Orhan işe başlıyor...
Yatakta uzun boylu, üzerinde kot pantolon ve siyah gömlek olan genç bir adam yatıyordu. Oldukça yakışıklıydı. Kumral bir teni ve kısa saçları vardı. Kirli sakalının üzerine bıyık ve top sakal bırakmıştı. Dışarıdan oldukça cılız görünse de aslında güçlü adalelere sahipti. Bu genç adamın adı Orhan'dı.
Saat, sabah altı otuzdu. Çalar saatin zırıltısı Orhan'ı uyandırmak için harekete geçmişti. Orhan gözlerini yarım bir şekilde açtı ve ardından bütün uykusuzluğuyla birlikte önce gözlerini sonra da saatin sesini kapadı.
Orhan önceki gece çok geç yatmıştı. Yatak odası ise boş bira şişeleriyle doluydu. O an yataktan kalkmamak için her şeyini verebilirdi ama kalkmak zorundaydı. Çünkü ilk defa iş başı yapacaktı. Lise yıllarından beri hayali olan Cinayet Masası'nda işe başlayacaktı.
İlk önce aheste aheste yorganı kenara ittirdi. Başında inanılmaz derecede kötü bir ağrı vardı. Yatak odasının hemen yanındaki banyoya yöneldi ve kafasını buz gibi su akan musluğun altında bir iki dakika bekletti. Bu onun baş ağrısını biraz olsun hafifletmişti. Suyun verdiği ferahlıkla kendine gelerek bira şişelerini toplamaya başladı. Tam on bir boş şişe toplamıştı odadan fakat o bu denli çok içtiğinin farkında bile değildi. Sivil çalışacağı için üstünü değiştirme ihtiyacı hissetmedi. Vestiyerden alacağı tek bir mont onun için yeterliydi. Daha sonra çalışma masasının üzerinden evraklarını aldı ve yola koyuldu.
Aslında kendisine söz vermişti içkiyi bırakmak için ama şimdiye kadar ona hiçbir zararı dokunmamıştı içkinin. Ancak artık bırakması gerekiyordu. Çünkü her şey değişmişti. Ataması yapılmıştı. İşe başlıyordu ve istediği saate kadar uyuyamayacaktı. Bu yüzden içkiyi bırakıp hayatını düzene sokmalıydı. Kapıdan çıkarken kendi kendine küfrediyordu. Başı çatlayacak gibiydi. Daha ilk günden iş arkadaşları ondan verim alamayacaktı.
Apartmandan çıktığındaysa kasvetli ve soğuk bir havayla karşılaştı. Orhan bu havaya alışkındı. Ankara kışları kar yağmadığı sürece gri ve dondurucu soğukla kaplı olurdu.
Bu sabah da diğer kış sabahlarından farksızdı. Etraftaki eskiden kalma binalar birbirlerine küsmüşçesine sessiz, sakin ve bir o kadar da yalnız duruyorlardı. Şehir sanki sis bulutlarının arasında bir şeyden saklanmak istiyor gibiydi. Orhan'ın bulunduğu sokakta ise ne ses vardı ne de insan. Daha sonra ise bu sessizlik seyyar bir simitçinin bağırmasıyla kesildi. "Simitçiiii!"
Bu ses Orhan'ı biraz olsun kendine getirdi ve hızlı adımlarla sokağın başından ana caddeye doğru yürümeye başladı. Kafası yine de o kadar dağınıktı ki...
Hangi otobüsü bekleyeceğinden bile emin değildi. Nihayetinde ana caddeye geldi. Caddede yavaş yavaş insan kümeleri belirmeye başlamıştı. Sabah işine yetişmeye çalışanlar, önceki geceden kalma sarhoşlar, minik öğrenciler ve daha nice insan tipleri... Orhan etrafı gözlemlemeyi bırakıp otobüs durağına doğru geçti. Bir iki dakika otobüs bekledikten sonra yoğun olmayan trafikte uzaklardan gelen çift katlı halk otobüsünü gördü. Şansına durağa ilk gelen otobüs onunkiydi. İlk önce biraz tereddüt etti. Ardından dosyadan çıkarıp atama kâğıdına baktı ve doğru otobüs olduğunu anladı. Durakta bekleyen yaklaşık on kişiden hiçbiri otobüse yönelmedi. Orhan bu nedenle ağır hareket ediyordu. Bir anda duyduğu cırtlak bir sesle arkasını döndü. Yaşlı bir bayan ona söyleniyordu " Sabah sabah hiç utanması da yok..." Orhan şaşırmıştı " Ne oldu ki teyze?"
"Uff, yaklaşma pis pis içki kokuyorsun. Uzaklaş benden!"
Orhan teyzeye minnettar kalmıştı. Ağzına bir sakız atmayı nasıl da akıl edememişti? Ya teyzeden önce iş arkadaşları fark etseydi kokuyu? İş arkadaşlarında daha ilk günden işe sarhoş geldi gibi bir intiba bırakmak istemezdi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Günleri
Mystery / Thriller*İntikam duygusu insana asla yapmayacağı şeyler yaptırır. *Sizce kim ruh hastası? Genel itibariyle insanlara ve onların hayatlarına baktığımızda çok farklı noktalarla, çok farklı durumlarla karşılaşırız. Herkesin, her insanın inandığı bazı şeyler va...