Özel bir gece...
Muğla'nın huzur dolu çam ormanlarıyla ve onları süsleyen hoş mimarili iki katlı ahşap evleriyle dolu olan cennet beldesi Akyaka'da, iki aşık el ele tutuşarak sahile doğru yürüyorlardı. Görsel güzelliği hat safhada olan bu sakin kent, sahildeki kum taneleri kadar sessizdi. Dalgaların sesi başka seslerden yoksun tek başına uğulduyordu gecenin sadece ay ışığı tarafından bölünmüş olan karanlığında...
Genç adam konuşmaya başladı ilk önce, ellerini tuttuğu sevgilisinin masmavi gözlerine gülümseyerek "Selma bugün sana unutamayacağın bir gece yaşatmak istiyorum. Kendini sürprizlerimle baş başa bırak." dedi.
Kız heyecanını, aşkını, güvenini ve tarifi mümkün olmayan nice duygularını aynı anda yaşayarak cevapladı. "Ben sürprizlerin olmasa da seninle mutluyum hayatım."
Dışarıdan bakıldığında kartpostal manzarasını andıran yerdeki yürüyüşlerini sahil kenarındaki iskeleye yanaşmış teknelerin olduğu yere doğru sürdürdü bu çift. Sekiz dokuz tekne ve onların yanında da iki üç yat demirlemişti bu iskeleye. İhtişamlı yatları geçtikten sonra "Erdal Reis" teknesinin yanına geldiler.
Genç adam tekneye doğru seslendi. "Erdal Reis uyudun mu?" Tekneden ak saçları sakallarına karışmış tek gözünün görmediği fark edilebilen yaşlı bir adam çıktı. "Heyytt be !! Fikret kardeşim, nerelerdesin be güzel kardeşim?"
"Valla yolumuz yeni bu taraflara düştü Erdal Reis. Bak seni kiminle tanıştıracağım, Selma benim biricik yârim..." Fikret'in bu cümleleri söylerken henüz büyüsü bozulmamış olan bu sevdanın etkisinde olduğu aşikârdı.
"Ooo, çok memnun oldum gelin hanım hoş geldiniz." Erdal Reisin yüzünde sevecen ihtiyar gülümsemesi vardı bunları söylerken. "Haydi, tekneye geçelim çinekop tuttum bugün, mis gibi de kızarttım yiyelim hemen."
"Hoş buldum, burası gerçekten cennet gibi bir yer ama balıklar zahmet olmasın şimdi Erdal Amca, gerek yok cidden." Çekingen bir ses tonuyla söylemişti bunları Selma.
"Olur mu kızım? Fazladan beş on tane daha kızartırım olur biter. Bunların kılçığı da az olur, şarap da açarım size afiyetle yer içersiniz." Bu sevecen ihtiyar teknesindeki yalnızlığını unutup neşelenmişti gençlerin ziyaretiyle.
Fikret hemen lafa girdi. "Selmacım, Erdal Reisin şarapları çok ünlüdür. Hepsi el yapımıdır, haydi gel geçelim tekneye."
Sonrasında üç kişi tekneye geçtiler. Şarkılar, türkülerle birlikte yudumlanan şarap ve damaklarında tadı kalan çinekoplar gecenin rengini hüzünden uzaklaştırıp sevince boğmuştu. Sohbet eğlenceliydi Erdal Reis kaptanlık belgesiyle birlikte onlara denizde nikâh kıymayı dahi teklif etti. Bu tür şakaların gerçeğe dönüşmesini de istiyordu gençlerin kalplerinin birer köşesi.
Şarap şişesi bitti ve Fikret konuşmaya başladı "Erdal Reis, her şey için çok sağ ol. Bugün senden tekneni ödünç isteyeceğim ben. Selma'ya Sedir'i ve Lacivert Koy'u da göstermek istiyorum. Yakamoz yeterli olur herhalde görmesi için." Cümlelerini gülümseyerek bitirmişti.
Erdal Reis anında cevap verdi. "Kardeşim, oğlum. Bu tekne senin zaten. Dikkatli ol giderken yeter, bugün fazla dalga da yok zaten. Kızımız görsün Sedir'deki Kleopatra kumlarını da Lacivert Koy'un yeganeliğini de, ben dostlarımızın teknesinde uyurum bugün, sıkıntı olmaz."
Erdal Reis, üşümemeleri için onlara battaniye çıkardı teknedeki minik dolaptan, iki şişe de şarap koydu masanın üstüne. Vedalaşırlarken de uzun uzun sarıldı Fikret'e.
Fikret dümenin başına geçti ve bu temiz kalpli adamın veda seslenişleri eşliğinde yavaş yavaş iskeleden uzaklaştılar. Selma teknenin ön tarafına geçti. Rüzgâr saçlarına değdikçe bu bilmediği yerdeki anlarını rüyaymışçasına yaşıyordu. Her şey o kadar güzeldi ki, koskoca deniz onlarındı adeta. Kocaman denizde sadece ikisi vardı sanki. Arkasında onun mutlu olması için bu kadar çabalayan bir adam, elinde tadı muhteşem olan el yapımı bir şarap, gökyüzünde yıldızlar ve denize vuran ayın muhteşem ışığı... Bu rüya değil de neydi...
Yirmi dakikalık bir yolun ardından Sedir Adası'ndaki Kleopatra Plajı'nın arka tarafındaki etrafı çilek ve zeytin ağaçlarıyla kaplı olan boş iskeleye yanaştılar. Kleopatra Plajı rivayete göre kumları adaya Mısır'dan Kleopatra tarafından getirilmiş olan bir plajdı ve bu kumlar gecenin karanlığında inci gibi parlıyordu. Tekneden şaraplarını alıp koruma altına alınan plaj bölgesine geçtikten sonra Selma gördüğü manzara karşısında bir kez daha şaşkınlık geçirdi. Gerçekten de bu gece rüya olmalıydı. Plajın olduğu sahile vuran ay ışığı denizin o bölgesinin berraklığını bakanlara gösterebilecek kadar yeterliydi. Ayrıca bu plajın kendine has parlak kumlarına da hayran kalmamak elde değildi. İçtikleri şarabın etkisiyle ikisi de biraz çakırkeyif olmuştu. Fikret kendini yavaşça kumlara bıraktı ve uzandı. Selma ise salınarak sevimli bir şekilde dans ediyordu kumsalda. Bir yandan da Nancy Sinatra'yı andıran o etkileyici sesiyle Summer Wine'ı mırıldanıyordu. Bu doğa, aşk, müzik ve şarabın birleştiği muhteşem tablo dünyada eşi benzeri görülemeyecek kadar özeldi. Şarkının "strawberries, cherries and an angel's kiss in spring" bölümünde Selma şarap şişesini kenara bırakıp Fikret'in yanına uzandı ve gerçekten bir meleğin öpücüğü gibi öpücük kondurdu Fikret'in şarap ıslaklığıyla kaplanmış olan dudaklarına. Bu masum öpücük bir süre sonra yerini şehvetli bir öpüşmeye bıraktı. İkisi de birbirini son derece arzuluyorlardı. Fikret, Selma'yı öperken bir yandan da sımsıkı sarılıyordu Selma'nın incecik beline. Selma yavaşça Fikret'in gömleğinin düğmelerini açmaya başladı. Her yeni bir düğme açışında Selma'nın cinsel isteği onun kontrol edemeyeceği bir safhaya ulaşıyordu. Bu dünya harikası kumsalda yarı çıplak aşk yaşıyordu genç çift. Selma Fikret'i soymaya devam ederken Fikret, Selma'nın elini sıkıca tuttu ve fısıldar bir edayla konuştu. "Selma buna hazır değilsen bekleyebiliriz, bu senin ilk deneyimin." Selma o gece hakkındaki kararını çoktan vermişti. "Ben seninim hayatım, hem bu gece hem de diğer gecelerde..."
**********************************************
Günün doğumuna rağmen kırk beş elli metrelik derinliği nedeniyle lacivert renkte görünen bir diğer doğa harikası Lacivert Koy'da sevgili çift aşklarını doyasıya yaşamaya devam ediyorlardı. İçinde bulundukları teknede boş şarap şişeleri, battaniye ve aşk vardı. Fikret, Selma'nın kulağına eğilip "İyi ki benimlesin, iyi ki seninleyim." dedi. Selma duygulanmıştı. "Sen iyi ki benimlesin hayatım. Çok zor günler geçirdim. Babam göçüp gitti, annemle kaldık bir başımıza. Sen hem babam oldun, hem sevgilim, hem dostum... Sen her şeyim oldun benim ve bugün dünyanın en mutlu insanlarından biriyim, inan bana. Babama verdiğim sözü tuttum." Sözlerini Fikret'e sımsıkı sarılarak bitirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Günleri
Mystery / Thriller*İntikam duygusu insana asla yapmayacağı şeyler yaptırır. *Sizce kim ruh hastası? Genel itibariyle insanlara ve onların hayatlarına baktığımızda çok farklı noktalarla, çok farklı durumlarla karşılaşırız. Herkesin, her insanın inandığı bazı şeyler va...