|10|

287 30 25
                                    

10.Bölüm: Selim

Bir hafta boyunca Word da küçük anılarımı yazıyordum. Onunla olan küçük anılarımızı. Gün geçiyordu hiçbir şey değişmiyordu. Sadece şu gizemli gönderilen şeyler dışında. Onlar git gide azalmak bilmiyordu. Aslında kim bunu yapıyorsa karşıma çıksın ona teşekkür edeyim, doğru bir şey yapıyordu. Unuttuklarımı geri yüklüyordu hafızama. Onlar yüklendikçe omuzlarımda ki azalıyor, acım hafifliyordu. İşte bu gece kapının zorlanma sesi ile gözlerimi açtım. Korktuğumdan mı yoksa hiçbir şey yapamayacağımdan mı bilmiyorum yataktan kalkmadım. En sonunda kapım açılmış içeriye biri adım atmıştı. Gözlerimi kapadım, kalbim yeri göğe inletecek şekilde atarken nefes alış verişimi düzene sokuyordum. Adam veya kadın beni kontrol ettikten sonra daha da içeri girdi. Masamdan sesler geliyordu. Tahmin ediyorum ki karıştırıyordu bir şeyleri. Hırsız olacağını düşünmüştüm ta ki gözlerimi açana dek.

3 ay önce...

Yağız ile bugün bir galeriye gelmiştik. Arkadaşının bir galerisi varmış, en sevdiği en güvendiği tek arkadaşıymış. Bana onun yaptığı şaheserleri göstermeye getirmişti. Arkadaşı ile sarılıp beni göstererek tanıttı beni. Sarı saçlı, Yağız'ın ki gibi olmasa da kalın kaşlı, köfte dudaklı, hafif sakallı biriydi. Sevimli gözüken bu arkadaşın adı Selim imiş. Selim hemen bana gösterdi yaptıklarını, Yağız'ın dediği azmış bile, Selim'in yaptıkları mükemmeldi. Bana zorla bir tane hediye etti. O gün evimin duvarına asmıştım, rutubetleri gidermek için bir tane.

...

Ve şimdi de karşımda o vardı. Selim. Ne işi olabilirdi evimde gizlice. Hızla yataktan zıplayıp ışığı yaktım. O da zaten sesimle bana dönmüştü, korkulu gözlerle bana bakıyordu. Biraz da şaşırmıştı.

''Senin ne işin var burada Selim?''

Ensesini kaşıyıp gözleriyle evi süzdü, dediklerini düşünüyor gibiydi. Acaba nasıl bir yalan söylesem der gibi. Bu benden kaçmazdı. Ben insanı gözünden anlardım. Bir karın sancısı vardı.

''Şey... ben... buraya...gelmek...bura.. işte....şey..''

''Geveleme ağzındakini, hadi çıkar baklayı.''

''Ya sen son görüştüğümüzden beri hiç değişmemişsin!''

Al işte! Konuyu sapıtmaya çalışıyordu. Kaşlarımı çatıp kollarımla bağdaş kurdum göğsümün orada.

''Sinirlenince aynı ona benziyorsun.'' Dedi,bunu ilk kez duymamıştım. O da onun yakınları da aynı şeyi söylemişlerdi zamanında. Bu özelliğimi hep sevmişimdir bu yüzden. Ama şuan konu bu değildi.

''Neden evime bir hırsız edasıyla girdin?''

''Şey..''

''Şeyine başlatma şimdi! Neden girdin?''

Sinirim hat safhaya çıkmıştı, o da biraz irkilmişti bu duruma. Yutkundu, elinin tersiyle alnında ki teri sildi.

''Bir şeyi almak için gelmiştim.''

En sonunda çıkarmıştı ağzındaki baklayı. Başımı sallayıp tek kaşımı kaldırdım.

''Neyi?''

''Bak Hazan bunu sana söyleyemem.''

Bir adım yaklaşıp 'anlıyorum' bakışları attım.

''Yağız eğer burada olsaydı, bunu yapmana izin vermezdin. Şimdi Yağız'ın hatırı için neler döndüğünü söyle. HEMEN!''

''Yağız burada olsaydı bunu yapmama gerek kalmazdı zaten! Yağız'ın hatırı çok ama bunu söylememi istemezdi.''

Yakınlaşmış yüzüm ani hareketle geri sendeledi. Kollarım yere baktı. Kaşlarım düzeldi. Yüzüme şaşkın bir ifade büründü. Onun kalp atış seslerini duyar gibiydim.

''Yağız zaten bunu sana söyleyemez o yok.''

''Hazan. Lütfen... her duyduğuna inanma.''

Deyip hızla arkasına bakmadan çıktı evden ben ise çenem iki yana hareket edip gözlerimin doluşunu hissediyordum. Bir şey söyleyemezdim. Ama onun ne demek istediğini anlayamamıştım. Kapıyı kapatıp kendime kahve hazırladım. Tekli koltuğuma oturup gözlerim kanlana kadar –sabaha- oturdum. Sabah artık hiçbir yerimi hissedemez olunca soğuk bir suyun altına girdim.

Tüm vücudum canlanmıştı. Çıkıp giyindim, kahvaltı yaptım. Aklımda hala dünkü manzara vardı. Selim ne almak için gelmişti? Kafamın dağılması için masama geçip yazmaya başladım.

'İlkbahara girmiştik. Havalar hafif esiyor, çiçekler açıyor, hayvanlar cilveleşiyordu. Güzel ilkbahar giysilerimi giyip saçımı topladım. Kapı da Yağız beni bekliyordu. Evden çıktım yanına gittim, belimden kavrayıp yanağıma öpücük bıraktı. Arabasına binip ilerledik. Beni yemyeşil dağın tepesine götürmüştü. Eteğinden akan su oraya huzur veriyordu. Yere bir örtü serip piknik sepetimizi yanına koyduk. Daha güzel bir görüntü katsın diye üzerine balonlar ve kalpler koymuş Yağız. Onun bu romantikliği, düşünceliliği beni daha da hayran bırakıyordu ona karşı. Şampanyaları koyup yemekleri çıkardı. Hepsini yiyip içtik. Hep bir espri yapıp beni ağzı dolu iken güldüren sevdiğim. Allah'ım dedim içimden... Allah'ım inşallah yüzümü güldüren bu adamı, aşkla bakan bu gözleri benden eksik etmezsin diye. Duamı ettim, çünkü onu kaybetmek istemiyordum. Aklımı kaybedeyim bir organımı kaybedeyim yine de o beni bırakmaz ben onu kaybetmem diye düşünüyordum. Çünkü hayata dönmemi sağlayan adam, o giderse ben biterdim. '

-Devam Edecek-

Not : Şu sıralar nedense hayatımda hiçbir şey düzgün gitmiyor. Depresyona girmiş bulunmaktayım. Sürekli ağlıyor, bir şeyler yiyorum. Ellerim duvarlara vurmaktan parçalandı. Canımı yakan bu şey er ya da geç gidecek inşallah... Bu nedenle sizi de bölüm olmadan bırakmak istemiyorum. Hayatımda hep bir şeyler yarım kalıyor ve ben artık bu durumdan sıkıldım. Beni anlayın lütfen, ileri ki bölümleri daha özenle be daha uzun yazmaya dikkat edeceğim. Bu hikaye ile fikirlerinizi belirtin, sizin fikirleriniz benim için değerli, bir yerde yanlış yapıyorsam söyleyin tarihler de sıkıntı varsa söyleyin -gerçek hayattaki tarihleri bile şaşırdım-. Sormak istediğiniz şeyler varsa sorun. Siz de sıkıntılar yaşıyorsanız yazın dertleşelim. Ben sadece yazar değilim.. size bir dost bir dertdaş olurum. Sağlıkla kalın, sevgiyle dolsun kalpleriniz, saygıyla yola koyulalım, sizi seviyorum...

Bizim ÖykümüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin