16) 2007 - Ankara (BÖLÜM VII) Her canlı ölümü tadacaktır...

56.9K 423 2
                                    

Her canlı ölümü tadacaktır...


Al-i İmran Suresi 185. Ayet Kur'an-ı Kerim

Karşıyaka Mezarlığı ürkütücü sessizliğiyle gelen dolmuşları, arabaları ve cenaze araçlarını ağırlıyordu. Ankara'nın bu parçalı bulutlu gününde, güneş yüzünü bir gösterip bir saklıyordu. Sanki insanlara hayatlarının bir gün biteceğini hatırlatmaya çalışıyor gibiydi. Beş numaralı kapıya ulaşmak için insanlar kimi yaya kimi araçlı olarak o büyük yokuşu çıkmaya çalışıyorlardı. Hemen sağ taraftaki çiçekçilerse her gün orada oldukları için, yakınlarını kaybeden insanların hüznünden, duygularından uzakta ekmek parası peşinde koşuşturuyorlardı. Büyükçe yazılmış olan "Her canlı ölümü tadacaktır." ayeti tabelaya bakan herkese ölümün ne kadar yakın olduğunu, o derece yakınlıkta hissettiriyordu. Oraya gelen herkes bir yakını için geliyordu. Kimi yakınını o gün toprağa verecekti, kimiyse çokça zaman önce toprağa verdiği yakınını ziyarete gelmişti. Bambaşka bir dünyaya ait gibiydi mezarlığın çevresi... İnsanlar şehrin telaşından, hayatın hızlılığından öylesine uzaklaşıyorlardı ki oraya yaklaşınca gerçekten de bambaşka bir dünyanın içine giriyor gibiydiler. Ne işe yetişmeye çalışan şık giyimli insanlardan, ne sevgilisinden ayrıldığı için ağlayan âşıklardan, ne notu kötü geldiği için utanan öğrencilerden, ne patronundan fırça yediği için üzülen çalışanlardan, ne yemeğin tadını beğenmediği için yüzünü ekşiten insanlardan eser vardı. Hiç birinden eser yoktu. İnsanoğlu çaresiz kaldığı tek durumla karşı karşıyaydı, ölümle karşı karşıyaydı ve ona hiç olmadığı kadar yakın hissediyordu kendini bu mezarlıkta...


Camide namaz kılınmıştı, kitleler kendi cenazelerinin peşlerinden yakınlarını toprağa vermeye gidiyordu. O günkü cenazelerden en kalabalık olanıysa Gökhan Canyürek'in cenazesiydi. Arkadaşlarını toprağa vermeye gelen liseli gençlerden oluşuyordu bu kalabalığın büyük bir kısmı. Herkesin gözleri ağlamaktan kıpkırmızıydı. Tanrıya sitemleri vardı çoğunun bu genç ölüme karşı...


Tabut omuzlardaydı, tabutu taşıyanlar arasında Gökhan'ın hiç tanıyamadığı babası Ali Canyürek de vardı. Ağlamaktan bitap düşmüş bu adam gözlerini kapatması için güneş gözlüğü takmıştı. Tabutun arka tarafındaki kitlenin en önünde hüngür hüngür ağlayan Selma Hanım vardı. Bir koluna çilleri bir an bile kuruyamadan sürekli ıslanan kızıl saçlı Açelya, diğer koluna ise pembe çerçeveli gözlüğünün camları yaşlardan görünmeyen Pınar girmişti. Selma Hanım ayakta çok zor duruyordu. Onların hemen yanında da yine çok yıpranmış görünen Furkan ve Cem vardı.


Üç beş dakikalık yürümenin ardından cenazenin defnedileceği yere geldiler. Belediye çalışanları çoktan kazmıştı Gökhan'ın cansız bedeninin gömüleceği yeri. İmam eşliğinde ceset tabuttan çıkarıldı. Cesedin tabuttan çıkarılmasıyla çığlıklar, ağıtlar, feryatlar insan kulağını sağır edebilecek cinsten yayıldı o yüksek mezarlıktan Ankara'nın aşağılarına doğru...


Pınar ağlayarak dedi "Bir anne nasıl yavrusunu toprağa verebilir?" Furkan da sinirle tanrıya bağırdı "Bu nasıl adalet? Neden ona o kadar süre verdin de diğerleri yüz yaşına kadar bile yaşayabiliyor?" Cem suspus şokta gibi duruyordu. Açelya da donuk donuk izliyordu herkesi ıslak çilleriyle birlikte.


Gökhan'ın annesi fenalaştı ve kolonya-su takviyesiyle tekrar ayağa kaldırıldı. Gökhan kazılmış çukura bembeyaz kefeniyle konulmuştu. İnsanlar sırayla üstüne toprak atmaya başlamıştı. Kollarında derman yok gibiydi genç çocukların. Cem de Furkan da zorlukla kaldırabildi küreği. İkisi de arkadaşlarına karşı son görevlerini yerine getirdiler toprak attılar başka bir âleme giden bu genç çocuğa. Ama Cem için de Furkan için de bu son görev değildi. Son görev ölümüne sebep olan Aslı Tamer'in neden onu öldürdüğünü bulmaktı onlar için. Toprak atıldıkça beyaz kefen görünmemeye başladı. Her tarafı toprak kaplandı. Dualar eşliğinde defin işlemi tamamlanmıştı.

İntikam GünleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin