İlk karşılaşma, iki kurşun...
Ertesi gün okulda çocuklar uzun süreli tartışmalardan, kafalarında sürekli yeni senaryolar üretmekten yorulmuşlardı. İlk üç ders boyunca hiçbir öğretmeni dinlemediler. Kafaları karışıktı. Artık hiçbiri bunların tesadüf ve Gökhan'ın kafasındaki saçmalıklardan ibaret olduğunu düşünmüyordu. Bu garip döngülerle geçen zaman diliminden sonra beşinci ders molalarında sessizce öğretmenlerini beklemeye başladılar. Dersleri Türk Dili'ydi. Onlar sessiz durumdayken garip bir şekilde sınıftaki herkes de sessizdi. Öğrenciler ilk kez tek kelime etmeden öğretmenlerini bekliyordu.
Sınıftaki bu sessizlik kapının sertçe açılmasıyla bozuldu. İçeri uzun boylu, hafif kır saçlı, simsiyah top sakallı ve ince bıyıklı bir adam girdi. Adamın yüzü ince ve uzundu. Esmer bir tene ve çok sivri aşağı bakan bir burna sahipti. Kafasında gri melon bir şapka vardı. Gözlerinde belki de çehresini kapatmak için kullandığı kemik çerçeveli görme gözlüğü takılıydı. Üzerinde bulunan şapkasıyla aynı renkteki paltosu ise biraz eskimişti. Siyah pantolonunun altından göze çarpan kösele siyah ayakkabıları ise daha yeni boyanmış gibiydi.
O içeriye girince sınıftakiler hemen yerine oturdu. Adam esmer suratıyla sınıfa sert sert baktı. Yavaşça öğretmen masasının yanına yaklaştı. Elinde tuttuğu büyük kahverengi çantayı soğukkanlılıkla masaya bıraktı. Sesi oldukça kalındı "Merhaba çocuklar. Yeni Türk Dili öğretmeniniz benim."
Bu sözlerin üstüne sınıftan uğultular yükselmeye başladı. Daha dersin başlamasına altı dakika vardı. Bir öğretmen niye teneffüsün ortasında gelirdi ki? Uğultular da işte tam bu yüzdendi. Ama ne şanstır ki sınıfın hemen hemen hepsi içerideydi.
Adam aynı ses tonuyla konuşmasını sürdürdü "Dersimden zaman kaybetmek istemem, ders başlayana kadar tanışırız diye düşündüm. Ben Fikret Tamer bu okula yeni atandım."
Fikret Tamer, Gökhan'ın onu tanıdığından henüz haberdar değildi ve kimseden çekinmiyordu. Bu yüzden kimliğini rahatça açıkladı.
Gökhan çok şaşırmıştı ama karşısında duran adam gazetedeki fotoğraftan çok daha farklıydı. Gazetedeki fotoğrafta Fikret çok gençti. Yüzü simsiyah saçlarının altında tertemizdi. Şimdi ise saçlarındaki aklar göze çarpıyordu. Yüzündeki kırışıklıklar onu daha da yaşlı gösteriyordu.
Gökhan şaşkınlıktan korkuya dönüşen duygularını bastırmaya çalışarak derin bir nefes aldı. Bir yandan da arkadaşlarına tam olarak haklı olduğunu kanıtlamak için doğru zaman olduğunu düşünüyordu. En sonunda bütün cesaretini toplayarak lafa girdi. "Sen, sen bir katilsin. Seni tanıyorum. Nasıl kıydın o kadar insana..."
Sınıf Gökhan'ın söyledikleri sonrası çok şaşkındı. Fikret ise bu durum karşısında sessiz kaldı ve arkasından rahat tavırlarla masaya oturdu. Bond çantasını hafifçe düzeltip kapağını açtı. Arkasından konuşmaya başladı "Oğlum sen neden bahsediyorsun? Adın ne senin bakayım? Gel, bakayım şöyle yanıma" Fikret bu cümleleri sesini yükseltmemesine rağmen çok sert bir şekilde kurmuştu.
Gökhan kendinden emin bir şekilde "Beni de mi öldüreceksin? Gelmiyorum yanına..." diye cevapladı. Gökhan adeta Fikret'e ateş püskürüyordu.
Fikret sınıfa geleli henüz dört beş dakika geçmişti. Dersin beş dakikası geçmişti. Gökhan gerçek öğretmenlerinin gelmesi için dua ediyordu. Ama öğretmenleri genelde son derslerde hep geç gelirdi.
Fikret kapağını açtığı çantasının içindeki bir şeyle uğraşıyordu. Gökhan'a cevap verdiği esnalarda arada bir kafasını kaldırıp sınıftakileri incelemeyi de ihmal etmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Günleri
Mystery / Thriller*İntikam duygusu insana asla yapmayacağı şeyler yaptırır. *Sizce kim ruh hastası? Genel itibariyle insanlara ve onların hayatlarına baktığımızda çok farklı noktalarla, çok farklı durumlarla karşılaşırız. Herkesin, her insanın inandığı bazı şeyler va...