8) 1990 - BAŞLANGIÇ-İSTANBUL Bahar Aylarında Bir Cumartesi Akşamı...

57K 466 0
                                    

Bahar Aylarında Bir Cumartesi Akşamı...

Boğaz'daki bir balıkçı lokantasında ikisi erkek biri kız üç genç oturuyordu. Gençlerden ikisinin sevgili olduğu çok açıktı. Kız çok güzeldi. Uzun boylu, narin ve incecik vücutluydu. Sapsarı upuzun saçlara sahipti. Gözleri, ince kemikli yüzüne göre büyük ve ayrıktı. Ama sahip olduğu masmavi renkle öyle güzel görünüyordu ki. Keskin ve kemikli olmasına rağmen de yüz hatları kalemle çizilmiş gibi çok güzeldi.

Yanında oturan sevgilisinin ise uzun bir yüzü, sivri bir burnu ve oldukça gür bıyıkları vardı. Esmer teniyse sert bakışlarıyla öylesine örtüşüyordu ki gören herkes ondan çekinirdi.

Karşılarında ise masum ve bebeksi yüzlü bir genç oturuyordu. Masum görünen genç saçlarını geriye doğru yatırmıştı. Kumral bir tene sahipti. Düzgün ve yuvarlak burnu da onu çocuksu gösteriyordu. Ama gencin yüzünde üzüntü ve yorgunluk vardı. Bu gencin adı Ali'ydi. Kötü ruh haline rağmen hala eğlenceliymiş gibi görünmeye çalışarak konuşuyordu arkadaşlarıyla.

"Fikret'cim Selma'yı da alıp yarın Adalar turu yapalım mı?"

Uzun suratlı ve keskin bakışlı genç hemen cevap verdi. "Bilmiyorum ki aşkıma sormam lazım. Selma'cım gidelim mi birtanem?"

Kız o kadar mutlu görünüyordu ki gülerek cevapladı "Gidelim hayatım. Hem zaten sen de hayatındaki en yakın arkadaşını kırmak istemezsin. Bu yüzden hayır diyemem ki"

Bu konuşma üstüne masada gülüşmeler yaşandı. Ali devam etti "Tamam o halde yarın sabah sekiz buçukta buluşuyoruz."

Konuşma sırası Fikret'teydi "Yarın sabah nasıl kalkacağız o saatte? Zaten haftada tek tatil günümüz."

Selma şakacı bir tavırla "Tamam sen kalkma. Biz Ali'yle gideriz. Hem sen benimle hiçbir yere gelmiyorsun zaten hıh" dedi. Fikret gözlerinin içi gülerek konuşmaya başladı "Kıyamam tatlıma. Gelmez olur muyum aşkım benim? Geliyorum tabii" cümlesini bitirir bitirmez de Selma'nın yanağına bir öpücük kondurdu.

Hafif bir meltemin estiği bu güzel İstanbul akşamında gençler eğleniyor gibi görünüyordu. Neşeli konuşmalar, kahkahalar hepsi aslında birbirlerine itiraf edemedikleri küçük bir oyundu. On beş yirmi dakika sonra Selma artık eve dönmesi gerektiğini fark etti ve lafa girdi "Artık benim gitme vaktim geldi. Saat iyice geç oldu annem meraklanır." Selma bunları söylerken hafif tedirgindi. Hem eve geç dönüşü sonrası annesine yapacağı açıklamayı hem de Fikret'e dair olan kafasındaki soruları düşünüyordu.

"Biz bırakırız." Bu cümle ise Ali'ye aitti. Üç kişi masadan kalktılar ve Ali'nin arabasına doğru yürümeye başladılar. Arabaya bindiklerinde Ali şoför koltuğundaydı. Fikret ve Selma da arkada oturuyorlardı.

Yol boyunca arabada fazla sohbet dönmedi. Uzun süren sessizliği Selma bozdu.

"Fikret, beni hiç bırakmayacaksın değil mi?"

Fikret afallamıştı. "Bu da nerden çıktı?" Selma başını hafifçe öne eğdi. "Aşkım ben sensiz asla yapamam. Sen benim hayatımdaki en değerli varlığımsın. Beni hiç bırakma ne olur?" Selma bunları söylerken Fikret'e adeta yalvarıyordu. Fikret ve Ali ise olanlara anlam veremiyordu. Selma'nın bu sözlerine hiç kimse cevap vermedi. Sonunda Selmaların evinin bulunduğu sokağa girdiler. Selma ağlamaklı bir şekilde Fikret'e uzun uzun sarıldı ve dudaklarını Fikret'in dudaklarına yavaşça değdirip uzun süre bekledi. Belli bir süre sonra Fikret kendini geri çekti ve soğukça "İyi geceler" dedi. Selma hızla arabadan indi. Ali'yle vedalaşmamıştı bile. Koşarak evlerinin yolunu tuttu. Ardından Fikret de arabadan indi ve ön koltuğa geçti. İki dost için gece yeni başlıyordu. Hemen bir marketin önünde durdular ve biralarını aldılar. Yanınaysa az da olsa kuru yemiş aldılar. Ali arabayı denizi rahat görebilecekleri bir tepeye çekti. Etraflarında iki üç araba daha vardı. Fikret'in gözleri dibine oturabilecekleri boş bir ağaç arıyordu. Ama Ali ondan daha önce buldu ve iki kişi ağacın dibine serildiler.

Fikret oldukça düşünceli görünüyordu. Bu durum Ali'nin gözünden de kaçmamıştı. Lafa girdi " Fikret ne bu halin?"

Fikret gözlerini Ali'den iyice uzaklaştırarak denizi izlemeye başladı ve dibine oturdukları ağaca iyice yaslandı, ardından birasından bir yudum alıp söze başladı "Oğlum bilmiyorum. Selma'ya kafam takılıyor. Tamam, her şey güzel iyi hoş da yarın ne olacağını kim bilebilir. Açıkçası bana gitgide bağlanmasından korkuyorum."

Ali "Saçmalama be oğlum. Sen demiyor muydun Selma'yla düzenli bir ilişkiye başladım hayatım düzene girdi mutluyum diye? Hem bence Selma ciddi düşünülecek hatta evlenilecek bir kız" dedi. Fikret ise tam olarak aynı fikirde değildi. "İşte tamam başlarda bana da öyle geliyordu ama ne bileyim. Tamam, çok güzel birisi. Hatta benim hayatımda bir daha karşılaşamayacağım bir güzelliğe sahip. Sokakta gören bile dönüp bir daha bakıyor. Bunu her an fark ediyorum. İstediği erkeği baştan çıkarabilecek bir cazibeye sahip. Ama benim biriyle evlenmem için onu gönülden sevmem lazım. Maalesef ben Selma'yı öyle sevemiyorum olmuyor!!!!" Fikret bunları söylerken çok dertli görünüyordu. Ali birden sertleşti. "Ve sen bunları benimle şimdi paylaşıyorsun. İlişkinizin onuncu ayına gireceğiniz sırada. Fikret saçmalıyorsun. Ya da benimle bu güne kadar doğru düzgün hiçbir şeyini paylaşmamışsın. Yazıklar olsun be kardeşim."

Fikret alttan aldı. "Öyle değil işte. Ben de anlayamıyorum. Ama ben şimdiye kadar çıktığım hiçbir kızla ciddi düşünmedim ki. Evlilik aklıma hep bir sorumluluğu, yaşlılığı, hep kötü şeyleri getirdi. Hayatımı düzene sokmuştum aslında Selma'yla ama olmuyor işte."

Ali iyice sinirlenmişti ve ses tonu yükselmişti. "Ne olmuyor Fikret? Selma'ya benim bile ne kadar değer verdiğimi biliyorsun. On aylık bir ilişkiniz var. O kızı bırakma sakın. Seni ne kadar sevdiğini görmüyor musun?"

Fikret aynı ses tonuyla karşılık verdi. "Görüyorum işte bu yüzden daha da geç olmadan ayrılmak istiyorum."

Ali'nin kızgınlığı tam anlamıyla üzüntüye dönüşmüştü. "Yazık Selma'ya kim bilir ne hayaller kuruyordu. Fikret sana hala inanamıyorum."

Fikret biraz bekledikten sonra tek bir cümle sarf etti noktayı koydu.

"İnanmayabilirsin ama gerçek bu. Şimdi bu konuyu kapatalım Selma hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum."

Bunun üzerine Ali hiçbir şey demedi...

******************************************

Selma eve gittiğinde kapıyı annesi açtı ve kızını hiç beklemediği bir halde gördü. Selma mutsuzdu ve bu yüzüne oldukça yansıyordu. Gözleri etrafa donuk donuk bakıyordu. Dudakları ise hafif hafif titriyordu. Sesi ise oldukça cansızdı. "Merhaba anne."

Selma'nın annesi Rukiye Hanım telaşa kapıldı. "Ne oldu yavrum? İyi misin? Bir şey mi oldu?"

Selma her şeyi annesine anlatmaya niyetli değildi. Kimseyle hiçbir şey konuşmak istemiyordu. Hemen odasına gidip uyumak istiyordu. Kafası öyle karışıktı ki, hayattaki en değerli varlığı onu sevmiyor gibiydi ve bunu hissetmesi zor değildi.



İntikam GünleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin