10) 2007- Muğla Kederli bir dostlar meyhanesi...

56.9K 544 1
                                    

Akşam saatleriydi. Hava kararmaya yüz tutmuş, güneşin tamamen gitmesiyle kederleri tamamen içine çekmeyi bekliyor gibiydi. Ağaçların etrafını ablukaya aldığı temiz havalı köy meyhanesinin ortasında yer alan görkemli çınar ağacının dibindeki masadaysa iki adam oturuyordu. Adamlardan biri kısık gözleri olan, buğday tenli, yuvarlak ve düzgün bir burna sahip olan Ali'ydi. Karşısında da çocukluk arkadaşı vardı. Kırklı yaşlardaki bu iki adam önlerinde abartılı olmayacak çoklukta meze ve büyük rakı şişesiyle kendilerini arka planda çalan müziğe kaptırmışlardı.


Arka planda meyhanenin eski radyosundan Ahmet Kaya'nın seslendirdiği Kum Gibi şarkısı çalıyordu. Ali de her nakaratta iç çekiyordu. İkili üzgün ve yıpratıcı, derin iç çekişlerden sonra şarkının bitmesiyle sohbetlerine devam etti. Masada genelde Ali konuşuyordu. "Özledim be, inan çok özledim. Çocuğum lan o benim, çocuğum. İnsan çocuğunu görmek istemez mi? İnsan aşık olduğu kadından sahip olduğu çocuğunu görmek istemez mi? O benim varlığımı bile bilmiyor belki. İlk yürümesinde, ilk konuşmasında hiçbir ilkinde yanında olamadım onun. Şimdi delikanlı olmuştur kerata. Off ulan off.."


Arkadaşı, Ali'nin moralini yüksek tutmaya çalışıyordu. "Ee gidelim abi. Ankara'ya gidelim Selma'yı görmezsin, buluruz oğlunu konuşuruz onunla anlatırız her şeyi."


Ali gözlerini iyice kıstı ve derin bir sigara nefesinden sonra fısıldar gibi bir ses tonuyla "Yapamam be arkadaş. İstesem de yapamam, bu kadar yıl yapamadım şimdi mi yapacağım? Selma'yla aynı şehre gitmek dahi ölüm benim için. Onunla aynı yerde nefes almayı bile kaldıramam. Onu o kadar çok sevdim ki."


Fısıldamaktan etkileyici tok ses tonuna dönerek yavaşça şu cümleyi kurdu.


"Sevgi nedir deseler bana cevabım Selma olur."


Arkadaşı konuşmaya başladı bu sefer "Biliyorum Ali biliyorum. Ama yeter artık burada kendini yiyip bitirdiğin. Senin oğlun şu an Ankara'da ulan! Sen onun babasısın. Ona da yazık. Babası ne yaptı ne etti bilmiyor. Belki seni öldü biliyor."


Sohbet o gece o konu üzerinde dönüp gitti. Egenin bu şirin köyündeki meyhane sabaha kadar onların sohbetiyle açık kaldı. Masaya rakılar geldi gitti. Müzikler yeri geldi ağlattı yeri geldi güldürdü. Masada oğlundan ve sevdiği kadından ayrı olan hayatından bezmiş Ali ve onun çocukluk arkadaşı vardı. Ağarmaya yüz tutmuş günün ilk saatlerinde bu iki sarhoş adam evlerine dönmeye karar verdiler. Çocukluk arkadaşının durumu Ali'den daha iyiydi ve dönüş yolunda arabanın direksiyonuna o geçti. Yol üzerinde kenardaki ağaçları izlemekle yetindi Ali. Her geçen saniye sevdiği kadına ve oğluna özlemi artıyordu. Eve varana kadar da tek kelime etmedi. En sonunda Ali'nin evinin önüne geldiler arabayla. Ali sigarasını daha bitirmeden kenara fırlattı ve çocukluk arkadaşına seslendi. "Arkadaş ben gidiyorum."


" Nereye gidiyorsun?" dedi çocukluk arkadaşı Ali'ye.


Kendinden emin sert bir ses tonuyla konuştu bu sefer Ali "Ankara'ya gidiyorum arkadaş. Ankara'ya Gökhan'ımı görmeye gidiyorum."


Arkadaşı çok şaşırmıştı. "Yarın ayık kafayla konuşuruz Ali. Git yat sen. Haydi iyi geceler."


Ali zoraki bir gülümsemeyle "Yarın görüşemeyiz belki" dedi ve evinin bahçesine doğru yürümeye başladı. Beş dakika sonra da telefonuyla havayolu şirketini arayıp ertesi güne Ankara'ya bilet aldı.





İntikam GünleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin