4. Bölüm : Kıskanmak, Öpücük
'Kart çekmiştim yazıyı okunca direkt gözlerim onu buldu. Merakla kağıdıma bakmaya çalışıyordu, kendime çektim kartı.
''Bunu yapmak zorundayım.''
Dediğimde hala ne çektiğimi merak eden bir adam görüyordum. Ona göstermeyecektim sadece yaptığım zaman görecekti.
''Hadi ama söyle.''
Dedi ama söylememekte ısrarcıydım. Yürümeye başladım, etrafı süzdüm. Ve bir genci gözüme kestirdim. Yanına ilerliyordum bu sırada da Yağız beni takip ediyordu. Omzuma dokunup ''Nereye gidiyoruz?'' diye mırıldandı. Bir şey demeyip çocuğun yanına vardım. Çocuk bizi fark edip kulaklıklarını çıkardı.
''Buyurun ?''
Dedi, naif bir ses tonuyla. En az 15-16 yaşlarındaydı. Elimi uzattığım sıra Yağız ile göz göze geldim, burnundan soluyordu; kıskanmıştı sanırsam. Çocuk Yağız'a bakıp sırıttıktan sonra bana bakıp elimi tuttu. Çocuğun elindeki telefondan dinlediği şarkıyı dışarı vurup dans etmeye başladık. Yağız ise gözlerini çocuğa dikmiş, kıskanarak ona bakıyordu. 'Bari bu kadar belli etmeseydi' diye geçirdim içimden. Dansı kısa kesip çocuğa teşekkür ettikten sonra Yağız'ın koluna girip çocuktan bakışlarını çekmesini sağladım ve onu sürükleyip- kendi- evimin önüne getirdim.
''Bunu saymayabilirdik, onunla edeceğine benimle etseydin daha güzel olurdu, sence?''
''Seni tanıyordum ama görevde-tanımadığınız- biriyle dans edin yazıyordu. ''
''Henüz tanıyor sayılmazsın hem bir daha oynamayalım bunu, içinde daha fena şeyler olduğuna inanıyorum.''
Gülümsemekle yetindim. '
Kalktı Hazan masadan dört döndü evin içinde sonra tekrar masa başına oturdu. Dirseklerini masaya dayayıp başını aralarına koydu ellerinin. Oflayıp onu düşündü sonra hemen aklından silip laptopa döndü.
'Telefonumu bana geri verebilmişti. O oyun oynadığımız günün ardından iki gün geçmişti. Telefonuna kendini kaydetmiş bazı kendi fotoğraflarını yerleştirmiş. Beni arayıp işi olduğunu söyleyip iki gün yanıma uğramamıştı bende onu düşünmeyerekten kitap yazma fikrini düşünüyordum. Hala kafamda bir taslak oluşturmamıştım. Kendimi buz gibi suyun altına attım, zihnim açıldı rahatladım. Havluyu sarıp dolabın karşısına geçtiğimde kapı çaldı. Oh Shit! Çıplaktım bir havlu yetmezdi kapamaya kendimi. Ve kapı ısrarla çalıyordu arka arkaya. Havluyu sıkıca üstümde tutup kapının oraya gittim, derin bir nefes alıp kapı kulunu tuttum. Çevirip çok az araladığım vakit iki çift yeşil gözlere 'merhaba' dedim. Kafasını içeri sokup bana baktığında havlulu görünce güldü biraz da sinirlendi gibiydi. Hemen beni takmayıp içeri girdi, kapıyı sertçe kapadı.
''Ya başka biri çalsaydı kapıyı ona da böyle mi açacaktın?!''
Sesi parlamıştı kaşları çatıktı, dur orada Yağız efendi sen hangi sıfatla bana böbürleniyorsun ?
''Senin geldiğini bile bilmiyordum, ısrarla çalınca polis sandım!''
''Polis, hırsız, çocuk, sütçü, imam, ben fark etmeyiz. Kimseye böyle kapı açma bir daha!''
''Sana ne be? Sen hangi sıfat-''
Evet, konuşmama izin vermeden dibime girdi, başım hafif kalkmış ona bakıyordum, uzundu pislik. Nefeslerimiz çarpınca yüzlerimize içimiz kaynıyor gibiydi.
''Git üstünü giyin.''
