yine de kafamı biraz da olsa dağıtmam gerekiyordu. O yüzden buraya gelmiştim. Kate üstü başı sırılsıklam bir halde geldi. Onu gören Austin kahkahalarla gülmeye başladı. Benim de güleceğim çıkmıştı ama kendimi tuttum. Yüzüne sürdüğü boyalar garip şekiller oluşturmuştu.
"Austin gülmeyi kes," dedi elini tehditkar bir şekilde sallayarak. "Yeni gelen eziklerden biri beni suya itti. Sonra da gülmeye başladı. Hades'in kızı olduğuna her iddiaya girerim."
Gözlerimi kıstım.
"Onu bir çeşit hayvana dönüştürmemi ister misin?" Dedim. Mirena bana dehşetle baktı. Austin gülmekle meşguldü. Kate başını hızla salladı.
"Bir solucan olmasını istiyorum."
Ellerimi oynatmaya başladım. Mirena ayağa kalktı.
"Rosa saçmalama!"
Güldüm.
"Sadece Kate'in başına gelenin aynısı başına geldi. Bakın."
Kız sırılsıklam bir halde kulübesine gidiyordu. Etraftan gülüşme sesleri geliyordu durmadan. Kızın yüzü sinirle gerilmişti. Kulübeye girip kapıyı arkasından kapattı. Kate'in siniri geçmişti. Bana yalvarır gibi bakınca üzerini anında eski haline getirdim. Sağdan soldan konuştuk. Birden canım Olimpos'a dönmek istedi.
"Ben geri dönüyorum," dediğimde Kate cebinden bir şey çıkardı. Anladığım kadarıyla bir mektuptu. Aynısından Mirena ve Austin de bana uzattılar.
"Kime bunlar?" Dedim merakla. Kate buruk bir şekilde gülümsedi.
"Babalarımıza."

Olimpos'un koridorlarında dolaşırken Kate'in sesi kulaklarımda çınlıyordu. Babalarımıza... Onları görmeye bile gitmiyorlardı. Bu,gerçekten de acı bir durumdu. Adımlarımı hızlandırıp Poseidon'un odasının önünde durdum. Kapıda midye kabukları,ölü yengeçler,istiridyeler vardı. Ortada iki tane trident içiçe geçmişti. Boğazımı temizleyip kapıyı çaldım.
"Girin."
Yüzüme bir gülümseme yerleştirip içeri girdim. Poseidon eliyle yarattığı minik sudan hortuma bakıyordu. Cebimden Austin'in mektubunu çıkardım.
"Bunu oğlunuz Austin'den getirdim. Size mektup yazmış."
Kaşlarını çattı.
"Austin..."
Tanrım hatırlamıyordu bile. Parmağını şıklattı.
"Evet,şu kumral melez. Şimdi hatırladım. O iyi mi?"
Neden gidip kendin bakmıyorsun dememek için kendimi zor tuttum.
"İyi görünüyor. Sadece sizi özlemiş sanırım."
Poseidon mektubu aldı. İfadesi ciddileşmişti.
"Teşekkürler."
Gülümsemeye çalışıp odadan çıktım. Sıra Zeus'taydı. Kapıyı çalıp girin sesini duyunca içeri girdim. Ambrosia içiyordu.
"Mirena'dan mektup getirdim," dedim düz bir sesle. Gülümsedi.
"Demek kızım babasını özlemiş."
Hatırlaması beni şaşırtmıştı. Ben Zeus hatırlamaz sanıyordum. Mektubu masaya koydum. Arkamı dönünce Zeus konuşmaya başladı.
"Melez kampıyla çok yakından ilgileniyorsun. Bu beni mutlu ediyor."
Bu kez gerçekten gülümsedim.
"Orada arkadaşlarım var ve onları görmeden yapamıyorum."
Zeus yüzünde büyük bir gülümsemeyle mektubu okumaya başlayınca odadan çıkmam gerektiğini anladım. Ares odasında yoktu. Mektubu masaya bırakıp çıktım.

Aurora'yı merak ediyordum ama pat diye odasına girmek istemiyordum. O yüzden sadece onun duyacağı bir sinyal bırakıp odama girdim. Kapalı perdeleri açtım. Dağınık yatağı düzelttim. Piyanonun durduğu tarafa dönünce donup kaldım. Koronis piyanonun koltuğunda oturuyordu.
"Yine mi sen? Neden geliyorsun buraya? Derdin ne?"
Sesim istediğim gibi öfkeli çıkmıştı. Koronis elini piyanonun tuşları üzerinde gezdirdi.
"Kim olduğumu öğrendin mi?" Dedi alaycı bir sesle. Kollarımı bağladım.
"Tabi. Apollon'un ve Artemis'in öldürdüğü biri."
Koronis hışımla ayağa kalktı. Madalyon parlıyordu.
"Ben Apollon'un karısıydım! Prensestim de. Senden önce beni sevdi!"
Güldüm. Bu onu daha da sinirlendirmişti.
"Apollon öyle demiyor ama. Onunla olmak zaman kaybıydı dedi. Onu aldattığını öğrendiği zaman hiç üzülmemiş. Gururu lekelendiği için öldürmüş seni. Yani sen bir oyuncakmışsın prenses."
Yalandı ama canım canını acıtmak istemişti. Koronis gözyaşları gözünden dökülürken madalyonu havaya kaldırdı. Ellerimi hazır bir şekilde tuttum. Gelen gücü kendi gücümle engelleyecektim. O anda içeri Aurora girdi. Bizi görünce kaşlarını çattı. Bir Koronis'e bir bana bakıyordu.
"Anne bu kim?" Dedi meraklı bir sesle. Bakışlarımı Koronis'ten ayırıp Aurora'ya baktım.
"Bahsettiğim Koronis bu."
Bakışlarım Koronis'in durduğu yere kayınca gitmiş olduğunu fark ettim.

Madalyonun İntikamı{HK3}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin