"Ceketim nerede?"
Baran'ın sorusuyla birlikte ona döndüm. "Sen ceketle mi gelmiştin ki?"
"Ne?"
"Ne ne?"
"Hıı." diye bir ses çıktı dudaklarından.
O an gözlerim fal taşı gibi açıldı ve meyve suyu diye aldığı içeceği elinden çekerek bir yudum aldım. "İçki lan bu, zerresinde meyve suyu yok."
Baran benim gibi gözlerini açtı sonuna kadar. Kör kütük sarhoştu ve ben kendi düşüncelerime dalmışken onun sessizliğini beni rahat bırakmasına yormuştum fakat herif sarhoş olmuştu. "Öyle mi?"
"Uğur nerede?" Etrafa bakındım. "Gitmiş puşt. Tabii, kakaladı başıma seni."
Kelimenin tam anlamıyla mal mal etrafa bakınmaya başladığında hesabı ödeyerek kalkmasını işaret ettim. "Hadi. Gidiyoruz."
Ayaklandı. İlk adımını atan çocuklar gibi yalpaladı anında, sonra düzeldi ve benden önce yürümeye başladı. "Sola doğru sola."
"Orası sağ." dedim kendi kendime ve sırtına elimi koyarak doğru yöne ittirdim. O an şans benden yana olmalıydı ki düşmeden doğru yönü buldu.
"Taksiye binebilir misin?" Yola bakınıyordu. "Araban buralarda mı? Ya da neyse ben seni bırakayım da sağ salim, başıma kalma."
Sanırım beni duymuyordu. O yüzden uzağa bıraktığım arabaya kadar çektim onu. En azından kendi başına yürüyebiliyordu fakat tam son anda, etraf karanlık olduğundan ve fazla ses bulunmadığından mıdır, bedenine bir rahatlık çöktü ve üzerime yığıldı.
Bir süre öylece durdum. İki koluma da tutunmuş, göğsüme yığılmış kocaman bir beden vardı. Başı boyun girintime yakın sayılırdı ve nefesi tenime değiyordu.
"Baran."
Yutkundum.
"Baran?"
Sadece rakamları düşündüm ve onu sakince içeri taşıyabildim. Çok fazla içki, nane ve sigara kokuyordu. Fakat bunları bastıran çok farklı bir koku daha vardı; işte tam da o, onu çekici yapıyordu.
Sürücü koltuğuna geçtim, arabayı çalıştırdıktan sonra iki elimi direksiyona koydum. O sırada Baran da uyanmıştı fakat bir gıdım bile ayıldığını sanmıyordum. "Nerede oturuyorsun? Tarif edebilir misin?"
Telefonunu uzattı, konuşmaya çalıştı ve iki sefer başarısız oldu. Sonunda ise işe yarar kelime çıktı: "Notlar."
Adresini böylece bulmuş oldum.
"Kemerini bağla."
Baran, baygın gözlerle bana bakıyordu sadece. Oflayarak hareketlendim ve kemerini taktım. Arkama yaslandığımda homurdandım: "Tam bir belasın varya."
"Bir erkek nasıl bu kadar güzel olabilir?" dediğini duydum.
Etrafa bakındım. "Nerede?"
Cevap vermediğinde ona döndüm. Parmağını uzatmış beni işaret ediyordu. Fakat gözleri... Tam olarak dudaklarımın üzerindeydi. Bakışlarını tarif edemezdim; merak ya da arzuydu belki saklanan.
"Tüm barı içtin sanırım Sayın Sokuk." diyerek gazladım.
Baran yol boyunca bana baktı. Bazen uyudu, bazen ayıldı fakat hiç sesini çıkarmadı.
Geldiğimizde sitenin içine girmeden durdum. "İn hadi. Söyle görevliye soksun seni konağına."
Başını iki yana salladığını gördüm göz ucuyla. Tamamen ona döndüğümde olması gerekenden çok daha yakın olduğunu fark ettim.
Elini çenesine yaslamıştı. "Merak ediyorum. Ben de güzel miyim?"
"İn lan aşağı."
"Cevap vermezsen inmem."
Sinirleniyordum. Koskoca adamı, sarhoş olmak bir bebeğe dönüştürmüştü ve ben kesinlikle bir bakıcı değildim. Hem de Samet çığlık çığlığayken.
Bir hışımla güneşliği indirerek aynada kendine bakmasını sağladım. "Değilsin güzel falan. Sen bu adama güzel der miydin?"
Bakışları aynaya döndü, yansımasını izledi. Çok geçmeden arabanın kapısını açtı. Üzgün müydü anlamamıştım, içim sızlıyordu. Güzel olmayabilirdi ama onda çok daha fazlası vardı, oysa aynada kendisine bir canavarmış gibi bakıyordu.
Eskiden ben de öyle olduğunu düşünüyordum. Şimdi ise farklıydı. Onda bir şeyler vardı, adını bilmediğim.
İneceği sırada elimi koluna koydum, belki de özür dilemek için yaptım. Bunu hiç öğrenemedim çünkü konuşmama izin vermedi.
Hızlıydı.
Dudaklarını dudaklarımda hissettim. Yalnızca bir dokunuştu fakat tadı tüm vücuduma aktı. Dört saniyeliğine öldüm. Geri çekilirken dudaklarından kopan nefes benimkileri yaladı ve kalbim, akan her sarhoşluğuna teşekkür edercesine attı.
"İn aşağı." dedim, soğuk bir şekilde. "Defol git şuradan."
Öptüğü kişinin kim olduğunu bilemeyecek kadar sarhoştu ama ben bunu asla unutamayacaktım.
İndiği gibi kapısını çektim ve direksiyona sert bir yumruk attım.
Çıt.
Dişlerimi sıkarak inledim, sol bileğimi tuttum. Hareket ettiremiyordum. Kırılmış ya da incinmişti, canım yanıyordu. Ama şu anda, sarsak adımlarla güvenliğe giden Baran dışında hiçbir şey daha fazla acıtamazdı.
O benim gururumun sınırıydı ve şimdi ayaklarımın altındaydı.