Emir verir gibi konuşunca tepemin tası atmıştı fakat haklıydı, çırılçıplak onunla konuşuyordum.
''Yalnız arkanı dön, benim giyinecek başka bir yerim yok.''
''Lavabon yok mu?''
''Göt kadar yer her yer ıslaktır şimdi olmaz orada giyinemem.''
''Ben de arkamı dönmem.''
''BAK BAK BAK! SİKTİR GİT LAN O ZAMAN EVİMDEN!''
Ağzımı bozuyordu yavaştan bu adam. Ukala tavırları sinir bozucuydu. Sırıtıp arkasını döndü. Bende bir çırpıda giyinip sessizce ensesine yaklaştım ve şaplaktım. Kafası baya öne gidip elini ensesine götürdü ağzından 'ah' çıkmıştı acıdan olsa gerek. Bana dönüp yeşil gözlerini dikti.
''Deli misin kızım sen?!''
Sinirlendiği yüzünden okunuyordu, o hala ama şirindi gözümde. Tam laf sokacaktım ki telefonu çaldı, müsaade isteyip kapının dışına çıktı, sakin başlayan konuşması gittikçe şiddetlenmişti. Duyabiliyordum ama tam neye sinirlendiğini kestiremiyordum. Telefonu kapadı, kulağımı çektim kapıdan. İçeri girip özür diledi ve gitmesi gerektiğini söyleyip ayrıldı. Ben ise yine yalnız kalmıştım. Arada gelip bir gram mutluluk veriyordu sonra çekip gidiyordu. Dengemi şaşırdım onun yüzünden. Bir şeyler hissediyor muydum yoksa?'
Masadan kalkıp yine dört bir yana gidip durdu, bu sahneleri hatırladıkça hüzünleniyordu. İçine bastırdığı öfkesi yeninden çıkıyordu gün yüzüne, ağlamak istiyordu olmuyordu. Duruyordu, öfkesini öne daha çok sürüyordu. Çığlık atıyordu, tırnakları ile boğazını kesiyordu, nafile. Bu ona olan sinirini içinde dindirmiyordu. Gittiği için kızgındı... Tekrar oturdu masaya.
'Aradan bir hafta geçmişti, ne uğruyor ne arıyordu Yağız. Artık ümidi kestim derken kapı çaldı; o geldi sanıp hevesle kalktım kapıyı açtım, bir de ne göreyim.. Pideciymiş, pidelerimi alıp parasını ödedikten sonra büyük bir hüzünle kapıyı kapadım ve pidelerle yatağa geçtim. Açıp ısırdım, kolum kalkmak istemiyordu. Bu hüzün yoruyordu. Ondan hoşlanıyor muydum? Yok, hayır olamaz. Olur mu?
Kapı çaldı, yine büyük bir hevesle kalktım açtım. İşte beklenen adam gelmişti, umut dolu gözlerle. Papatyaları bana uzatıp gülümsüyordu mahcup bir şekilde. Papatyaları alıp dayanamayıp ona sarıldım.
''Hoş geldin arkadaşım.''
''Seni çok özledim, arkadaşım.''
Yavaşça ayrılırken birbirimizden kokumuz karıştı birbirimize. Dudağının kenarı ile gülümserken işaret parmağımı o gülen kenara götürdüm.
''Ne kadar güzel bir yer..''
O da elleriyle yüzümü avuçladı. Gözlerime bakıyordu, ben de aynı şekilde. Tuhaf bakıyordu derken; dudaklarıma bir öpücük kondurdu. Yumuşacıktı, sulu bir şekilde. Geriledim ve dudaklarıma gitti kendiliğinden elim. Gözlerim onu bulunca dudaklarını yalıyordu, yanaklarım kızarmıştı. O ise halinden memnundu.
''Bu.. yaptığın.. şey.. ''
Artık gizleyemezdim duygularımı, kabul edelim; ondan hoşlanıyordum.
''Bu yaptığın şey, harikaydı.'' '
-Devam Edecek-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Öykümüz
Hayran KurguBir genç kadın yazar düşünün (Hazan); yaşadığı aşk öyküsünü hikayeye çeviren. Bir genç adam düşünün (Yağız) ; zengin ve yakışıklı ve hiç beklenmedik bir şekilde dünyasına, dünyadan soyutlanmış bir kadını alır.